Aldığınız, okuduğunuz kitapları dostlarınızla paylaşıyorsunuz, tavsiyeler veriyorsunuz ve satırların aralarındaki heyecanı paylaşmaktan haz duyuyorsunuz. Başkalarının da faydalanması için paylaşıyorsunuz kitaplarınızı.
Eğer bu tanım size uyuyorsa bibliyofilsiniz. Ancak en nihayetinde kitabın dönüp size gelmesini istiyorsunuz. Eserdeki mülkiyetinizi de salt bir isim ve tarih yazmaktan ileriye, zarif ve sanatsal bir türe taşıyorsunuz. Milattan önce 1400’lü yıllara tarihlenen ekslibrisin ortaya çıkış öyküsü tahminlere göre böyle.
Peki, nedir bu ekslibris?
Ekslibris, kitapseverlerin kitaplarının iç kapağına yapıştırdıkları üzerinde adlarının ve değişik konularda resimlerin yer aldığı küçük boyutlu özgün yapıtlar. Kitabın kartviziti ya da tapusu anlamını da içeriyor.
Kitap sahibini tanıtan, onu yücelten ve kitabı ödünç alan kişiyi geri getirmesi konusunda uyaran bir sanat aslında. Kitap ile kitap sahibi arasındaki bir bağ kuran ekslibris, sözcük olarak “…’nın kitaplığından” veya “…’nın kütüphanesine ait” anlamına geliyor.
Uzun bir geçmişe sahip bu sanat dalı, aynı zamanda yapıldığı dönemin kültürel özellikleri günümüze taşıyor. Sanatçı, tasarımcı, sanatsever ve koleksiyoncu arasında da bir köprü görevini yerine getiriyor.
Ekslibris tasarlanırken kitapseverle kendini ifade eden sembol, motif veya herhangi bir hayvan, eşyayı, beğenileri ve ilgi alanlarını arasında doğal bir bağ kuruluyor ve tasarımın her aşamasında bu bağ güçlenerek artıyor.
Türkiye’de ekslibris
Türkiye’nin ekslibrisi tanıması, ya yurtdışına giden kişiler ya da batıdan alınmış kitaplar aracılığıyla olmuş. Avrupa ülkelerinde yaygın olarak kullanılan ekslibrislerin yer aldığı kitaplar, ikinci el satışlarla ülkemize gelmiş, kitap sahipleri öldüğünde ise yakınları, bu kitapları kütüphanelere bağışlamışlar ya da sahaflara satmışlar.
Batıda yapılan müzayedelerden alınan Türkiye ile ilgili bazı kitaplarda ekslibrislere rastlanmakta. Osmanlı döneminden kalma el yazması ve basılmış kitaplarda görülen mühürler, birer mülkiyet işareti olarak kabul edilebilir.
Mühürler, ekslibris türüne girmese de özgün kaligrafik yapılarıyla ait oldukları kişilerin arması veya logotaypı olarak bir işlevi yerine getiriyor.
Türkiye’de kitap tutkunları ile kütüphanesinden ödünç alınıp geri getirilmeyen kitaplara önlem olarak ekslibris yaptıranlar her geçen gün artıyor.
“Gençlerimiz artık ekslibris tasarlıyor”
Tarihsel serüveni M.Ö. 1400’lere kadar uzanan bu sanatın Türkiye’de bir de müzesi var. Müzeyi İstanbul Ekslibris Derneği’nin kurucusu Prof. Hasip Pektaş yönetiyor. Üniversitede exlibris ile ilgili derste veren Pektaş, aynı zamanda bir ekslibris sanatçısı.
“Ekslibris, kitapların iç kısımlarına yapıştırılan, üzerinde sahibinin isminin bulunduğu küçük boyutlu resimlerdir” diyen Hasip Pektaş, tasarımlarda mutlaka ‘ekslibris’ ve adına yapılan kişinin ismi-soyadı yazması gerektiğini belirterek şunları söylüyor:
“Ekslibris kitaba koşut gelişen bir sanat dalı. Kitabınız varsa kütüphaneniz vardır. Kütüphaneniz varsa ekslibrise ihtiyaç duyarsınız. Bu nedenle kitaba çok talep olan ülkelerde çok yaygın. Rusya’da Çin’de ve Japonya’da çok yaygın bir sanat. Bizde de yaygınlaşmaya başladı. En başta kötümser olsam da bizde de bu maya tuttu. Gençlerimiz artık ekslibris tasarlıyor. En önemlisi artık uluslararası arenada artık adımız duyuluyor.
Türkiye olarak 5. ekslibris yarışmasını yapmış olacağız ve bugün 7 üniversitede ders olarak okutuluyor. Bu konuda Türkiye’de 26 tane lisansüstü tez hazırlandı. Bu durum ekslibrise ilginin ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor. Bütün arzum Avrupalı çocuğun ailesinin kütüphanesindeki ekslibrisleri görüp büyümesi gibi o günleri bizim de görmemiz.”
Belçika’da düzenlenen yarışma ilham oldu
Prof. Dr. Hasip Pektaş’ın ekslibris yolculuğu 1983’te başlamış. “Bir gazetedeki ilanda gördüm. Belçika’daki Sint-Niklaas Müzesi yarışma düzenliyordu. Ben de çalışmalarımı gönderdim. Ama kurallara uymayan örneklerdi. Bilmiyordum. Bu yarışma vesilesiyle öğrendim. Herkesin çalışmasının üstünde ‘ekslibris’ ve isim-soyisim yazıyordu. Yarışma bitince iki sanatçıdan mektup aldım, bana üç adet harika örnek gönderip ‘Siz de bize gönderin’ dediler.
Böylelikle benim de yolculuğum başladı. Türkiye’de ekslibris’i yaymayı misyon edindim. 1997 yılında kurduğum Ankara Ekslibris Derneği İstanbul’a taşınmam sebebiyle İstanbul Ekslibris Derneği olarak hayatını sürdürüyor. Üyelerimizle birlikte üretiyoruz, sergiler açıyoruz, gençlere de bu işi sevdirmek için çabalıyoruz.”
Türkiye’de eksikliği hissedilen en önemli şeyin koleksiyonculuk olduğunu söyleyen Pektaş sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu sanat dalının birkaç işlevi var. Birincisi kitaplara yapıştırılan mülkiyet işareti. İkincisi değiş tokuş objesi olarak kullanılması. Koleksiyoncular ilgi duyar, adlarına ekslibris yaptırırlarsa sanatçılar da üretmeye başlar.
1992 yılında ilk ekslibris müzesini gördüğümde müze kurma fikrini kafama koymuştum. Ekslibris koleksiyonumuz arttıkça bu eserleri toplumla paylaşmak durumu ortaya çıktı. Bir yerde durması çok bir anlam ifade etmez. Paylaştıkça eğitsel olma işlevi de artıyor.
2019 yılında bu müzeyi kurduk. 2020 yılında da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın onayıyla özel müze statüsünü kazandık. Bu koleksiyon giderek artacak. Kitapta bu sanatın buluşma yeri müze olsun istedik.”
Kurgu: Ayhan Aybek