Tarihin farklı dönemlerine izler bırakmış uygarlıklardan kalan çeşitli eserlere ev sahipliği yapan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, tarihin koridorlarında yolculuk yapmak ve uygarlıkların izini sürmek isteyenleri, 125 yıldır ağırlıyor.
Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa'nın oğlu, arkeolog, müzeci, ressam Osman Hamdi Bey tarafından kurulan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, dünyada müze binası olarak tasarlanan ilk on müze arasında yer alıyor.
Sultanahmet'te, Gülhane Parkı'ndan Topkapı Sarayı'na çıkan Osman Hamdi Bey Yokuşu'nda yer alan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, İskender Lahdi ve Kadeş Anlaşması gibi dünyanın en önemli eserlerine ev sahipliği yapıyor.
Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç ayrı müzeden oluşan yapı, Türkiye'deki tarihi eser envanterinin üçte birini bünyesinde barındırıyor.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Zeynep Kızıltan, ziyarete açılışının 125. yılını kutlayan müzeleri anlattı.
Kızıltan, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin, 19. yüzyılın sonlarında dünyada savaş ve isyanların, sosyal olayların yaşandığı bir dönemde, müze binası olarak inşa edilen ve 13 Haziran 1891'de de Osman Hamdi Bey tarafından kurumsal olarak kurulan ilk müze olduğunu söyledi.
Müzecilik ve kültür tarihi açısından önemli bir yere sahip İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin, koleksiyonu ve mimarisi ile dikkati çekici olduğunu vurgulayan Kızıltan, müzenin, tüm Osmanlı coğrafyasından gelen ve tarihsel süreklilik gösteren eserleri barındırdığını aktardı. Kızıltan, bu eserlerin topluca bir müzede görülmesinin, kültürel süreçlerin takibi açısından artı bir değer taşıdığını anlattı.
Son yıllarda kamu yatırım projelerinde arkeolojik ve kentsel sit alanlarında yapılan kazılarda gün ışığına çıkartılan eserlerin kent tarihi açısından görülmek istendiğini belirten Kızıltan, tüm bu özellikleri dolayısıyla müzenin turizm potansiyeline sahip olduğunu ifade etti.
Zeynep Kızıltan, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ni ayrıcalıklı kılan noktaları "Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk müzesi olması", "tüm Osmanlı coğrafyasından tarihsel süreklilik gösteren koleksiyonların bulunması", "kent belleği açısından son yıllarda yapılan kazılarla özellikle Osmanlı ve Bizans dönemine ait eserlere sahip olması" şeklinde sıraladı.
Üç müzede bir milyon eser
Kızıltan, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin 4 ayrı binadaki üç müzeden oluştuğunu belirtti.
Mimar Alexandre Vallaury'nin planını yaptığı ve 125 yıl önce ziyarete açılan ana binada, antik çağdan itibaren eserlerin sergilendiğini anlatan Kızıltan, bu müzenin arkasında yer alan ve 1968’de inşa edilen binada ise Çağlar Boyu İstanbul, Troia, Kıbrıs, Suriye-Filistin eserlerinin, 1883'te inşa edilen Eski Şark Eserleri Müzesi'nde Arap, Mısır, Mezopotamya, Orta Doğu Anadolu eserlerinin, 1472'de inşa edilen Çinili Köşk Müzesi'nde ise Türk İslam çini sanatına ait örneklerin sergilendiğini ifade etti.
Bu 4 binada sergilenen ve depolarında korunan toplam bir milyon eserin bulunduğunu bildiren Kızıltan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu eserlerden yaklaşık 600 bini İslami ve gayri İslami sikke, madalya, nişan, 200 bini arkeolojik eser, 73 bini çivi yazılı tablet, 2 bini el yazması. Ayrıca Marmaray metro kazılarında gün ışığına çıkan ve kazı envanterine geçen 60 bin eser müzemizde mevcuttur.
Bu eserler içinde yüzlerce önemli nadir eser bulunuyor. Osman Hamdi Bey tarafından 1887'de kazıları yapılarak Sidon krallar Nekropolinden İstanbul'a nakledilen ve müze binasının yapılmasına neden olan İskender, Ağlayan Kadınlar ve Tabnit gibi lahitler, Bergama menşeli İskender Başı, Silo yazıtı, Hitit İmparatorluğu ile Mısır krallığı arasında imzalanan dünyanın ilk yazılı anlaşması Kadeş, müzenin önemli eserleri arasında yer alıyor."
