Cep telefonları, tabletler ya da bilgisayarlar… Her biri içinde bulunduğumuz çağın vazgeçilmez gereçleri haline geldi. Yaşamı kolaylaştırmak adına onlar akıllandıkça bizler biraz daha rahata alışıyor, teknolojinin nimetlerinden faydalanmanın keyfini yaşıyoruz. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var.
Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi dijital alışkanlıklarımızın bilişsel becerilerimizi nasıl etkilediğine yönelik bir araştırmaya imza attı. Geçen ay yayınlanan araştırma sonuçları bu etkinin olumsuz yönde olabileceğine işaret ediyor. Peki ama nasıl? Araştırmanın detaylarını Klinik Nöropsikolog İnci Birincioğlu’na sorduk.
Kalemle yazı yazmak beyne nasıl katkı sağlıyor?
Klinik Nöropsikolog Birincioğlu, öncelikle araştırmanın ayrıntılarını paylaşıyor. Çalışma kapsamında 36 üniversite öğrencisine bazı kelimeler sunuluyor ve bunları ilk önce kalem kullanarak, daha sonra da klavye kullanarak yazmaları isteniyor. Her iki yazma eylemi sırasında da öğrencilerin EEG cihazı ile beyinsel elektrik aktiviteleri kaydediliyor. Birincioğlu, elde edilen sonucu şöyle anlatıyor:
“El ile yazmanın klavye ile yazmaya göre beyinde çok daha fazla alanı aktive ettiği, dikkat ve öğrenme bandı olan theta/alpha oranının özellikle merkezi alanlar ve parietal lobda daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Yani, el ile yazı yazmanın klavyeyle yazmaya göre beyinde daha fazla alanı çalıştırdığı söylenebilir.”
El işlevinin kullanılmaması ve sonuçları
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte yazı yazma alışkanlığımızın değiştiğini hatırlatan Birincioğlu, el ile yazı yazmanın klavyeyle yazmaya göre beyin bölgesini aktive etmesini ise şöyle açıklıyor:
“Geleneksel yazı modelinin dikkat süresinin uzamasına, bilginin uzun süreli hafızada daha geniş alanlarda kaydedilmesine ve daha kolay geri getirilebilmesine katkıda bulunduğu anlamına gelmekte. Sağ el ile kalemi kavramak, farklı geometrik bileşiklerden oluşan harfleri çizmek, noktalama işaretleri kullanmak beynimizdeki en önemli unsurlardan biri olan somatosensöryel geribildirimi sağlar. Beden duyumu anlamına gelen bu bileşke dikkat, bellek, tanıma, dilin kullanımı gibi birçok bilişsel işlev ile yoğun bağlantılar halindedir. Klavye ya da telefon ekranında yazı yazmak ise maharetli motor hareket gerektirmeyen, tekrarlayıcı ve kaba bir motor hareketi içerir.”
Dolayısıyla el yazısında kullanılan el-göz koordinasyonu, dikkat etme, denetleme, motor ve somatosensöryel entegrasyon becerileri klavyeyle yazma esnasında kullanılmıyor.
Ayrıca klavye ya da ekran kullanımı sağ el baskınlığını da engelliyor çünkü her ikisinde de iki elle yazı yazılıyor.
Bir işlevin ortaya çıkması için birden çok alanın aktif olması gerekiyor
İnsan beyni bilim insanları için hala gizemleri olan bir araştırma alanı… Beyinde okuma, yazma, problem çözme, düşünme, dikkat etme, öğrenme, konuşma, duygulanım ve duyguların denetlenmesi gibi pek çok farklı işlev için özelleşmiş alanlar bulunuyor. Buna rağmen bir işlevin ortaya çıkabilmesi için birden fazla alanın aynı anda aktive olması da gerekiyor. Birincioğlu bu süreci şöyle örneklendiriyor:
“Örneğin problem çözerken beyimizin ön lobunu kullanırız fakat daha önce benzeri bir problem çözmüşsek bunu hatırlamamız için limbik sistemimizin de devreye girmesi gerekir. Problemin çözümünü adım adım planlamamız için sol ön lob, her adımda dikkatimizi sürdürmemiz için sağ ön lob, çözümü içsel olarak bir konuşma gibi sürdürmemiz için sol temporal ve parietal loblardaki dil alanlarının da aktive olması gerekir.”
Beyin sağ ve sol olmak üzere iki yarıdan oluşuyor, bu iki yarıküre bilgiyi farklı şekilde işliyor ve koruyor. Her iki yarıküre de farklı bilişsel işlevler için baskın rol oynasa da aralarında yoğun bir bağlantısallık mevcut. Birincioğlu bu duruma yine örnek vererek açıklık getiriyor:
“Örneğin sağ elini kullananların yüzde 95’inde konuşma, yazma, okuma, anlama, tekrarlama ve adlandırma gibi dil işlevleri sol yarıküre tarafından organize edilir. Sağ yarıküre ise görsel – mekansal işlevler ve dikkat süreçleri için özelleşmiştir. İnsanların çoğunda sağ el, sağ ayak, sağ göz ve dolayısıyla sol yarıküre baskındır, çünkü uzuvlarımız ve duyu organlarımızdan gelen bilgi beyinde çapraz tarafta işlenir.”
İnsan vücudunda motor eylem anlamında en maharetli uzuvların eller, dil ve dudaklar olduğu biliniyor. Bu organlar becerikli el işleri yapmamızı ve çok çeşitli ses öbekleri çıkartarak konuşmamızı sağlıyor. “Dolayısıyla beynimizde çok daha fazla sayıda motor ve hissiyat nöronu tarafından temsil edilirler” diyen Birincioğlu, aynı zamanda bu nöronların hem kendi aralarında hem de beynin diğer alanlarındaki nöronlarla sıkı bağlantı halinde olduğunu söylüyor:
“Kısacası beynin çalışma prensiplerinden en önemlileri; beyin yarıkürelerinin belirli işlevler için özelleştiği, lobların ve yarıkürelerin bütünsel ve hiyerarşik bir şekilde çalışmak için dizayn edilmiş olduğudur.”
Her iki eli kullanmayı öğrenmek beyni geliştirir mi?
“Sağ ve sol eli birlikte kullanmayı öğrenmenin beyin işlevlerini geliştireceği fikri bir mittir” diyor Birincioğlu ve bunu “magazinsel bir bilgi” olarak tanımlıyor. Çünkü beynin evrimsel olarak belirli işlevlerde özelleşen alanlara sahip olduğunu vurguluyor. Özelleşen bu alanların birbirleriyle etkileşim kurarak daha gelişkin işlevler ürettiklerini belirtiyor.
“Evrimsel olarak sol beyin yarıküresinin baskın olması, dil ve sağ elin becerikli motor hareketler için özelleşmesi beyindeki görev dağılımının hızlı ve hiyerarşik olarak dağıtılabilmesi için önemlidir. Diğer yandan çok önemli bir nokta da, doğuştan solak olan bir çocuğu sağ eliyle kalem tutmaya zorlamak nörogelişimsel süreçte çeşitli dikkat, bellek ve akıl yürütüme güçlüklerine sebep olabilmektedir.”