Tarih, coğrafya, bibliyografi ve biyografya alanlarında önemli eserler veren Katip Çelebi, 362 yıl önce bugün vefat etti.
Şubat 1609'da İstanbul'da doğan Katip Çelebi'nin gerçek adı Mustafa.
Ordu katipliği yaptığı için ulema ve halk arasında Katip Çelebi lakabıyla, Divan-ı Hümayun mensupları arasında ise Hacı Halife ismiyle tanınıyordu.
Asker olan babası Abdullah, Katip Çelebi'nin iyi bir eğitim alması için küçük yaşlardan itibaren özel hocalar tutarak, yetişmesini sağladı.
Katip Çelebi, 14 yaşına geldiğinde babası kendisini maaşından 14 dirhem harçlık bağlayarak yanına aldı.
Böylece Divan-ı Hümayun kalemlerinden Anadolu Muhasebeciliği Kalemine girerek, burada hesap kaidelerini, erkam ve siyakat yazısını öğrendi.
Ertesi yıl Abaza Paşa isyanını bastırmak için Erzurum'a giden orduyla babasının yanında Tercan, 1626'da ise Bağdat seferlerine katıldı.
Her iki seferde de savaşın bütün safhalarına ve sıkıntılarına şahit olan Katip Çelebi, aynı yıl babasını ve amcasını kaybetti.
İstanbul'a dönünce devrin önemli din adamlarından Kadızade Mehmed Efendi'nin derslerine devam eden Katip Çelebi, 1630'da Hüsrev Paşa'nın maiyetinde Hemedan ve Bağdat seferlerine katıldı.
Katip çelebi, bu seferler sırasında uğradıkları veya zaptettikleri Gülanber Kalesi, Hasanabad, Hemedan, Bisütun gibi şehir ve menziller hakkındaki gözlemlerini Cihannüma ve Fezleke adlı eserlerinde anlattı.
Ayrıca bizzat bulunduğu Bağdat'ın kuşatılması ve savaşın safhalarını oldukça canlı bir şekilde tasvir eden Katip Çelebi, daha sonra İstanbul'a dönerek, yine Kadızade'nin derslerine devam etti.
Tabanıyassı Mehmed Paşa'nın kumandasındaki ordu ile 1633-34'te tekrar Şark seferine giden Katip Çelebi, ordunun Halep'e çekilmesinden istifade ederek, hacca gitti.
Kazancını kitaplara harcadı
Katip Çelebi, 1635'te Sultan 4. Murad'ın Revan seferine katıldı.
Bu sefere ait gözlemlerini oldukça geniş biçimde anlatan Katip Çelebi, daha sonraki hayatını tamamen ilmi çalışmalara adadı. Kendi ifadesiyle küçük cihattan büyük cihada döndü.
Kendisine kalan küçük bir mirası kitaplara yatıran Katip Çelebi, ertesi yıl zengin bir akrabasının ölümü üzerine kendisine düşen oldukça büyük bir mirasın önemli bir bölümünü yine kitaplara verdi.
Geri kalanla da Fatih'te bulunan evini tamir ettirdi ve aynı tarihte evlendi.
Kendisini tamamen ilim ve eserlerine verdiği için 4. Murad'ın Bağdat seferine katılayan Katip Çelebi, bu dönemde on yıl kadar geceli gündüzlü ilimle uğraştı.
Bazen kendini tamamen bir kitaba verip, her şeyi unutan Katip Çelebi, 1645 Girit Seferi münasebetiyle harita yapımıyla da ilgilendi.
Bu sıralarda Mukabele Başhalifesi'yle kadro meselesi yüzünden tartışınca memuriyetten ayrılan Katip Çelebi, Müslüman olan Fransız asıllı Mehmed İhlasi'nin yardımıyla bazı Latince eserleri de Türkçeye çevirdi.
Sağlık durumu kötüleşen Katip Çelebi, hastalığı sırasında tedavi yollarını öğrenmek amacıyla bir yandan tıp kitaplarını okurken bir yandan da manevi çareler aramak için havas kitaplarını inceledi.
Katip Çelebi, 6 Ekim 1657 sabahı vefat ederek, Zeyrek Camii civarındaki kabristanda toprağa verildi.
