Necip Fazıl Kısakürek, “Akıl akıl olsaydı ismi gönül olurdu; Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu.” diyor.
Türk edebiyatında şairler, duyguları ifade ederken çiçeklerin dilinden de yararlanıyor.
Çiçekler, doğal hayatın olduğu kadar kültürel ve sosyal hayatın da bir parçası. Diğer taraftan doğal hayat da kültürel ve sosyal hayat gibi edebî metinlerin beslendiği kaynaklar arasında yer alıyor. Bu sebeple diğer bitkiler gibi çiçeklerle edebî metinler arasında da yakın bir ilişki bulunuyor.
"Güz almasına benzer al yanaklum"
On Dokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yavuz Bayram, duyguların ifade ediliş biçimi olan çiçekleri renkli dünyasını TRT Haber’e değerlendirdi:
“Çiçekler, insanoğlunun sosyal hayatına ne kadar girdiyse edebî metinlere de o kadar girdi. Nitekim Türk edebiyatında çiçeklerin özellikle İslamiyet sonrasında geniş bir yer edindiği görülüyor. Yerleşik hayata geçişle birlikte gittikçe artan bir oranda şair ve yazarlar, eserlerinde çiçekler ve diğer bitkilerle ilgili tasvirlere, imgelere ve hayallere yer verdi. “
Dede Korkut Hikâyeleri; “Kaza benzer kızumun gelinimün çiçeği oğul.”, “İvden çıkup yorıyanda servi boylum.”, “Koşa bâdem sığmayan tar ağızlum.”, “Güz almasına benzer al yanaklum.” gibi önemli örnekler barındırıyor.
Gülpınar, Gültepe, Güluşağı, Gülveren, Gülyazı, Gülyolu, Gülyurdu, Gülyüzü” gibi yerleşim yerlerine ait adlar, sosyal hayatımızda çiçeklerin ne ölçüde geniş bir yer ediniyor.
Gül, lale, sümbül, nergis, yasemin...
Prof. Dr. Yavuz Bayram, “Klasik Türk şiiri metinleri üzerinde yaptığımız bir araştırmada gülün diğer bütün çiçeklerden daha fazla dikkat çektiğini gördük. Yaklaşık 100 bin beyit üzerinde yaptığımız bir istatistiğe göre gül 6 binden fazla örnekte bulunurken en yakın takipçisi lâle 1000 kadar örnekte yer alıyor. Onları 700 kadar örnekle sümbül, 500 kadar örnekle nergis, 350 kadar örnekle yasemin ve 300 kadar örnekle de menekşe takip ediyor. Bunların ardından da sırayla reyhân, süsen, erguvan, karanfil, nilüfer, şebboy, zaferan, buhurımeryem, leylâk, mercanköşk gibi çiçekler geliyor.” diyerek araştırmalarının sonuçlarını paylaştı.
Duygu ve düşüncelerin ifadesi çiçekler...
Klasik Türk şairleri, çiçeklere genel olarak şiirlerinde çok sık yer vermişler. Bu bağlamda şiirlerinde çiçeklere hiç yer vermeyen klasik Türk şairi henüz tespit edilememiş.
“Çiçeklere en çok değinen şairler söz konusu olduğunda klasik şairlerimizden Zâtî, Necâtî, Bâkî ve Nev‘î’nin isimleri ilk önce zikredilmelidir.” diyen Prof. Dr. Yavuz Bayram, araştırmaları kapsamında bu şairleri Hayâlî, Fuzûlî, Nâbî, Mezâkî, Şeyh Gâlip ve Nedîm’in takip ettiğini belirtti.
Çiçeklerin genellikle hangi amaçlarla değerlendirildiğine ilişkin soruya şairlerin duygu ve düşüncelerini ifade ederken sıklıkla çiçeklerin renkleri, kokuları, biçimleri, yetişme şartları gibi özelliklerinden yararlandıkları yanıtını veren Prof. Dr. Yavuz Bayram, sözlerine şöyle devam etti:
“Söz gelimi şairler, sevgilinin yüzü ve yanaklarının güzelliğini anlatmak için gül ile ilgili benzetmelerden, saçlarının rengini ve kokusunu anlatmak için sümbülle ilgili benzetmelerden, gözünün büyüleyiciliğini anlatmak için nergisle ilgili benzetmelerden, dudaklarının küçüklüğünü ve kırmızılığını anlatmak için de goncayla ilgili benzetmelerden yararlanmışlardır. Şairlere göre servi boylu sevgilinin yüzü ve yanağı gül veya lâle renklidir, tazedir ve gül gibi, lâle gibi hassastır. Sevgilinin saçı, sümbül renklidir ve sümbül kokuludur. Sevgilinin gözü, nergis gibi hasta görünür; ama aslında âşığını hasta edendir. Sevgilinin dudakları; gonca gibi küçük, taze, kırmızı ve hassastır. Sevgilinin sinesi yasemin çiçeği gibi beyaz, temiz ve düzgün; saçlarının bitimindeki ayva tüyleri reyhân gibi küçük, ince ve güzel kokulu; kirpikleri ve dili sûsen çiçeği gibi insan gönlünü yaralayacak biçimde delici ve kesici özelliklere sahip.”
