İstanbul'un fethinin sembolleri arasında yer alan tarihi surlar, dünyanın en uzun tarihi eserleri arasında yer alıyor.
Kara tarafından 6 bin 600, Marmara tarafından 8 bin 500, Haliç tarafından 5 bin 420 metre olmak üzere yaklaşık 20 kilometre 520 metre uzunluğuyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken tarihi surlar, kara surları, hendek, dış sur ve iç sur olmak üzere 3 bölümden oluşuyor.
Surlara bitişik, günümüzde birçoğu yıkılmış, çatlamış durumda, çoğunluğu kare planlı ve 25 metre yüksekliğinde 96 burç var.
Marmara ve Haliç surlarının önündeyse hendek ve dış sur bulunmuyor. Bu surların kalınlığı 5 metre, yüksekliği de 15 metreye kadar ulaşıyor. Bu surların Marmara tarafında 103, Haliç tarafında ise 94 burç yer alıyor.
İstanbul'un ilk surları
Şehrin en eski surları, İstanbul'un ilk kurulduğu yer olan bugünkü Topkapı Sarayı'nın bulunduğu tepeyi çevreliyordu. Topkapı Sarayı'nı çevreleyen yani "Sur-i Sultaniye" diye adlandırılan kara surları dışındaki sınırları kuşatıyordu.
İkinci sur inşasının sınırları ise bugünkü Yeni Camii civarından başlayıp, Çemberlitaş'tan geçerek güneye, Marmara Denizi'ne ulaşıyor, oradan da kıyıyı takip ederek Sarayburnu'nu kuşatıyordu.
Bu ikinci suru Roma İmparatoru Septimius Severus, M.Ö 2. yüzyılın sonunda şehri yerle bir ettikten sonra yeniden inşa ettirdi. Her sur yapıldığında şehri kuşatan, eski surların dışına doğru büyüyen ve gelişmekte olan bir İstanbul ortaya çıktı.
Üçüncü surlar ilk adıyla Roma daha sonraki tarihlerde Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu devrine ilk adımı atarken inşa edildi.
Roma İmparatorluğu'na İstanbul'u başkent yapan İmparator 1. Constantinus tarafından yaptırılan İstanbul'un üçüncü surları, Samatya Kapısı'ndan başlayarak Cerrahpaşa Esekapı mevkisinden, Aksaray-Topkapı yolu üzerinden Haliç'e doğru devam ederek, Sultanselim semtinden Cibali'ye inen surlardan oluşuyor.
Bugün Tarihi Yarımada'yı çevreleyen surların konumu ise İmparator 2. Theodosius tarafından miladi 439 yılında eski surların genişletilerek oluşturulmasından meydana geldi.
Surlar tarih boyunca iki kez aşılabildi
İstanbul'un uzun yıllar fethedilemeyen efsanevi bir şehir olmasının en büyük sebebi çevresini kuşatan bu surlar oldu.
2 bin yıla yakın bir süre boyunca İstanbul surları pek çok kez kuşatılmış olmasına rağmen yalnızca iki kez aşılabildi. 1204 yılında Latinler tarafından işgalinde ve 1453 yılında Osmanlıların fethinde bu durum gerçekleşebildi.
Tarihi surlar, yüzyılların şartları içerisinde sağlam bir şekilde inşa edilmesi, kara tarafından 4 kademeli bir düzen içinde olmasının yanında kıyılarında denize sıfır yükselen surları ile benzersiz bir savunma sistemine sahipti.
Kara surlarının önünde 20 metre genişlik ve 7,5 metre derinliğinde su dolu hendekler bulunuyordu. Bunların arkasında mızraklı askerlerin beklediği savunma mazgalları yer alıyordu.
Savunma mazgalları geçildiği takdirde 5-7 metre yüksekliğindeki orta surlara geliniyordu. En arkada ise 12-13 metre yüksekliğinde asıl surlar bulunuyordu. Bu özelliği ile uzunluk bakımından önde olan Çin Seddi, İstanbul surları karşısında yetersiz bir savunma düzeneği olarak kalıyordu.
Sağlam surlara sahip olması nedeniyle İstanbul, Osmanlılar tarafından fethedilinceye kadar 29 kez kuşatıldı.
Edirnekapı ilgi bekliyor
Surlarla çevrelenmesinden dolayı şehre giriş ve çıkışların yapılabildiği tek yerler olan kapılar, adeta şehrin can damarını oluşturuyor. Söz konusu surlarda 50 civarında kapı var.
Topkapı Sarayı kapısından başlayarak Haliç’e, buradan Yedikule’ye ve tekrar Topkapı Sarayı’na dolanan duvarlar arasında Topkapı, Edirnekapı, Çatladıkapı, Kumkapı, Yenikapı gibi günümüzde de kullanılan kapılar yer alıyor.
