Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Koparal başkanlığında yürütülen yüzey araştırması çalışmaları Urla, Çeşme ve Seferihisar bölgesinde devam ediyor.
İyon medeniyetinden izler taşıyan ve yaklaşık 1600 kilometrekarelik alandaki çalışmalarda, 16'sı geç neolitik döneme ait 35 prehistorik yerleşim alanı tespit edildi.
Bölgede antik dönemde kullanılmış kutsal alan, tümülüs, patikalar, teraslar, köyler, çiftliklerin olduğu 460 yerleşim birimi ve peyzaj unsuru tanımlandı. Araştırmalarda tarihi milattan önce 6 bine uzanan bölgede yaşayan halkın ekonomik ve sosyal ilişkilerine ilişkin veriler de elde edildi.
"Heyecan verici bir buluntu"
Doç. Dr. Elif Koparal, alandaki yüzey çalışmalarının 2006 yılında başlatıldığını belirtti. Yarımadanın neolitik dönem yerleşimi olduğunun bilindiğini aktaran Koparal, bu çalışma sayesinde bütün bölgede önemli bir sosyal ve ekonomik ağın ortaya çıktığını dile getirdi.
Elde ettikleri bulgularda o dönem insanların birbirlerine belli mesafede yerleştiklerini fark ettiklerini anlatan Koparal, şu bilgileri verdi:
"Yüzey araştırmalarımızda milattan önce 5. yüzyıla ait Afrodit Tapınağı tespit ettik. Heyecan verici bir buluntu oldu. Tapınağa ait kalıntılar çok etkileyici. Kırsal bir tapınak. Afrodit o dönemde çok yaygın bir kült. Elimizdeki buluntular bu bölgede de Afrodit Tapınağı olduğuna işaret ediyor. Yüzey araştırmasında tapınak bulmak çok rastlanır bir durum değil. Yerde bir kadına ait heykel parçası bulduk, daha sonra da pişmiş topraktan kadın başı figürüne rastladık."
Tapınağa ilişkin ilk buluntuya 2016 yılında rastladıklarını aktaran Doç. Dr. Elif Koparal, bunu da bir makale ile dünyaya duyurduklarını aktardı.
"Definecilere karşı bölge halkıyla nöbet tuttuk"
Yüzey araştırmalarının oldukça meşakkatli olduğuna dikkati çeken Elif Koparal, geçmiş dönemlere ait buluntulara ve bilgilere ulaşmanın ise çok heyecan verici olduğunu ifade etti.
Koparal, tarihte toplumun ileri gelenlerinin mezarlarının yer aldığı tümülüslere ve neredeyse tamamı kutsal alan olarak kullanılan mağaralara ilişkin olarak da önemli bilgiler elde ettiklerine işaret ederek tarihi alanlara yönelik en büyük tehdit unsurlarının ise defineciler ve kentleşme olduğunu vurguladı.
Tarihi eserleri korumak için yerel halk ile çaba gösterdiklerini vurgulayan Koparal, zaman zaman bölgede definecilere karşı birlikte nöbet tuttuklarını kaydetti.