Osmanlı Devleti kadılarından babası Hüseyin Fikri Efendi ile Nesime Bahriye Hanım'ın oğlu olan Tanpınar, İstanbul Şehzadebaşı'nda 23 Haziran 1901'de dünyaya geldi.
Tanpınar, babasının görevi nedeniyle çocukluğundan lise yıllarına kadar Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya'da yaşadı, küçük yaşlardan itibaren devleti ve devletin değişik iklim ve coğrafyalarındaki insanları yakından tanıdı..
Usta yazar, İstanbul'da Ravza-i Terakki İbtidai Mektebi, Sinop ve Siirt rüştiyeleri, Siirt'te Katoliklerin yönettiği Fransız okulu ile Kerkük, Vefa ve Antalya liselerinde okudu.
Yahya Kemal Beyatlı ile edebiyat dünyasına adım attı
Yüksek öğrenim için 1918'de geldiği İstanbul'da bir yıl veterinerlik bölümünde yatılı okuyan Tanpınar, ertesi yıl İstanbul Darülfünun Edebiyat Fakültesine kayıt oldu. İstanbul Üniversitesindeyken şair Yahya Kemal Beyatlı ile tanışan yazar, böylece edebiyat dünyasına adım attı.
Beyatlı'dan etkilenerek divan şiirine merak salan Tanpınar'ın ilk şiirleri, "Altın Kitap" ve "Dergah" dergilerinde yayınlandı. Kerkük'e yolculuk sırasında hastalanan annesini Musul'da kaybeden Tanpınar, eserlerinde yaşadığı anılardan esinlendi.
Üniversite yıllarında Cenap Şahabettin, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Mehmet Fuad Köprülü, Ömer Ferit Kam, Babanzade Ahmed Naim ve Hüseyin Daniş'ten ders alan usta edebiyatçı, "Şeyhi'nin Hüsrev ve Şirin'i" teziyle 1923'te mezun oldu. Mezuniyetin ardından "Milli Mecmua", "Hayat", "Görüş", "Ülkü", "Varlık", "Oluş", "Kültür Haftası" ve "Aile" dergilerinde yazılar yazdı.
Tanpınar, 1923'te Erzurum, 1926'da Konya, 1927'de Ankara, 1932'de İstanbul Kadıköy liselerinde, 1930'da ise Ankara Gazi Terbiye Enstitüsünde öğretmenlik görevini üstlendi.
Bir dönem siyasete atıldı
Güzel Sanatlar Akademisinde Ahmed Haşim'in 1933'te vefatıyla boşalan estetik mitoloji derslerini vermeye başlayan Tanpınar, Tanzimat'ın 100. yılı münasebetiyle 1939'da Edebiyat Fakültesinde kurulan "XIX. Asır Türk Edebiyatı" kürsüsüne profesör olarak atandı.
Ahmet Hamdi Tanpınar, 1943'te Kahramanmaraş milletvekili olarak siyasete girdi, 1946'da Milli Eğitim Bakanlığında orta öğretim müfettişliği yaptı, 1948'de öğretmenliğe geri döndü.
Meclis'te aktif bir siyasi hayatı olmadığı bilinen Tanpınar, ilk milletvekilliğinden yaklaşık 20 sene sonra yazdığı, 27 Ağustos 1960 tarihli günlüğünde "Ben ne sağdanım, ne de komünistim veya declare sempatizanıyım. Sadece demokratım. Mümkün olursa, demokrat sosyalist bir teşekküle girerim ve memnun olurum. Fakat böyle bir teşekkülün manevi mesuliyetini de üzerime almam." ifadelerini kullanmıştı.
İstanbul'un işgali, Mütareke Dönemi, Milli Mücadele ve dünya savaşlarının yaşandığı yıllara şahitlik eden Tanpınar, yaşadığı zamanı huzursuzluk çağı olarak tanımlayarak, şunları söylemişti:
"Vakıa zamanımızda moda olan başka kelimeler de yok değil. Huzursuzluk bunlardan biridir. Asrımıza ait bütün ruh halleri onunla ifade edilir. Absurde (abes, mantık dışı) vasfı, asrımızın kendi için bulduğu belli başlı vasıftır. Tarihimizin acayip bir devrindeyiz. Bir buçuk asırdır süren bir medeniyeti değiştirmenin neticesi olarak hayatımıza hakim olan ikilik, her şeyi güçleştirdi. Kalbimizle düşüncemiz, niyetlerimizle itiyatlarımız hep birbiriyle çarpışıyor. Sonra dikkat edin ki, bu hadlerin kendileri de sabit değildir."
Hayatının son yıllarını çeşitli sağlık sorunlarıyla geçiren yazar, 23 Ocak 1962'de vefat etti ve Aşiyan Mezarlığı'nda Yahya Kemal Beyatlı'nın mezarının yanına defnedildi.
Eserleri vefatından sonra ilgi gördü
"Huzur" adlı ilk romanı 1949'da basılan yazarın daha sonraki romanlarının büyük kısmı, vefatından sonra okuyucuyla buluştu.
Şair ve yazar Tanpınar, hayatı boyunca edebi eserlerinin halk nezdinde değer görmediğinden yakınsa da vefatının ardından romanları, denemeleri ve hikayeleri büyük ilgi gördü.
Fikir dünyası yenilikçilik ve Batıcılık etrafında şekillenen yazar, 1932'de İstanbul'a döndükten sonra Yahya Kemal'in çevresinin etkisinde kalarak Batılılaşma adı altında geleneğin hiçe sayılmasına yönelik eleştirileriyle öne çıktı.
Usta yazarın yenilik ve gelenek çatışmasına dair fikirleri, eserlerinde de yankı bulurken en meşhur romanı "Saatleri Ayarlama Enstitüsü", Türk insanının Doğu ile Batı arasındaki bocalamasını ele aldı.
Edebiyat camiasında "zamanın peşinden giden yazar" olarak anıldı
Çeşitli sanat dallarının izlerine eserlerinde yer veren usta kalemin, roman ve hikayelerinde en önemli temalardan biri zaman oldu. Tanpınar, edebiyat camiasında "zamanın peşinden giden yazar" olarak anıldı, mezar taşına "Ne İçindeyim Zamanın" şiirinin ilk iki mısrası, "Ne içindeyim zamanın/Ne de büsbütün dışında" sözleri yazıldı.
Eserlerinde, tanıklık ettiği tarihi dönemleri de değerlendiren yazar, "Mahur Beste" romanında II. Abdülhamid dönemini, "Sahnenin Dışındakiler" romanında II. Meşrutiyet dönemi ile milli mücadele yıllarını, "Aydaki Kadın" romanında ise Demokrat Parti yıllarındaki toplumsal değişimleri eleştirdi.
Türk edebiyatında roman ve hikayeleriyle öne çıkmasına rağmen, şair kimliğiyle tanınmak isteyen Tanpınar, 100'e yakın şiirinden 37'sini derlediği "Şiirler" adlı kitabını 1961'de yayımladı.
Tanpınar'ın kaleme aldığı eserler
Roman: "Huzur" (1949), "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" (1962), "Sahnenin Dışındakiler" (1973), "Mahur Beste" (1975), "Aydaki Kadın" (1987), "Suat'ın Mektubu" (2018)
Şiir: "Şiirler" (1961)
İnceleme: "XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi" (1949, 1966, 1967), "Tevfik Fikret" (1937),
Deneme: "Beş Şehir" (1946), "Yahya Kemal" (1962), "Edebiyat Üzerine Makaleler" (1969), "Yaşadığım Gibi" (1970)