17'nci yüzyılın ortalarına doğru kenti ziyaret eden Evliya Çelebi, kaleden "Ankara'nın yüksek bir dağın tepesine dört kat beyaz taştan yapılmış sağlam bir kalesi vardır. Kale iç içe üç kat surlarla çevrilidir. İç kalenin çevresi kayalıktır. Bu yalçın kayalardan kaleye tırmanmak çok zordur. İçkalede toplar, çeşitli silahlar, cephane ve 600 ev bulunur. İçkale aşağılarda ikinci sıra surlarla çevrilidir. Dağın eteklerinde ise üçüncü sıra dış surlar yer alır. Bu dış surlarla tüm kent güvenlik altına alınmıştır" şeklinde bahsediyor.
Milattan önce 33 ile 476 tarihleri arasında inşa edildiği tahmin edilen kale, hemen hemen her dönemde birtakım değişimler yaşamış olsa da tepenin yüksek bölümünü kaplayan iç kale ve çevresini kuşatan dış kaleden oluşuyor.
Konumu itibarıyla Ankara'yı her cepheden görebilecek stratejik bir tepeye konuşlandırılan kale, tarih boyunca bölgede hüküm süren devletler tarafından kenti savunma amacıyla ordugah, mühimmat deposu ve gözetleme merkezi olarak da kullanılmış.
Testere dişi şeklinde kulelere sahip kalenin "Hisar Kapısı" ismiyle anılan ana giriş kapısının üstünde İlhanlı Devleti'nin büyük hükümdarı "Ebu Sait Bahadır Han" adına bir vergi kitabesi var.
Duvarlar aşama aşama örülmüş
Dönemin ticaret ve vergi kanunnameleri için önemli örneklerden sayılan kitabenin yanı sıra Hisar Kapısı'nın solunda 1885 yılında Fransızlara yaptırılmış bir saat kulesi yer alıyor.
Küçük meydanlara sahip kalede, her meydan farklı bir pazar yeri olarak kullanılmış. Atpazarı, Samanpazarı ve Koyunpazarı meydanları, her dönemde ticaret ve toplanma merkezi olarak kullanılan bölgeler olma özelliği kazanmış ve günümüzde de bu özelliğini koruyor.
Kalenin duvarlarındaki işçilik sayesinde duvarların aşama aşama hangi dönemde örüldüğünü anlamayabilmek mümkün.
Alt sıradaki taşların Roma döneminde, onun üstünde Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait duvar işçiliğiyle yerleştirilen taşlar, Ankara Kalesi'nin tarih içindeki yolcuğunu anlatıyor.
Kalede tarihi mahalle
Kale içinde değişik dönemlerden kalmış birçok eski "Ankara Evi" de yer alıyor.
Kaleiçi Mahallesi'nde bulunan eski Ankara evleri, sur duvarları ile çevrili dar ve dik alanda konumlandıkları için, planları dar alanlardan en çok faydalanmayı gözeterek yapılmış, ahşap, kerpiç ve tuğladan ve 2-3 üç katlı olarak inşa edilmiş.
Arazi yapısının engebeli oluşu alt kat planlarının da düzgün olmamasına yol açmış, ama üst katlar cumba tipindeki çıkıntılarla düzgün bir plana kavuşturulmuş. Alt katlar kışlık olarak kalın duvarlı ve küçük pencereli, üst katlar ise yazlık olarak ince duvarlı ve havadar yapılmış. Geniş saçaklar ve "cihannüma" denilen yazlık odalar Ankara evlerinin belirleyici özelliklerinden.
Kenti ziyarete gelen yerli ve yabancı turistler, İçkale sokaklarında oyun oynayan çocuklar, elinde torbalarıyla alışverişten dönenler ve esnafın sesleri arasında eskimeyen mahalle kültürüne tanıklık edebiliyor.
Kalede cami, han ve müze var
İçkalede bulunan Ankara'nın bilinen en eski camisi Alaaddin Camii, minberindeki kitabeye göre, Mesut bin Kılıçarslan döneminde inşa edilmiş. Ramazan Şemsettin Camii, Müsafir Fakih Camii, Dev Duran Camii ve Cenab-ı Ahmet Camii de İçkalede bulunan diğer camiler.
Dışkale'de ise Arslanhane (Ahi Şerafettin), Ahi Elvan ve Ahi Yakup camileri var. Bu camiler, dönemin esnaf dayanışma teşkilatlanması olan "ahilik" geleneğinin temsilcileri tarafından inşa ettirilmiş.
Çengelhan, Çukurhan, Kurşunlu Han, Pilavoğlu Han ve Safran Han da kale sınırlarında bulunan, farklı dönemlerde farklı amaçlar için inşa ettirilmiş ticaret ve konaklama merkezleri. Günümüzde Çengelhan ve Safran Han Rahmi Koç Müzesi olarak kullanılırken, Kurşunlu Han da Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne ev sahipliği yapıyor.
Cumhuriyet tarihinin ilk müzesi buradaydı
Türk bayrağının dalgalandığı kale olan Akkale, İçkale sınırında. Ziyarete kapalı olan bu mekan, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin koruması altında. Sarp bir yamaca dikilmiş bu kale surları bölgenin en yüksek noktasında bulunuyor.
Akkale ismiyle anılan surlar Selçuklu döneminde yapılırken, içeride kalan İçkale surları 15'inci yüzyılda Celali İsyanları sırasında güvenlik amacıyla inşa edilmiş. Kale bu dönemlerde 15 - 20 kişilik küçük garnizonlara da ev sahipliği yapmış.
Kaledeki ilk müze; 1921 yılında Atatürk'ün telkinleriyle kurulan Eti Müzesi, Ankara Kalesi'nin en yüksek burcu olan Akkale'de kurulmuş ve 1948 yılına kadar Cumhuriyet tarihinin ilk müzesi olarak hizmet vermiş.
Kalede ayrıca bir kuşatma sırasında içeridekilerin dışarıya çıkmasını sağlayacak gizli geçit ve kapılar var. Her ne kadar günümüzde bu geçitler kapalı olsa da kaleye dışarıdan bakınca bu kapıların sütunları görülebiliyor.
Kaynak: AA