Biraz şaşkın, biraz ürkek ve masum… Kocaman gözleri, rengarenk kıyafetleriyle dikkat çeken dev çocuklar, İstanbul Havalimanı'na yolu düşenlerin karşısına dikiliyor. Bulundukları ortamı masal diyarından gelmişçesine değiştiren dev ahşap heykeller, Eda Taşlı’nın hünerli ellerinde hayat buluyor.
Hayallerinin peşinden gitti
Eda Taşlı, 2004’den bu yana en büyük hayali olan heykel sanatıyla uğraşıyor. Taşlı, Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nde eğitim aldıktan sonra bir süre medya organlarında fotoğrafçı olarak görev yaptı. Bu süreçte çizgileriyle hayaline ulaşmak için çalışmalarını şevkle sürdürdü. En sonunda ailesinin teşvikiyle her şeyi bırakarak hayalinin peşinden gitmeyi seçti. Eda Taşlı, heykele uzanan hayallerini ve yolculuğunu şöyle anlatıyor:
“O süreçte ailem bana destek oldu. Yüzümdeki mutsuzluğu gördüler. Bir gün sordular, ne yapmak istersin, dediler. Ben de hayalimi anlattım. Ertesi gün işten ayrıldım. Yeniden sınava girdim. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü’nü kazandım.”
Kayın ve ıhlamur ağacı kullanıyor
Öğrenciyken ilk atölyesini kurarak çalışmalara başlayan Taşlı’nın heykelleri ahşaptan… Eserlerinde kayın veya ıhlamur ağacı kullanıyor. Boyutları ise kompozisyonlarına göre değişiyor. Havalimanındaki gibi 3 metrelik eserler de yapıyor 60 santimetrelik küçük heykeller de…
Taşlı'nın, eserlerinin ortaya çıkışında çizgi filmlerin etkisi büyük.
“Kafanız zaten bir yöne kanalize olmuş oluyor. Ben genelde şu tarzı yapacağım, diye başlamadım ama her zaman çizgi filmleri çok severdim. Stop motion çizgi filmler, karakterler… Özellikle Miyazaki'yi çok severim. Böyle daha animatik bir dil oluşturmaya başladım. Okul yıllarında oyuncaklar da yapıyordum ahşaptan, öyle devam etmek istedim.”
Ahşap oyuncaklarla ilgili yarışmalara da katılan Taşlı, eli boş dönmedi. Leonardini Ahşap Oyuncak Tasarımı Yarışması’nda birincilik, Düzce Üniversitesi Ahşap Oyuncak Tasarımı Yarışması’nda üçüncülük kazandı.
Çocuksu heykeller
2004’den bu yana heykel yapsa da öğrenme sürecinin hala devam ettiğini söylüyor Taşlı:
“Aslında şu heykeli yapayım diye başlamıyorum. Bir akşam otururken canım çizim yapmak istiyor. Çizmeye başlıyorum, o hoşuma giderse, hadi bunu yontayım, diyorum. Birazcık eğlenerek devam ediyorum. Planlı değil, rüzgar nereden eserse oraya şeklinde. Bazen de çizimini yapmıyorum, bir ağaç yapıştırıyorum ama kabataslak kafamda bir şey var zaten. Ondan sonra başlıyorum. Yontarken o sana söylüyor; Beni böyle yap, şöyle yap, şaşkın yap üzgün yap... Onunla konuşmaya başlıyorsun öyle devam ediyor.”
Eda Taşlı’nın yarattığı karakterlerin ortak özelliği çocuksu ve şakın ifadeleri… Taşlı bunu, “Dünyaya yeni geldiği zaman insan şaşkın bakar ya, çocukların suratında hep o ifadeler vardır. O ifadeleri yakalamaya çalışıyorum. Böyle renkli olmalarının sebepleri ise daha anime heykeller yapmak istemem. Çünkü zaten dünya sıkıcı bir yer… İnsanlar kafalarını çevirdiklerinde sanki bir çizgi filmin içine bir anda girmişler gibi hissetsin istiyorum. İnsanlara umut versin istiyorum” diye açıklıyor.
Yaratıcılık ve zanaat bir arada
Heykelleri yaratma kısmı kadar yontma kısmı da hayli meşakkatli. Atölyenin dört bir yanında yer alan çeşitli araç ve gereçler bunu açıkça ortaya koyuyor. Tıpkı bir marangozhane gibi çok sayıda alet bulunuyor atölyede. Taşlı, yaptığı işte yaratıcılık ve zanaatın bir arada olduğunu ifade ediyor. Zorlukları ise şöyle anlatıyor:
“Hakikaten güç istiyor. Kaldırıyorsunuz, indiriyorsunuz, yapıştırıyorsunuz, yontuyorsunuz… Ağır bir malzeme olduğu için calaskalara bağlayıp kaldırıyorum, indiriyorum. Üstelik sürekli ayaktasınız ve hareket halindesiniz. Bir de aletler var. O aletlerin dilini çözmek de zor. Tehlikeli makinalar olduğu için hep algınız açık olmak zorunda. Dalgın olmamalısınız, kafanızda bir problem bile varsa bırakıp birazcık sakinleşip öyle devam etmeniz gerekiyor. Çünkü dalgınlığa gelmez."
Taşlı yaşadığı zorlukları dert etmiyor, çünkü yanında olmasa bile içinde yarenlik eden pek çok arkadaşı var:
“Ben üretmeye devam ediyorum. Ağaçları yapıştırıp içimdeki arkadaşlarla muhabbete devam edeceğim.”