Geçtiğimiz günlerde uluslararası hakemli dergi Nature’daki bir makalede, "Türkçenin de parçası olduğu Altay dil ailesinin kökeni 9 bin yıl önce Kuzeydoğu Asya'da yaşayan darı çiftçilerine dayanıyor." iddiası yer aldı.
Araştırmacılar, Altay dil ailesindeki diller üzerine yaptıkları genetik ve arkeolojik çalışmaların bu iddiayı teyit ettiğini ifade etmişti.
Buna göre Altay dil ailesinin kökeni, 9 bin yıl önce şimdiki Çin'de yer alan Liao vadisinde yaşayan çiftçilere dayanıyor.
Türkçenin ilk kez Liao vadisinde konuşulup konuşulmadığını, “dil ailesi” kavramını, Türkçenin dil ailesini, Türkçeye komşu dilleri ve dil-genetik ilişkisini Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Akar, TRT Haber’e değerlendirdi.
“Kök dilden türeyen diller”
Dil ailesi kavramını bize açıklayabilir misiniz?
Dil ailesi, aynı tipolojik özelliklere (gramer biçimleri ve modelleri) sahip olan dillerin oluşturduğu gruba verilen isim. Bunlar zaman içinde kültür, coğrafya, tarih gibi çeşitli sebeplere bağlı olarak değişmiş olsalar da aslında geçmiş yüzyıllarda hatta bin yıllarda ortak bir yapıya sahiplerdi.
Söz gelimi Hint-Avrupa dil ailesi, Altay dil ailesi, Sami dil ailesi gibi ailelere mensup diller geçmişte tek bir dil idi. Bunlar zaman içinde ses ve yapı değişmelerine uğrayarak bağımsız diller oldular ama yine de o eski çağlardaki ortak yaşam zamanının dilsel izlerini taşımaya devam ediyorlar.
Peki biz bunu nereden biliyoruz?
Bunları, bu dillerdeki sözcüklerden izleyebiliyoruz. Örneğin Hint-Avrupa dil ailesindeki kapı sözcüğünü ele alalım. Bu sözcük Proto Hint-Avrupa dilindeki dhwer "kapı, kapı eşiği" sözüne dayanır. Bu söz günümüz Hint-Avrupa dillerinde gelişip değişerek Almancada Tür, İngilizcede door, Farsçada der, hâline geldi. Buradan da anlıyoruz ki söz konusu diller bir ortak bir kök dile gidiyor. İşte bu kök dilden türeyen diller bir aile oluşturuyor.
Altay dil ailesi
Türkçe hangi dil ailesine mensup?
Türk dili Altay dile ailesine mensup. Bu ailenin diğer üyeleri Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece ve Japonca.
Eskimo dilleri, Grekçe, Soğd, Farsça, İtalyanca, Latince...
Türkçeye komşu diller hangileri?
Türkçeye komşu diller sorusunun yanıtı, çok zamanlı dilbilimsel bir açıklamayla verilebilir. Şöyle: Türkçenin tarih öncesindeki komşuları Altay dil ailesinin üyeleri olan dillerle Çince ve Kuzeyde Ural dillerine mensup Eskimo dilleri.
Tarihin bilinen döneminde ise Türk dili 8. yüzyıldan itibaren Çin, Hint, Tibet, Soğd hatta Grekçe ile dil ilişkilerine girdi.
Türklerin 10. Yüzyıldan sonra İran ve Ön Asya’ya gelmeleriyle en büyük komşuluk Fars dilleri ve Arap dilleriyle oldu.
Osmanlı dönemde ise Avrupa dilleriyle daha çok İtalyanca, Grekçe, Latince, Macarca ile komşuluk yapıldı ve onlarla sözcük alış-verişinde bulunuldu.
"Türkler dünya üzerinde en çok kültürel etkileşime girmiş milletlerden"
Bu komşuluk diller arasındaki iletişimi nasıl etkiliyor, öğrenme açısından bir kolaylık sağlıyor mu?
Diller arasındaki komşuluk aslında milletler, kültürler arasındaki komşuluğun bir sonucu olarak gelişiyor. İnsan topluluklarının birbirleriyle olan komşuluk ilişkileri onların birbirlerine kültürel olarak etki yapmasına yol açıyor. Bu yönüyle, "Türkler dünya üzerinde en çok kültürel etkileşime girmiş milletlerden biri" dersek abartmış olmayız.
