Puslu 1.1ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Kültür-Sanat
TRT Haber, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul İtfaiyesi, Sosyal Bilimler Dergisi 03.02.2021 12:20

Yangınla mücadelenin unutulmaz neferleri: Tulumbacılar

Yangınlar, 18'inci yüzyılda İstanbul'un en büyük felaketlerinden biriydi. Evlerin ahşap ve bitişik olması, dar ara sokaklar yangına müdahaleyi zorlaştırıyordu. Yangınla mücadelenin baş kahramanlarıysa, cesaretleriyle anılan tulumbacılardı.

İhrak-i azim büyük yangın, harik-i kebir daha büyük yangın, harik-i Ekber en büyük yangın hatta küçük kıyamet olarak adlandırılırdı. Tulumba basit bir yangın söndürme düzeneğiydi ancak zamanla onu kullananların unvanı oldu.

Fotoğraf: İBB İstanbul İtfaiyesi[Fotoğraf: İBB İstanbul İtfaiyesi]

İlk tulumbacı: Gerçek Davud Ağa

18. yüzyılın başlarına kadar yangın tulumbası bilinmiyordu. 1579'da 3. Murat yangınla ilgili en eski fermanlardan birini yayımlayarak çatı ve damlara yangın merdiveni eklenmesini istedi. Yangınlar sarnıçlarından taşınan suyla söndürülmeye çalışılıyordu. İstanbul'daki bu tahribatı gören Fransız bir mühendis, 18. yüzyılın başlarında bir tulumba icat etti. Gerçek ismi David olan mühendis daha sonra Müslümanlığı seçti ve adı Davud Gerçek'e çevrildi.

Davud Ağa aynı yıl büyük bir yangına tulumbasını alarak koşar, etrafına toplanan gençler de ona yardımcı olur. Bu hizmetinin ardından Davud Gerçek dönemin sadrazamı tarafından “Tulumbacı Ağası" tayin edilir ve yeniçeri ocağına bağlı bir tulumbacı teşkilatı kurulur. Böylece dünyadaki en eski itfaiye teşkilatının da temeli atılmış olur.

Fotoğraf: İBB İstanbul İtfaiyesi[Fotoğraf: İBB İstanbul İtfaiyesi]

"Yaman geliriz yaman gideriz” naraları ile ateşten hızlı tulumbacılar, dönemin en saygı duyulan mesleğini yaptı. Hacı Bayram Veli Üniversitesi Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Akın Akyol dönemin tulumbacılarını anlattı:

Doç. Dr. Ali Akın Akyol[Doç. Dr. Ali Akın Akyol]

"Tulumbacılar gönüllü gençlerden oluşurdu. Bu gençler genellikle kendilerini göstermek isteyen, çevik, atletik yapılı gençlerdi. Pratik düşünen gençlerdi. Atletik yapılı cevval insanlar. Bir yerde yangın çıkarsa haber mekanizması da sağlıyorlar. 1714'ten 1826 yılına kadar tulumbacılık işinin yeniçeriler üzerinde olduğu, daha sonra belediyelerin kurulmasıyla 1826 yılında semt tulumbacılarının ihsas edildiği görülüyor. 1923 yılına kadar süren bu düzen daha sonra yerini askeri itfaiyeye devredecektir. Dünyada itfaiyecilikle ilgili en eski kuruma sahip olan bir kent aslında İstanbul. Lale Devri'nde yeniçerilerle birlikte ilk defa fermanlarla yeniçerilerin işi olduğu belirtilmiş. Dünyada neredeyse en eski yangın teşkilatına da sahip."

İstanbul yangınları

16. yüzyıldan itibaren İstanbul'da yangınlar gittikçe şiddetini artırdı. Günlerce süren yangınlar yakacak hiçbir şey kalmayana kadar devam eder, denizde biterdi. Edirne sudan, İstanbul yangından batacak derdi bazı İstanbullular. Ali Akın Akyol ahşap ve bitişik nizam evlerin yapımının cumhuriyetin ilk yıllarında da devam ettiğini anlattı:

Fotoğraf: İBB İstanbul İtfaiyesi[Fotoğraf: İBB İstanbul İtfaiyesi]

"İstanbul için, yerleşimde ahşabın kullanılması neredeyse yangınla eş değerdi. İstanbul'un fethinden sonra Avrupa'daki 3 büyük kentten birisi olduğunu görürüz İstanbul'un. 17'nci yüzyılda diğer Avrupa şehirleriyle neredeyse eşit nüfusa sahip yani 400 - 500 bin kişinin yaşadığı bir kentten bahsediyoruz. Paris ve Londra gibi büyük Avrupa kentlerinden bir tanesi. Böyle olunca bir mıknatıs etkisi yaratarak insanların yoğun iskan faaliyetleri de aynı oranda başlayacaktır. 1956 yılında yani günümüzden 50 - 60 yıl öncesinde bile, konutların neredeyse yüzde 60'ının ahşaptan yapıldığını görüyoruz. Hatta tam tarih vermek gerekirse, 1927'deki bir çalışmada, İstanbul'daki konutların yüzde 56'sının ahşaptan oluştuğu ortaya çıkmış. Tabii ki apartmanlar daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Yüksek katlı apartmanlar nispeten betonarme yapılmaya başlanmış ama 1927 yılında bile oran neredeyse 3'te 2. Bu da yangının birincil sebebi. İkincil sebebi İstanbul'daki yoğun iskanlaşmanın nedeni bitişik nizam evlerle alakalı hale gelmiştir. Topografyanın da etkisi olduğu gibi bitişik nizam evlerin yapılması pratik hale gelmiş halk tarafından tercih edilmiş."

Fotoğraf: İBB İstanbul İtfaiyesi[Fotoğraf: İBB İstanbul İtfaiyesi]

Yangınlar İstanbul'un belli semtlerinde çıkıyor ve buradan şehre yayılıyordu. Cibali, Fener, Balat, Fatih yangınların en çok meydana geldiği yerlerdi. Yangınların en büyüğü, 1782 Cibali yangını olarak kayıtlara geçer. Cibali Harik-i diye geçen yangın, neredeyse 7 gün sürer ve İstanbul'un 3'te birinden fazlasını yok eder. 

Sıradaki Haber
Kazakistan'ın alfabe stratejisi Türk dünyasını nasıl etkileyecek?
Yükleniyor lütfen bekleyiniz