Gül demek, sevgili demek, Peygamber demek...
Klasik şairlerin en çok dikkatini çeken çiçek olduğu için gül üzerinden örnek veren Prof. Dr. Bayram, gülün kullanım alanına ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Gül, şairler tarafından çok değişik ögelerle ve kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Bunları Allah, Hz.Muhammed ve diğer peygamberler, din ve devlet büyükleri gibi sevgili karşılığı olarak değerlendirilmiş varlık ve şahıslar; yüz, yanak, çehre, dudak, ağız, sîne, beden gibi uzuvlar; mevsimler, tabiat olayları, anasır-ı erbaba, güneş, ay, yıldızlar, gökyüzü, bülbül, papağan, tâvûs gibi doğal ve kozmik ögeler; ayna, pamuk, kandil, lüle, çivi, hançer, hediye, şerbet gibi eşya; cennet, cehennem, Mushaf, Kur’ân, derviş, ümit, tebessüm, düşünce, hayal, gönül, muhabbet, şiir, anlam, nükte, mazmun gibi soyut ve manevi kavramlar şeklinde sınıflandırmak mümkün.”
“Çiçeklerin özelliklerini bilmeden şiiri doğru çözümlemeniz mümkün olmaz”
Çiçeklerin birtakım özellikleri vardır ki bunları bilmeden bir şiiri doğru çözümlemenin mümkün olmadığının altını çizen Prof. Dr. Yavuz Bayram şunları söyledi:
“Söz gelimi gülün taç yapraklarının en küçük bir darbede bile zarar görecek kadar hassas olduğu bilgisini dikkate almayan, onların güzelin yüzü ve yanağı ile nasıl ve neden ilişkilendirildiğini anlayamaz. Benzer biçimde lâlenin ortasında tohumlarını barındırıran siyah bir bölümün olduğunu dikkate almayan, lâle ile yara arasında ilişki kuran bir şiiri doğru yorumlayamaz. Kezâ menekşenin küçük bir çiçek olduğunu ve taç yapraklarının yere doğru eğik biçimde olduğunu dikkate almayan da menekşe ile âşık arasında ilgi kurulmuş bir şiiri doğru anlamlandıramaz.”.
Çiçeklerin de bir dili var mı?
“Evet. Tabii. Çiçeklerin de bir dili var. Daha doğrusu çiçeklerin birtakım duygu ve düşüncelerin dile getirilmesinde sıkça başvurulan simgesel anlamları var. Bugün internet ortamında çiçeklerin anlamlarından bahseden Türkçe veya başka dillerde binlerce web sayfası var. Bunların büyük çoğunluğu birbirinden kopyadır ve yine büyük çoğunluğu uydurma ve yakıştırma bilgiler içeriyor.” diyen, Prof. Dr. Bayram, “Buna karşın klasik Türk şiirinde çiçeklerin kendilerine özgü bir dili var ve bu dil; çiçeklerin yetişme şartlarıyla, renkleriyle, kokularıyla, çanak veya taç yapraklarının biçimiyle uyumlu. “ ifadelerini kullandı.
Beşir Ayvazoğlu, çiçeklere birtakım anlamlar yükleme geleneğinin Osmanlı dönemi İstanbul’unda güçlü biçimde yer edindiği ve buradan Avrupa’ya yayıldığı görüşünde.
Cem Sultan'ın bir beyitinden örnek:
Gül bana gerekmez bana sen gül de yetersin
Tek gül sanemâ gül de karanfil de yetersin
[Bana gül lâzım değil. Bana gül olarak sen yetersin. Ey güzel! Yeter ki sen gül. Sen gül de karanfil olarak da yetersin.]
Grafik: Nursel Cobuloğlu Çoban