Çin, Fars, Arap, Bizans, Avrupa ve Afrika’nın birçok kültürüyle tanışan ve irtibata geçen Türklerin dillerinde bunların izlerini görüyoruz. Türkçe o dillerden söz aldı, söz verdi. Bu da doğal olarak iletişimi kolaylaştırıyor.
Hani güzel bir atasözümüz var ya "Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırlar." İşte tam demek istediğimizi, dilimiz güzel bir atasözüyle ifade etmiş…
"Dilin insan genetiğiyle ilişkisi yok, dilin kültürel genetiği var"
Dil-genetik ilişkisi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Dil-genetik ilişkisi çok tartışılan bir şey. Fakat dilin, insan genetiğiyle bir ilişkisi yok. İnsan, içine doğduğu her dili öğrenme yetisine sahip. Siz bir Türk olarak dil edinme yaşında Çince konuşulan bir ortama bırakılırsanız Çince öğrenirsiniz ve anadiliniz Çince olur.
Dünyadaki bütün insanların genetiği ve dil edinme yetisi aynı. Fakat dillerin kültürel genetiği bulunuyor. Bu da millî kültürle ilgili bir durum. Her milletin hayata bakış açısı, olay ve olguları algıma, eşyayı adlandırma, anlamlandırma tarzı farklı. Bu da doğrudan dil aracılığıyla ortaya çıkan bir durum ve tutum. Bir olay karşısında değişik milletlere mensup insanlar değişik tepkiler verir. İşte bu tepki ve tutumlar dil aracılığıyla bireylere yansıyor.
Dil, bireyi böylece milletin mensubu yapma aracı oluyor. Bu yüzden ben dil edinmede genetiğe inanmıyorum. Ama milletlerin kültürel kodlarına ait "sosyal genetik" olduğuna inanıyorum.
"Türkçenin yaşı Türklerin tarihi yazılı döneminden binlerce yıl öncesine dayanıyor"
Nature dergisindeki makalede yer alan bilgilere göre “Türkçe ilk kez burada konuşuldu” diyebilir miyiz?
Makalede, bronz çağı ve neolitik dönemdeki birtakım araç gereç, meyve, sebze gibi tarımsal ürünlere verilen isimlerden hareket edilerek Altay dillerinin “ortak” çağları ve birbirlerinden ne zaman ayrılmış olabilecekleri sorunu irdelenmiş. Bu çalışmalar önemli. Çünkü dil çalışmalarında yalnızca dil ailesine mensup dillerin ortak gramer yapıları ve sözcükleri tarihî süreci aydınlatmada yeterli olmayabilir, hatta çoğu zaman olmuyor. Bu bakımdan değişik bilim disiplinlerinin kullandığı araçlarla dillerin eski zamanlarına ait çıkarımlarda bulunulabiliyor. Bu makalede de o yapılmış.
Bronz çağından tarım çağına geçiş aşamasında Altay dillerine mensup halkların birbirinden ayrılma süreçleri incelenen makalede, temel ölçüt olarak tahıl ürünlerinin adları kullanılmış.
Japon, Kore ve diğer Altay dillerindeki bu tür bitkilerin isimleri ve bunların ses ve yapı olarak birbirine yakınlığı ve uzaklığı üzerinden varsayımlarda bulunulmuş. Bunlar yüzde yüz doğrudur veya yanlıştır demek mümkün değil. Bunlar son zamanlarda dil biliminde kullanılan yöntemler.
Elimizde o dönemden kalan fazla veri olmadığı için bu şekilde karşılaştırmalı yöntemlere başvuruyoruz. Sonuçlar tam doğru olmasa da yöntem doğru. Zaten biz de bilimde mutlak doğrudan çok kullandığımız yöntemin doğruluğunu esas alırız. Yöntem doğruysa er geç gerçeğe ulaşılıyor.
Bu makalede Türk dilinin yaşıyla ilgili tarih öncesindeki süreyi önemiyorum. Çünkü Türk dilinin yaşı, Türklerin tarihi yazılı dönemi olan 8. yüzyıldan binlerce yıl öncesine dayanıyor. Dilimizde sözlü kültür çağına uzanan söz varlığı Türkçenin çok çok eski zamanlardan itibaren işlenmiş bir dil olduğunu açıkça gösteriyor.
Grafikler: Bedra Nur Aygün