Dünyada en yaygın görülen ölüm sebeplerinin başında kalp ve damar hastalıkları geliyor. Her yıl yaklaşık 18 milyon kişi bu yüzden hayatını kaybediyor. Üstelik genç-yaşlı ayrımı olmaksızın her kesimden insanda rahatsızlık ortaya çıkabiliyor.
Gelişen tıp sayesinde artık pek çok kalp-damar hastalığı kolayca tedavi edilebiliyor. Hastalıkların büyük çoğunluğunda olduğu gibi kalp ve damar hastalıklarından da korunmak mümkün. Bunun için alınması gereken ilk önlem, sağlıklı yaşam kurallarına dikkat etmek.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Okuyan, kalp ve damar hastalıklarından korunma yolları ile risk faktörlerini TRT Haber’e anlattı.
En büyük risk faktörü: Sigara
Kalp ve damar hastalıklarında risk faktörlerinin başında sigaranın geldiğini ifade eden Prof. Dr. Okuyan diğerlerini ise şöyle sıralıyor:
“Yüksek kolesterol, diyabet, obezite, aile kalp öyküsü, hareketsiz yaşam, stres... Bunlar en çok bilinen risk faktörleri.”
Hastalık konusunda iki sorunun cevabı önemli. Bunlardan biri, kalp hastalıklarının kimlerde daha fazla görüldüğü. Diğeri ise en fazla hangi yaş gruplarının hastalıktan etkilendiği. Kalp damar rahatsızlıklarının eskiden erkeklerde daha sık görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Okuyan, bunun artık değiştiğini söylüyor:
“Son yıllarda görüyoruz ki, kadınlar da erkekleri yakaladı. Özellikle menopoz sonrası dönemde hormonların koruyucu etkisi ortadan kalkınca risk yükseliyor. Bir de tabii kadınlar da daha fazla sigara içmeye başladı, daha hareketsiz yaşıyor ve obeziteye yatkın oldu. Bu nedenle artık kadınlarda da yüksek oranda kalp damar hastalıkları görülüyor.”
Gençler de risk altında
Yaş unsuru da bir başka faktör… Prof. Dr. Okuyan, bir zamanlar daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkan kalp ve damar hastalıklarının son yıllarda gençlerde de fazlasıyla görülmeye başladığının altını çiziyor:
“Eskiden 50 yaşın üstünde görüyorduk ama şimdi 40’lı, 30’lu yaşlardaki genç erişkinlerde bile çok sık rastlıyoruz kalp krizi ile gelen hastalara. ‘Ben gencim, kalp krizi geçirmem’ diye düşünmek doğru bir yaklaşım değil. Hastanede 30’lu, hatta 20’li yaşlarda kalp krizi ile gelen hastaları görüyoruz.”
Bu konuda bilimsel veriler ışığında yapılan bir araştırmayı da örnek gösteren Prof. Dr. Okuyan, “Avrupa Kardiyoloji Derneğinin verilerine göre, Türkiye kalp ve damar sistemi hastalıklarında üçüncü sırada, kadınlarda ise ölüm oranında birinci sırada yer alıyor. Dolayısıyla ülkemizde hem kadınlar hem de erkekler maalesef kalp ve damar hastalıkları açısından sıkıntılı” diyor.
Çevresel faktörlerin etkisi büyük
Kalp hastalıklarının ortaya çıkmasında genetik faktörlerin rolü büyük. Ancak en az onun kadar önemli olan bir başka gerçek ise yaşam şekli ile ilgili… Bu faktörlerin kontrol altına alınması mümkün. Prof. Dr. Okuyan'ın tavsiyeleri şu şekilde:
“Düzenlenebilir risk faktörlerinin bir bölümünü kendimiz yaratıyoruz. Sigarayı bırakabiliriz. Egzersiz yapıp fazla kilolardan kurtulabiliriz. Aşırı yağlı işlenmiş gıdalar yerine, sebze meyve ağırlıklı ve ızgara yiyecekler tüketerek diyetimizi düzenleyebiliriz.”
Beslenme konusunda yapılan önemli bir hataya da değinen Prof. Dr. Okuyan, “Türkiye’de tuz kullanımı çok yüksek. Bir kişinin günlük tuz ihtiyacı 2-3 gram. Ama Türkiye’deki günlük tuz tüketimi ortalaması 18-20 gramı buluyor. Dolayısıyla tuz kısıtlaması yapılmalı gerekiyor” şeklinde konuşuyor.
Düzenli egzersiz
Ve egzersiz… Kalp ve damar hastalıklarından korunmak için egzersiz önemli. “Düzenli egzersizle kan basıncı kontrol altına alınabilir. Böylece hem fazla kilolardan kurtulup hem de sağlıklı bir kalbe kavuşabiliriz” diyen Prof. Dr. Okuyan, sözlerine şu şekilde devam ediyor:
“Şeker hastası olanlar ya da yüksel kolesterolü olanlar, mutlaka hekimlere danışıp düzenli kontrol edilmeli. Hekimlerinin önerilerine uymalı.”
Stres de kalp hastalıklarında etkili. Bunun için mümkün olduğu kadar stresten kaçınmak gerekiyor. Tüm bu tavsiyelere dikkat edildiği takdirde kalbin yükü azalıyor ve hastalıklarla karşılaşma oranı düşüyor.
Hekimlerinin tavsiyeleri dikkate alınmalı
Kalp ve damar hastalıklarından muzdarip olanların ise hekim kontrollerini düzenli olarak yaptırmaları gerekiyor. Prof. Dr. Okuyan, bu konuda karşılaştıkları bir sıkıntıyı şöyle dile getiriyor:
“Kalp hastalığı olan bir hasta mutlaka hekiminin tavsiyelerine uymalı. İlaçlarını düzenli kullanmalı. Örneğin bir hasta kalp krizi geçiriyor... Stent takılıyor ya da baypas yapılıyor. Bu hasta ilacını almadığı zaman kalp damarları tekrar tıkanıyor. Kötü bir vaziyette acile geliyor. Ya da ilaçları kafasına göre, sağdan soldan duyduklarıyla hareket ederek kesiyor... Mesela bazen kolesterol ilaçlarına karşı negatif kampanyalar yürütülüyor. ‘Doğal ürünler kullanın, kolesterol ilacına gerek yok’ diye. Hiçbir bilimselliği olmayan bu söylemler sonucunda hastalar ilaç kullanmayı bırakıyor. Oysa biz bu ilacı sadece kolesterolü düşürmek için vermiyoruz. Damardaki tıkanıklığın veya daralmanın tekrar oluşmasını engellemek, azalmasını sağlamak ve stabilize etmek için veriyoruz. Dolayısıyla hastaların hekimlerinin tavsiyelerine maksimum düzeyde uyum göstermesi gerekiyor.”