İnsan vücudunun savunma mekanizması olan bağışıklık sistemi, özellikle kış mevsiminde hastalıklara karşı direnç sağlarken, soğuk algınlığı ve grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmada önemli bir rol oynuyor. Sık sık hastalanıyor, tükenmek bilmeyen uçuklardan şikayet ediyor ve kendinizi halsiz hissediyorsanız, bu belirtiler bağışıklığınızın düşmüş olabileceğini gösteriyor. Peki, kışın sağlıklı kalabilmek ve bağışıklığımızı güçlendirerek hastalıkların önüne geçmek için neler yapmamız gerekiyor?
Vücudumuzu hastalıklara karşı koruyarak, zararlı mikrop ve enfeksiyonlarla baş eden savunma mekanizması bağışıklık sistemi, özellikle kış mevsiminde soğuk algınlığı, grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmada önemli bir işlev görüyor. Bağışıklık sistemini güçlü tutmanın yolu ise demir, çinko, selenyum gibi insan vücudu için gerekli vitamin ve antioksidanları dengeli bir şekilde tüketmekten geçiyor. Bunun yanında kaliteli uyku almak, stresten uzak durmak ve vücudun yükselen toksin seviyesini dengeleyen detoks programlarını uygulamak da bağışıklığın güçlenmesinde büyük rol oynuyor.
Bağışıklığı yükseltmek için D, A, C, E ve B vitaminleri, karotenler, demir, çinko ve selenyum başta olmak üzere tüm vitamin ve antioksidanların doğru ve kararında tüketilmesi gerektiğini ifade eden Espace Prive Chenot D-Life Genel Koordinatörü Kardiyolog Dr. Demet Erciyes, “Kaliteli uyku uyumalı, stresi yönetebilmeyi öğrenmeliyiz. Zira tek başına stres de bağışıklığı düşürür. Sigara ve tütün ürünlerinden uzak durmalıyız. Düzenli egzersiz yapmalı sporu hayatımıza sokmalıyız. Ani hava değişimlerine karşı vücudumuzu korumalıyız. Belirli aralıklarda yaptığımız check-up’lardaki kan tahlillerinde eğer bir eksiklik göze çarparsa doktora danışıp tamamlamalıyız. Özellikle kış mevsiminde takviyeye ihtiyacımızın daha çok olduğu D vitaminini ve diğer değerleri kontrol etmek gerekiyor” diyor.
Bağışıklık ‘doğal’ ve ‘kazanılmış’ olarak ikiye ayrılıyor
Bağışıklık sistemini doğal ve kazanılmış bağışıklık olmak üzere ikiye ayırmak gerektiğini vurgulayan Erciyes, kazanılmış bağışıklığın aktif ve pasif bağışıklık olarak iki çeşit olduğuna dikkat çekiyor. Doğal bağışıklığın doğuştan geldiğini belirten Erciyes, bu durumu şöyle açıklıyor; “Vücudumuz doğduğumuz andan itibaren hastalıklara karşı belli bir dirence sahip bulunuyor buna doğal bağışıklık diyoruz. Kazanılmış bağışıklık ise sonradan kazanılıyor, aktif ve pasif olarak ikiye ayrılıyor. Bunlardan aktif bağışıklık da iki çeşittir. Birincisi hastalık geçirildikten sonra kazanılır. Örneğin çocukluğunda kabakulak geçiren kişi aynı mikropla tekrar karşılaşsa bile bu hastalığı bir daha geçirmez. İkinci tür bağışıklıkta zayıflatılmış ya da öldürülmüş mikroplar veya mikropların toksinleri aşı ile vücuda verilir. Mikrop veya toksin bu haliyle hastalık yapmaz ama vücut sanki hastalıkla karşılaşmış gibi antikor denilen savunma maddelerini üretir. Aktif bağışıklığın iyi olan tarafı vücuda uzun zaman, hatta bazı hastalıklar için ömür boyu direnç sağlamasıdır. Olumsuz tarafı ise etkisinin ancak 10-15 Gün sonra başlayabilmesidir. Pasif bağışıklık ise daha önce mikroplar veya toksinler ile karşılaşmış kişinin hazır antikor taşıyan serumlarının başka bir kimseye zerk edilmesi ile gerçekleşiyor"
Yükselen toksin seviyesi detoksla dengeleniyor ve bağışıklık kuvvetleniyor
Erciyes, özellikle kış döneminde detoksun vücutta yenilenme ve arınma üzerine yüksek oranda faydalı bir etki uyandırdığını belirterek “Vücuttaki toksin seviyesi yükseldikçe detoks yapma ihtiyacımız da aynı oranda artıyor. Detoks, öncelikli olarak bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine destek verir. Bu özellik, soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıkların çok sık görüldüğü soğuk kış mevsiminde büyük önem kazanır. Ayrıca alkol tüketen kişilerde buna bağlı olarak yıpranan karaciğerin temizlenmesini, hazır gıdalar ve katkı maddeleri ile aldığımız zararlı toksinlerden arınmamızı sağlayarak aynı zamanda ideal vücut ağırlığına ulaşmamıza da aracı olur. Detoksun en önemli kurallarından biri su tüketimini artırmak, asidik besin ve içecek miktarını azaltıp vücudun alkali yapıya kaymasını sağlamaktır. Bu sayede kötü huylu hücrelerin üreme ihtimalinin de önüne geçilebilmektedir” diyor.
Ulus’ta yer alan Espace Privé Chenot D-Life şehrin merkezinde ve günlük hayattan ödün vermeden gerçekleştirilen arınma programlarıyla fark yaratıyor. Doktor ve diyetisyen konsültasyonu ile başlayan detoks uygulamalarında, Dr. Henri Chenot’nun 45 yıllık birikimi ile ortaya çıkan Chenot Metodu ışığında, beslenme önerileri ve medikal masajları içeren özel programlar sunuluyor. Michelin yıldızlı şefler tarafından diyetisyen konsültasyonu eşliğinde mevsiminde ve taze malzemelerle hazırlanan D-Life Bag menülerinin ev ve iş yerlerine servis edilmesiyle detoksun günlük rutininize uyum sağlaması kolaylaştırıyor. Ayrıca Chenot D-Life’da uygulanan medikal masajlar, çamur ve su terapileri vücudun toksinlerden arındırılmasına yardımcı oluyor.