Müzeyi, yılda ortalama 450-500 bin kişinin ziyaret ettiğini belirten Kızıltan, bu yılın mayıs ayından itibaren aylık ziyaretçi sayısında düşüş yaşandığını dile getirdi.
Restorasyon 5 yıldır sürüyor
Müzenin teşhir bölümlerinin 125 yıllık süreç içinde eskidiğini dile getiren Kızıltan, deprem beklentisi sebebiyle 2011'de TÜRSAB'ın ana sponsorluğunda güçlendirme ve restorasyon çalışmalarının başlatıldığını söyledi.
Restorasyon çalışmalarının müzenin klasik eserlerinin sergilendiği binada yürütüldüğünü ifade eden Kızıltan, "Binanın üçte ikilik bölümünde güçlendirme çalışmalarının bir bölümü tamamlanmak üzere. Güçlendirme ve restorasyon tamamlandığında, sergileme projesi uygulanmaya konulacak. Yeni sergileme projesi, çağdaş müzecilik ilkeleri çerçevesinde, ziyaretçiye ve bilim insanına hitap edecek şekilde hazırlandı." diye konuştu.
Müzede, yaklaşık 12 bin metrekare kapalı, 11 bin metrekare açık sergi alanı bulunduğunu aktaran Kızıltan, yeni yapılacak teşhir tanzimle, sergilenecek eser sayısının, sergi alanlarının artacağını, binlerce esere sahip bir müze için bu sergi alanlarının da yeterli olmadığını kaydetti.
Yeni eser sergilemelerini, geçici sergilerle gidermeye çalıştıklarını belirten Kızıltan, şöyle devam etti:
"Mevcut geçici sergi salonlarında, özellikle temalı sergiler veya müze tarafından yürütülen kazılarla gün ışığına çıkan buluntuları, kamuoyu ve bilim dünyası ile buluşturmak üzere sergiler yapıyoruz. 2007'de Marmaray ve metro kazılarında bulunan eserlerden oluşan 'Gün Işığında İstanbul'un 8 bin Yılı', 2011'de 'İmparatorlar İstanbul'da', 2013'te 'Saklı Limandan Hikayeler', 2014'te 'Mendel ve Sebah ve Bir Kataloğun Hikayesi', 2015'te 'Bir İmparatorluğun Kuruluşu, Hitit Çivi Yazısının Çözümü', 2016'da ise 'Anadolu Yakasını Katman Katman Kazmak' sergileri açıldı."
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından müzenin gelişim alanına katılan Darphane-i Amire binalarında restorasyon çalışmalarının sürdürüldüğünü anlatan Kızıltan, restorasyon çalışmaları tamamlandığında bu alanlarda sergileme yapılacağını, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin geniş ve temalı sergilere sahip olacağını söyledi.
Özellikle, darphane binalarında, "Çağlar Boyu İstanbul ve Bizans" ile sergisinin müzeye ayrı bir kültürel boyut kazandıracağını aktaran Kızıltan, yine bu alanlarda, çocuk müzesi ve atölyeleri gezilebilen depo alanlarının, sosyal ve kültürel mekanların, hazırlanan mastır plan içinde yer aldığını ifade etti.
Kızıltan, hedeflerinin tüm restorasyon ve teşhir tanzim çalışmalarının ivedilikle tamamlanıp, müzenin tümünü ziyarete açık hale getirmek olduğunu vurguladı.
Ayrıca Yenikapı'da yapılması planlanan ve uygulama projeleri hazırlanan Yenikapı Müzesi de tamamlandığında yer sorununun kısmen çözüleceğini anlatan Kızıltan, ancak İstanbul gibi geçmişi 8 bin yıl önceye giden bir kentte, çağdaş projeler yapıldıkça kurtarma kazılarıyla binlerce eserin gün ışığıyla buluşacağını ve mevcut yerlerin yetmeyeceğini sözlerine ekledi.