Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Kerem Karaman, aşırı kilo problemi bulunanlara uygulanan tüp mide ameliyatları sonrası yaşanan en olumsuz gelişmelerden birinin, bu organın kesilen ve dikilen kısmında "kaçak" ortaya çıkması olduğunu belirterek, istenmeyen tablolarla karşılaşılmaması için erken teşhisin önemine dikkati çekti.
Karaman, obezite hastalığının, çağın ciddi rahatsızlıklarından biri olduğunu söyledi.
Yüksek kalorili ve fast food tarzı beslenme, masa başı işlerin artması ve hareket kısıtlılıklarının obezite ile sonuçlanabildiğine işaret eden Karaman, "Vücut kitle endeksi 40'ın üzerinde olan morbid (ölümcül) obez hastalarda bir sürü sağlık problemi olmakta. Bunun yanı sıra bu hastalarda toplumdaki normal bireylere göre meme, kalın bağırsak, prostat ve safra kesesi kanseri gelişim riski çok daha fazla yüksek olmakta." diye konuştu.
Bu tür birlikte seyreden problemler nedeniyle morbid obez hastaların yaşam süresinin azaldığını vurgulayan Karaman, bu nedenle hastalara midede hacim küçültücü ameliyatı önerdiklerini bildirdi.
Türkiye'de yılda yaklaşık 6 bin civarında mide küçültme ameliyatı yapıldığını belirten Karaman, ameliyat sonrası önem taşıyan en olumsuz gelişmelerden birinin, midenin kesilen ve dikilen kısmında kaçak ortaya çıkması olduğunu aktardı.
Bu gibi durumlarda, erken teşhis ve müdahalenin çok önemli olduğunu vurgulayan Karaman, aksi takdirde istenmeyen birtakım tablolarla karşılaşılabildiğini söyledi.
"Zaman zaman komplikasyonlar gelişebilir"
Karaman, "mide küçültme ameliyatından sonra öldü" şeklindeki haberlerin yanlış algılamalara sebebiyet verdiğini, her türlü ameliyatın risk taşıdığını, bu ameliyatta da zaman zaman komplikasyonlar gelişebildiğini aktararak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu 6 bin ameliyat içinde 30 ya da 40 hastada bu gibi istenmeyen komplikasyonlar yaşanıyor. Bunların veriliş tarzında daha makul şekilde sunum yapılmasını rica ediyoruz. Zira bu tür haberler sonrasında hastalarımızın moral ve motivasyonu bozulmakta, hekimlerine olan güvende azalma olmakta. Bu da bizim işimizi daha da zorlaştırıyor. Ameliyatın kendisinden ziyade hastaların taşımış olduğu yandaş sorunlar nedeniyle komplikasyonlar daha fazla gelişmekte. Burada birçok faktör söz konusu. Hastaya ait faktörler, ameliyatı yapan hekime ait faktörler, hastalığın evresine ait faktörler, bunların hepsi sonucunuzu etkilemekte. Neticede tabii ki bu ameliyatların riski var fakat yarar ve zararlarını tarttığımız zaman yararları ağır bastığı için bu ameliyat öneriliyor. Bu hastalar midenin kalan kısmında kaçak nedeniyle birtakım sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Erken dönemde öyle bir sorunla karşılaşıldığı zaman hasta daha yakın takip edilerek, o bölgeye stent konularak, ilaç ve antibiyotik tedavisiyle bir şekilde iyileştirilmeye çalışılıyor."
Ameliyat sonrası dönemde hastaların rehabilitasyonunun da önem taşıdığını vurgulayan Karaman, şu bilgileri aktardı:
"Bunlar şişman hastalar. Dolayısıyla hareket kabiliyetleri kısıtlı. Bu hastalarda kan koyulaşmasına bağlı pıhtı atma riski var. Onun için de en az 1 ay kan sulandırıcı birtakım ilaçlar vererek pıhtı oluşma riskini azaltıyoruz. Tabii bilimsel ve istatiksel bir veri var. Bütün dünyada bu ameliyat yapılıyor. Yüzde 1-2 oranında kaçak riski, kanama ya da binde bir gibi pıhtı atma gibi sorunlarla karşılaşılabiliyor. Tabii bu belli bir disiplin içerisinde yapılması gereken bir işlem. Dolayısıyla bu konuda tecrübeli olan merkezlerde bu tür riskler daha düşük olmakta. Hastadan önce hekim, hastaya yarar ya da zarar getireceği konusunda iyi bir analiz yapabilirse bu tür problemler en aza inecektir. Sonuçta elbette ki bu ameliyatların riski var. Biz belli bir eğitimden geçen cerrahların bu ameliyatları yapmasını tavsiye ediyoruz." AA