Osmanlı döneminde Eyüpsultan Türbesi'nde kılıç kuşanan padişahın giriş yapması nedeniyle Edirnekapı diğer kapılar arasında ön plana çıkıyor.
Kapının alınlığında ve kemerinde, o noktada yüzyıllar boyunca görev yapan Yeniçeri bölüklerinin sembollerinin yer aldığı, bugün ise Mihrimah Sultan Camisi'ne açılan Edirnekapı ve çevresi ilgi bekliyor.
"Çin Seddi'nden daha fonksiyonel, daha estetik"
Şehir Vakfı Genel Sekreteri Süleyman Faruk Göncüoğlu, İstanbul'u 16 asırdır kuşatan tarihi surların önemini ve özelliğini anlattı.
İstanbul surlarının klasik Ortaçağ surlarından en büyük farkının, aynı zamanda estetik kaygılarla inşa edilmesi olduğunu belirten Göncüoğlu, şunları söyledi:
"İstanbul surları, askeri ve şehir mühendisliğinin muazzam bir işbirliği örneği olup estetik kaygılar da taşımaktadır. Kadim İstanbul surları, Çin Seddi’nden daha çok tarihi olayların ve şahısların merkezinde rol oynamış dünya medeniyet tarihi içerisinde önemli bir ayrıcalığı sahiptir.
Tarih içinde oynadığı roller, burada yaşanan tarihi olaylar, buranın inşasında rol oynayan devlet adamlarının tarihteki yeri ve İstanbul'u ele geçirmek için gelen kavimlerin, orduların yaşadığı savaşlara sahne olması bakımından, Çin Seddi'nden daha fonksiyonel, daha estetik ve tarihi misyonunun daha fazla olduğunu söylemek mümkün."
"Surlar fetihle farklı bir boyut kazandı"
İstanbul'un fethiyle beraber surların artık şehri koruyan ve bir şehir devletinin son nefesini verdiği yer olmaktan çıktığını ifade eden Göncüoğlu, şöyle konuştu:
"İstanbul'un fethiyle surlar farklı bir boyut kazanıyor. Şehre giriş ve çıkışlar, surlardan yapılıyor. Marmara surlarının giriş noktası Bahçekapı, yani bugün İTO'nun olduğu yer. Burası 24 saat açık olan ve denizden girişin kontrollü yapıldığı kapı. Edirnekapı, Topkapı, Silivrikapı, Yedikule Kapısı, İstanbul'un askeri, siyasi ve iktisadi noktasında çok önemli kapılar. İstanbul'un fetihten sonra surların şehri koruması önemini yitirmiş olsa bile şehrin nizamı ve asayişi noktasında sur kapıları önemli bir görev arz ediyor. İstanbul'un sur kapıları akşam namazı ile kapanıyor, sabah namazı ile açılıyor."
"Askeri sağlamlığa ve stratejiye sahip"
Göncüoğlu, Fatih Sultan Mehmet'in geliştirdiği tabya sistemi sayesinde bu güçlü surların aşılabildiğini aktararak, "Barut basıncıyla 5 topun aynı noktadan aynı hedefe atıldığı bir sistem bu tabya sistemi. Bu topların atılmasıyla ortaya çıkan patlama ve yukarıdan bir güllenin düşmesinin getirdiği korku en büyük etken. Yoksa kara surları aşmak gerçekten çok zor. Hem mimari bir estetiğe haiz hem de askeri olarak da sağlamlığa ve stratejiye sahip" dedi.
Yedikule'den başlayıp, Silivrikapı, Mevlanakapı, Topkapı, Belgradkapı ve Edirnekapı'nın acilen restore edilmesi gerektiğini vurgulayan Göncüoğlu, şöyle devam etti:
"Çünkü İstanbul'un fethinden sonra bunlar, Osmanlı İstanbulunun sosyo iktisadi ve askeri olarak önemli rol oynayan kapıları. İstanbul'a gelecek tarım ürünlerinin giriş kapısı Silivrikapı. Topkapı, Rami Kışlası'ndaki askerlerin giriş noktası. Osmanlı tahtına geçen padişah deniz yolu ile Eyüpsultan Türbesi'ne geliyor, orada kılıç kuşanıyor. Kılıç kuşandıktan sonra padişah Edirnekapı'dan İstanbul'a giriyor. Edirnekapı ve Yedikule, tarihi Mesa Yolu'nun Avrupa'ya çıkış noktaları ve Avrupa'dan gelenlerin şehrin merkezine varış noktaları."
Kaynak: AA