Koronavirüs salgınında vaka sayısı 80 milyona yaklaştı, 2 milyona yakın kişi ise hayatını kaybetti. Yüzyılın en büyük salgınına çözüm olacak aşıyı üretmek için bilim insanları gece gündüz çalışıyor. Süreci tamamlayan aşılar, kullanılmaya başlandı. Birçoğunda ise son aşamaya gelindi.
Tarihe bakıldığında koronavirüs gibi tüm dünyayı etkileyen, hatta milyonlarca insanın hayatını kaybettiği pek çok salgın olduğu görülüyor. Salgınların çoğu aşı sayesinde kontrol altına alındı, hatta bitirildi. Bu salgınları Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuran Yıldırım, TRT Haber’e anlattı.
“İnsanlar, çiçek hastalığına karşı çok eski zamandan beri çare arayışlarına girmiş. Bunun ilk örneklerini Hindistan’da görüyoruz. Hindistan’da milattan önce çiçek hastalığına karşı aşı geliştirme çalışmaları yapılmış. Bunları bugünkü anlamda düşünmeyelim, pratik yöntemler… Çiçek hastalığını hafif geçiren çocukların yaralarının kabuklarını alıp sağlıklı çocukların burunlarına yerleştirmişler. Bazen de toz haline getirip burunlarına ince bir boruyla üflemek suretiyle çocukların çiçek hastalığını hafif geçirmelerini sağlamışlar. Çin’de de buna benzer bir faaliyet yapılmış. Bunlar deneme yanılma yöntemiyle bulunmuş. Bugünkü anlamda bilimsel girişimler olarak değerlendiremiyoruz. Buna benzer bir uygulama Asya’da, özellikle de Kafkasya’da yaygın…
Osmanlı coğrafyasında da çiçeğe karşı bu pratik yöntemin uygulandığını biliyoruz. Çiçeği hafif geçiren çocukların yaralarından kabuklar alınıyor. Bunlar bir sene ceviz kabuğunda bekletiliyor. Ertesi sene gül suyu ile sulandırılıp çocukların kollarına yapılan çiziğe sürülüyor. Bu şekilde bir hafta-10 gün sonra hafif bir ateşlenme ve döküntüyle, hastalığa karşı bir bağışıklık kazanmış oluyorlar.
1796’da Edward Jenner çiçek hastalığı aşısını buluyor. İlerleyen yıllarda bu aşı geliştiriliyor, bütün dünyaya yayılıyor. 1977 yılına gelindiğinde dünyada artık hiç çiçek vakası görülmüyor.”
Pasteur’un kuduz aşısı
“O zamanlar hayat daha çok kırsal ve yeşillik alanlarda geçiyor. Şehirlerde bile pek çok hayvan var. Dolayısıyla kuduz, hayvanlardan, özellikle de köpeklerle bulaşan bir hastalık olduğu için çok görülüyor. Ve tabii ölümü de çok korkunç… İnsanlar kudurarak ölüyor. Üstelik o dönemde başkalarına bulaştırma ihtimalleri de var. Louis Pasteur, 1885’de Kuduz’a karşı bir aşı geliştiriyor. Ondan sonra da kuduz hastalığı çok büyük bir ölçüde önlenmiş oluyor.”
Anne-babaların korkulu rüyası: Difteri (Kuşpalazı)
“Difteri, 19. yüzyılın çocuklara musallat olan öldürücü bir hastalığı. Pasteur kuduz aşısını bulduktan sonra, bir enstitü kuruyor. Buraya bilim insanlarını toplayarak araştırmalarına devam ediyor. Onun öğrencilerinden Emil Adolf von Behring, difteriye karşı bir serum geliştiriyor. Onun geliştirdiği bu serumun yaygın şekilde uygulanmasıyla, difteri artık anne babaların korkulu rüyası olmaktan çıkıyor. Kızıl, yine o zamanların ölümcül bir çocuk hastalığı, ona karşı da bir serum geliştiriliyor.”
İnsanlığın büyük düşmanları: Veba ve kolera
“Çok eski bir hastalık olmasına rağmen, vebanın aşısı 1894 yılında bulunuyor. O zamanlar Avrupa’da veba çok azalmış, Osmanlı’da da münferit vakalar olarak görülüyor. En çok 1901’de 65 kişi hasta oluyor. Ancak Asya’nın iç ülkelerinde, Hindistan’da ve Uzak Doğu’daki bazı ülkelerde veba çok yaygın. O yüzden bu aşı buralarda kullanılmaya başlanıyor. Bizde de Balkan Savaşı ve ardından gelen I. Dünya Savaşı yıllarında bazı veba vakaları görülmeye başlanıyor ve bu veba vakalarında aşı uygulanıyor. Kolera aşısı da yine 1894’lerde keşfediliyor. Aynı vebada olduğu gibi Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında ordumuzda kolera vakaları görülüyor. Başta orduya, ardından İstanbul’da hastalığın görüldüğü mahallelere kolera aşısı uygulanıyor.”
Aşılar olmasaydı uygarlıklar yok olurdu
“Tarihteki veba, kolera, çiçek, difteri, kızıl, kuduz gibi hastalıkların hepsi, bilimsel yöntemlerle keşfedilen aşılar sayesinde bitti. Çiçek hastalığı tamamen silindi. Diğer hastalıklar da kontrol altına alındı ve artık salgın yapabilecek, ölümlere neden olabilecek kadar güçlü değiller. Bunların bir kısmı zaten çocukluk çağı aşıları olarak yapılıyor. Eğer aşılar olmasaydı birçok uygarlık silinirdi. Aztek Uygarlığı, çiçek hastalığı nedeniyle yıkılmış mesela. Eğer çiçek aşısı olsaydı bugün Aztekler, belki çok ileri bir uygarlık olarak yine tarih sahnesinde olacaklardı.”