Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Barış Güngör, şu an kardiyovasküler hastalık olarak önlenebilir tedavilerde, inmenin bir numaralı hedef hastalık olduğunu belirterek, "İnmede, hasta en uygun tedavi yapılacak merkeze kendi ayağıyla gelir ya da başvurduğu hastaneden en hızlı transferle uygun merkeze gönderilirse en optimum tedaviye ulaşabilir." dedi.
Güngör, inmenin en kötü versiyonlarında, hastayı komaya götüren, beyin kanamasına dönüşen ölüme yol açabilecek birçok klinik yelpazeye sahip bir hastalık olduğunu ifade etti.
İnme vakalarının yüzde 85-90'ının damarların tıkanmasına bağlı olarak gerçekleştiğini, geriye kalan küçük oranın da beyin kanamalarına bağlı olarak geliştiğini aktaran Güngör, bu nedenle inme tedavisinde erken tanının çok önemli olduğunu söyledi.
Güngör, "Aslında hasta bu durumdan şüphelenecek. Yüzde yüz emin olmak için veya 'iyileşir mi?' diye beklerse geç kalır, tedaviye yeterli cevap alınamayacak bir zamanda hastaneye başvurabilir. Şu an kardiyovasküler hastalık olarak önlenebilir tedavilerde, inme bir numaralı hedef hastalıktır. İnmede, hasta en uygun tedavi yapılacak merkeze kendi ayağıyla gelir ya da başvurduğu hastaneden en hızlı transferle uygun merkeze gönderilirse en optimum tedaviye ulaşabilir." ifadelerini kullandı.
İnmenin belirtileri arasında yataktan kalkarken düşme, ayağını atamama, görme kaybı, konuşamama veya söylenenleri anlayamama gibi durumlar olabileceğini vurgulayan Güngör, şöyle devam etti:
"El ayak tutmaması, uyuşması, yüzünde düşme, ağzını kapatamama, ağız hareketlerinde bozulma gibi belirtileri de olabiliyor. Sonuç olarak inmenin belirtileri arasında hastanın kendisinin ya da yakınlarının fark edebileceği aniden gelişen herhangi bir şey olabilir. İnme dediğimiz şey dakikalar içinde olur. İnmenin en önemli sebebi de hipertansiyondur. İnme öldürmese bile sakat bırakma, ömür boyunca devam edecek çalışamama veya konuşamama, bakıma muhtaç olma gibi ciddi komplikasyonlar oluşturur. Bu nedenle inme Türkiye açısından önlenebilir en önemli sağlık problemlerinden biridir."
"Uygun merkeze erken başvuru hayat kurtarır"
Güngör, inmeden korunmak için en önemli şeyin genel kalp damar sağlığını koruyacak şekilde bir yaşam tarzı benimseme olduğuna dikkati çekerek, "Tansiyon yüksekliği de özellikle felç açısından risk faktörlerinin başında geliyor. Ancak egzersiz yapmama, kilo alımı, sigara kullanımı, stres, tansiyon ve genel damar tıkanıklıkları yani kardiyovasküler sistemi etkileyen her tür hastalık inmeyi arttırıyor." şeklinde konuştu.
Bu konuda "hastanın uygun tedaviye ne kadar ulaşabildiği" konusunun gündeme geldiğini aktaran Güngör, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Sonuç olarak ciddi bir problem, kalp krizi gibi çok çok sık görülen bir şey ama hastalar bunu fark etmediğinde ve doktora da geç başvurduğunda maalesef tedavi şansı yok. Hastalar 3, 4 saatten daha geç hastaneye başvurduğunda artık ona çok yapabilecek bir şey kalmıyor. Çünkü beyin dokuları yavaş yavaş zedeleniyor ve biz normalde eğer uygunsa pıhtı eritici ilaçlar vermeye çalışıyoruz. Bu defa beyin hücrelerindeki, hücresel boyutta bazı bozulmalardan dolayı pıhtı eritici ilaçlar kanamayı tetiklemeye başlıyor. O yüzden hastanın şikayetinin başlangıcından itibaren orada saat çalışmaya başlıyor. Bizim en kısa sürede inme geçiren kişinin tedavisine başlamamız gerekiyor."
Doç. Dr. Güngör, inmede ritim bozuklarının da önemli bir rol oynadığını, özellikle çarpıntı şikayeti olan yaşlı hastalarda inmeye sebep olabilen bu sorunun ayrıntılı tetkik gerektiğini, tespit edilmesi halinde ise hastaların bir kısmının ömür boyu kan sulandırıcı ilaç kullanması gerektiğini aktardı.
İnme riskini azaltmak için tansiyon kontrolü, sigaranın bırakılması, Akdeniz tipi beslenme, haftanın en az 5 günü 30 dakika yürüyüş yapılması için tavsiyelerde bulunan Güngör, tuz tüketiminin azaltılmasının da son derece önemli olduğuna işaret etti.
Güngör, inme tedavisinin pıhtı eritici ilaçların yanı sıra, anjiyografik yöntemlerle gerçekleştirilen tedavilerin de hastalarda ek fayda sağladığını dile getirerek, "Bu nedenle uygun hastaların anjiyografik olarak pıhtı çekme tedavisinin uygulandığı merkezlere yönlendirilmesi hususunda hastaneler protokol hazırlamalı ve uygun hastaların en kısa sürede sevki planlanmalıdır." dedi.
İnme ve hipertansiyon gibi hastalıklarda hasta bilinçlenmesinin çok önemli olduğunu anlatan Güngör, hipertansiyonun da Türkiye ve dünya toplumları için önemli bir sağlık sorunu olduğunu, özellikle 40 yaşından sonra en az ayda bir kez tansiyon ölçümü yapılması gerektiğini sözlerine ekledi.