Batı kültürünün temel korku karakterlerinden olan vampir, kan emen, geceleri ortaya çıkan, gün ışığında yanıp yok olan ve kolay kolay altedilmesi edilmesi mümkün olmayan bir canavar olarak tarif ediliyor. İngiliz yazar Bram Stoker’ın 1897 yılında kaleme aldığı ‘Dracula’ romanı nedeniyle, vampirin temelde Eflak Prensi Kant Drakula olduğu konusunda genel bir yaygın kanı var.
Defalarca kitaplara, filmlere hatta araştırmalara konu olan vampir, bu kez de Türkiye’de yayınlanan bir romanla gündeme geldi. Ancak bu defa, Osmanlı döneminde ve kayıtlara geçmiş bir vaka ile…
Gerçeğin Kurgusu
Yazar ve Senarist Onur Ataç tarafından kaleme alınan ‘Osmanlı’da Bir Vampir Vakası’ romanında, o dönemde Osmanlı Devleti’ni bağlı olan ve bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Tırnova’da yaşanmış bir olay kaleme alınıyor. Kitapta, karakoncolos, kurt adam, gulyabani gibi bilindik korku karakterleri yanında vampir de yer alıyor.
Dönemin Resmî Gazetesinde Yayınlandı
Kitapta anlatılan olaylar, 2. Mahmut döneminde geçiyor. Kaldırılmış olan Yeniçeri Ocağı’nın eski mensuplarına ait mezarların etrafında dönen hikâye, başkent İstanbul’a kadar uzanıyor. Yazar Ataç, olayı şöyle anlatıyor:
“Osmanlı döneminde vampir kelimesi değil, upir ya da obur gibi kelimeler kullanılıyor. Vampir kelimesi daha sonra dilimize geçmiş. Cadı kelimesi çok kullanılıyor. Osmanlı döneminde yaşadığı söylenen, dönemin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayı’nın 68’inci sayfasında, 6 Ekim 1833’de (21 Cemaziyelevvel 1249) yayınlanmış bir olay mevcut. Halk arasında çok fazla vaka yaşanmasına rağmen, kayıtlara geçmiş tek vaka budur. Ancak gerçek bir olay olmasına rağmen, roman kalıbına uyması adına kurguladım. Örneğin Fatih Sultan Mehmet döneminden beri var olan ve cadıları kovan kişileri ‘Mahlukat-ı Muazzama’ adlı bir teşkilata dönüştürdüm. Geleneksel Türk toplum yaşamında korku figürleri zaten bulunuyor. Ancak bunların ötesinde bir fantastik olay yaşanıp yaşanmadığı merakı üzerine arayışa girdiğimde bu olayla karşılaştım. Ne yazık ki bizde toplum yaşamının bir gerçeği olan cadıcılar hakkında çok fazla yazılı kaynak yok ama Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde upir ya da obur dediği bu canlılardan, onların savaşına tanık olduğundan bahseder. Yine Kanuni Sultan Süleyman dönemi Şeyhülislamlarından Ebussuud Efendi döneminde verilmiş bazı fetvalar var konuya ilişkin.”
Sayfalar Günümüz Türkçesine Çevrildi
Kitabın yazım aşamasında, Osmanlı Dönemi Türkçesi ve Arap Alfabesi ile yazılmış olan gazete sayfaları günümüz Türkçesine çevrildi. Ataç, bilim insanlarından bu konuda yardım aldığını ifade etti.
Kitapta gün battıktan sonra evlere giren, erzakı birbirine katan, yatak, yorgan, bohçaları açan ve insanlara çanak çömlek fırlatan bazı karakterlerden bahsediliyor. Hatta insanlarla doğrudan temas da kuruyorlar ve üzerlerine oturdukları insanlar tarafından görülmüyorlar. Bunun üzerine, 800 kuruş karşılığında bir cadı avcısı ile anlaşılıyor ve olayın kaynağı olan Yeniçeri mezarları bulunuyor.