Bir eser yazmak için bin 300 eser okudu
Ölümünden 2 yıl sonra müsveddelerinin ve teliflerinin çoğunu satın alan İzzeti Mehmed Efendi'nin belirttiğine göre, Katip Çelebi himmet sahibi, iyi huylu, az konuşan, hakim meşrepli bir insandı.
Çiçek yetiştirmek gibi ince bir zevk ve meraka sahip Katip Çelebi, katmer, salkımlı mavi sümbül başta olmak üzere çok çeşitli çiçekler yetiştirdi.
Gerek hayat hikayesinden gerekse devrinin kaynaklarından aşırı derecede kitaba düşkün olduğu anlaşılan Katip Çelebi, en çok tarihi ve biyografik eserlerle meşgul olup, tarihi bir olayı aydınlatmak için birçok kitabı inceledi.
Arapça Feẕleke'sini yazarken elinden bin 300 eserin geçtiğini belirtiliyor.
Tarih konusunda oldukça yetkin bir konumda olan Katip Çelebi, savaşlarda komutanların yaptıkları yanlışları onların tarih bilmemesine bağlayıp, devlet adamlarının ve iktidarda bulunanların tarih ve coğrafya okumalarının çok önemli olduğunu vurgulardı.
Ayrıca tarih yazarken duyguları bir yana bırakıp, tarafsızlığa bağlı kalmayı da savunuyordu.
Katip Çelebi tarih dışında coğrafya ile de ilgilendi. Batılıların ve Yunanların bu alanda İslam coğrafyacılarından ileride olduğunu belirterek, bu eksikliği gidermek için Cihannüma'yı yazdı.
Bu eser ilim çevrelerinin ufkunu açtı ve kendisinden sonra yazılacak eserlere zemin hazırladı.
Kendi kültür ve ilim dünyası ile sınırlı kalmayıp Osmanlı Devleti'nde Batı kaynaklara başvuranların öncüsü olan Katip Çelebi, Aristo'nun felsefe şerhi, Meteora kitabının bazı bölümlerini, Jovans'ın Theatrum Orbim Terrarum eserini, Philippus Cluverius'un eski ve yeni coğrafya kitaplarına giriş eserini de Türkçeye kazandırdı.
17. yüzyıl Osmanlı ilim ve kültür hayatına damgasını vuran Katip Çelebi, Türkiye'de olduğu kadar Batı dünyasında da büyük bir takdir ve şöhret kazandı.
Franz Babinger onu Osmanlılar'ın Süyuti'si olarak niteledi. Hilmi Ziya Ülken ise Katip Çelebi için, "17'nci asır fikir tarihimizde Garp'a çevrilmiş düşünceyi hazırlayan sağlam realist görüşe sahip bir fikir adamımızdır" der.
Katip Çelebi'nin çeşitli eserleri ile özellikle yaklaşık 15 bin kitap ve risalenin adı ve yazarının alfabetik olarak yer aldığı Keşfü'ẓ-Zunun, Batı'da İslam araştırmaları yapan hemen herkesin müracaat ettiği temel başvuru eseri oldu.
Eserleri
Tariḫ-i Kebir, Keşfü'ẓ-Zunun, Cihannüma, Fezleke, Tuhfetü'l-kibar fi esfari'l-bihar, Takvimü't-tevarih, Kanunname, Tarih-i Frengi Tercümesi, Tarih-i Kostantiniyye ve Kayasire, İrşadü'l-hıyara ila tarihi'l-Yunan ve'r-Rum ve'n-nasara, Süllemü'l-vüṣul ila ṭabaḳati'l-fuḥul, Levamiu'n-nur fi zulümat-i Atlas Minur, İlhamü'l-mukaddes min feyzi'l-akdes, Tuhfetü'l-ahyar fi'l-hikem ve'l-emsal ve'l-eş'ar, Dürer-i Müntesire ve Gurer-i Münteşire, Düsturü'l-amel li-ıslahi'l-halel, Recmü'r-racim bi's-sin ve'l-cim, Beyzavi Tefsirinin Şerhi, Hüsnü'l-hidaye, Cami'ul-mütun min celli'l-fünun, Mizanü'l-hak fi ihtiyari'l-ehak.
Kaynak: AA