Kültür dünyamıza değer katan birçok projeyi hayata geçiren TRT, bu eserlere bir yenisini daha ekledi. Musiki geleneğini gelecek nesillere taşıyacak bu özel eseri, TRT Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Eren müzikseverlere şöyle müjdeledi:
“Türk Tasavvuf Musikisi’nin Ramazan ilahileri, na’t, mersiye, kaside, Mevlevi âyinleri gibi önemli formlarından olan şuğûlleri ‘Vuslat’ adlı albümümüzde topladık. Musiki geleneğimizin gelecek nesillere aktarılması için önem arz eden bu eserde emeği geçenlere teşekkür ediyorum.”
Türk Tasavvuf Musikisi’nin Ramazan ilahileri, na’t, mersiye, kaside, Mevlevi âyinleri gibi önemli formlarından olan şuğûlleri ‘Vuslat’ adlı albümümüzde topladık.
— ibrahim eren (@ibrahimeren) May 4, 2020
Musiki geleneğimizin gelecek nesillere aktarılması için önem arz eden bu eserde emeği geçenlere teşekkür ediyorum. pic.twitter.com/BFjWT9RtPE
Geçmişten geleceğe taşınan miras
Dinleyiciye sunulan ‘Vuslat’ albümünde birbirinden değerli 24 şuğûl yer alıyor. Albüm hakkında bilgi veren TRT Radyo ve Müzik Daire Başkanı Ahmet Akçakaya şunları söyledi:
“Türk Sanat Musikisi'nin, özellikle Türk Tasavvuf Musikisi'nin içerisinde pek çok form var. Oldukça zengin bir müzik alanı burası. Bu zenginliğin temelinde de medeniyet kökenlerimiz var. Bu her alana yansıdığı gibi müziğe de yansıyor. Şuğûller de tasavvuf müziğindeki musiki formlarından birisi aslında. Kadim geleneğin belki çok ince ve çok detaylı alanlarından birisi. Günümüzde artık hem eser üretenleri hem de icracıları giderek azalıyor. Çünkü dile has bir şey. Türk musiki makamları üzerinde Arapça yazılan eserler, şiirler, na’tlar, mersiyelerden oluşuyor şuğûller. Yani makam Türkçe ama söz Arapça. Bu eserler Allah’a itaat ve Hz. Peygamber'le ilgili sevgi, muhabbet ve güzellemeleri içeriyor. Dolayısıyla edebi anlamda yüksek edebiyatı içeren söz unsurları mevcut. Her ne kadar dil Arapça olsa bile musiki formunun bütünü Türk musiki makamları üzerinden devam ediyor. En önemli özelliği o."
Şuğûl nedir?
Şuğûl, Türk dinî mûsikisinde bestekârların Türk mûsikisi makam ve usulleriyle besteledikleri Arapça güfteli ilâhilere verilen isim.
Osmanlıca’da şule ve meş’ale kelimeleriyle akraba olan şuğûl, gönlü yakan ateş, gönüle ışık veren ziyâ anlamlarına gelir. Dini musikideki ilâhî formlarına karşılık kullanılmıştır. Güfteleri Arapçadır.
Bu eserlerin en önemli özelliği, tamamına yakınının güfte ve bestekârının Türk olması ve Türk Mûsikîsi makam sistem ve melodi tertibine göre bestelenmiş olmasıdır. Bu bakımdan Anadolu irfân geleneği içinde hem camiyi hem de tekkeyi mekân edinmiştir kendisine.
Türk Mûsikîsi'nde ‘şuğûl’ formunda pek çok eser verilmiştir. Özellikle Zekâî Dede’nin önemli sayıda şuğûlü bulunmaktadır.
Şuğûller, Arap dilinin kendine has mûsikisiyle makam müziğimizin eşsiz yapısının bir araya gelmesinden doğan özel bir yapıya sahiptir. Şuğûl bestekârlığı hem Arap dili hem de mûsikî altyapısına sahip olması nedeniyle oldukça titiz bir çalışmayı gerektirir. Bu sebeple bahsedilen niteliklere sahip bestekâr sayısı da artık yok denecek kadar azdır.
Şuğûlün tarihi
Günümüze ulaşan örneklerden XVII. yüzyıldan beri şuğûl bestelendiğini söylemek mümkündür. Sadettin Nüzhet Ergun XIX. yüzyılın sonlarına doğru şuğûllerin tekkelerde büyük bir revaçla okunduğunu ifade eder. Şuğûllerin büyük kısmı kolay anlaşılır ifadelerden meydana gelir, beste itibarıyla da hareketli eserlerdir. Ağızdan ağıza nakledilmesi esnasında zamanla bazılarının güftesi bozulduğundan pek azının güfte yazarı bilinmektedir. Bazı şuğûller Hz. Ebûbekir, İmam Bûsîrî, Bilâl-i Habeşî, Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Ahmed er-Rifâî ve Ahmed el-Bedevî’ye nisbet edilmektedir. Şuğûller tekkelerde zikir esnasında okunduğu için ritme uygun olması yönünde daha çok nîm-sofyan, sofyan, düyek gibi küçük usullerle bestelenmiştir.
Özellikle bayramlarda ve kandil gecelerinde icra edilen ve daha çok Rifâî, Kādirî, Bedevî, Desûkī, Sa‘dî tarikatlarına has bir tören olan nevbe merasimlerindeki kıyam zikri esnasında vurulan halîle, mazhar, kudüm gibi çalgılar eşliğinde ilâhilerle beraber okunan şuğûllerde ağırdan başlayıp giderek süratlenen bir seyir takip edilir.
Günümüz dinî mûsiki repertuvarında da sayıları fazla olmayan şuğûllere dinî mûsiki icralarında pek az yer verilmektedir. Zamanımıza ulaşan elli civarındaki şuğûl repertuvarının büyük bir kısmı Zekâî Dede’ye aittir. Bunların içinde bestesi Zâkirî Hasan Efendi’ye ait, “Şefîʿu’l-ḫalḳı fi’l-maḥşer Muḥammed ṣâḥibü’l-minber” mısrasıyla başlayan pençgâh; Hacı Fâik Bey’in, “Cûd bi-lütfik yâ ilâhî” mısrasıyla başlayan sabâ; Zekâî Dede’nin, “Taʿaşşaḳtü bi-envâri cemâlik” mısrasıyla başlayan hicaz, “İn nilte yâ rîḥa’ṣ-ṣabâ” mısrasıyla başlayan sabâ; Sadettin Kaynak’ın, “Yâ ṣâḥibe’l-cemâl ve yâ seyyide’l-beşer” mısrasıyla başlayan hüzzam şuğûlleri en meşhurlarındandır.