Dijital çağda çocuklar uzun süre ekran başında vakit geçiriyor ve bu da göz sağlığı üzerinde ciddi etkiler yaratıyor. Göz sağlığına dair güncel bilimsel araştırmalara yer veren Journal of Ophthalmology dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, günde iki saatten fazla dijital ekran kullanan çocuklarda miyopi riski yüzde 30 oranında artıyor.
Göz sağlığı alanında dünya çapında araştırmalar yürüten Brien Holden Vision Institute ise 2050 yılına kadar her iki çocuktan birinin bu sorunla karşılaşabileceğini öngörüyor.
Japonya'da çocukların yüzde 85'i, Güney Kore'de ise yüzde 73'ü miyopi problemi yaşıyor. Bu oranlar, dünya genelindeki ortalamanın çok üzerinde. Araştırmalar, bu ülkelerdeki yüksek miyopi oranlarının genetik ve çevresel faktörlerin birleşiminden kaynaklandığını gösteriyor. Yoğun eğitim sistemleri ve çocukların kapalı alanlarda fazla vakit geçirmesi, bu riski artırıyor. Özellikle Japonya'da çocukların uzun süre ders çalışması ve ekranlara odaklanması, göz kaslarının zorlanmasına neden oluyor.
Son yıllarda yapılan çalışmalar, Asya'daki yüksek miyop oranlarının erken yaşlarda başladığını gösteriyor. Japonya'da yapılan bir araştırmaya göre, 6 yaşındaki çocukların yüzde 12'si bu problemi yaşıyor. Oran, Güney Kore'de yüzde 20'lere kadar çıkabiliyor. Araştırmacılar, erken yaşta başlayan problemin, ilerleyen dönemlerde daha ciddi göz sağlığı sorunlarına yol açabileceğine dikkat çekiyor.
Sadece Asya ülkeleri değil, Avrupa ve Amerika'da da çocuklarda miyopi oranlarının hızla artması, sorunun küresel bir sağlık problemi olduğuna işaret ediyor.
Bilimsel veriler, 2050 yılına kadar çocukların yüzde 50’sinden fazlasının miyop problemi yaşayacağını öngörüyor. Bu durum, çocukların ilerleyen yaşlarda ciddi görme sorunlarıyla karşı karşıya kalabilecekleri anlamına geliyor. Bu sorun özellikle eğitim ve sosyal hayatı büyük ölçüde etkileyebilir...
Miyopinin ilerlemesine her ne kadar teknoloji yol açsa da, durdurmak için de devreye yine teknoloji giriyor. Geleceğin tedavi yöntemlerinde CRISPR gen düzenleme teknolojisi dikkat çekici bir gelişme kaydediyor. Özellikle kalıtsal körlük ve genetik bozuklukların tedavisinde umut vadeden bu teknoloji, son yıllarda birçok klinik çalışmada kullanılıyor.
Teknolojik cihaz üreticileri ise, mavi ışık filtreleri ve ekran süresi takip araçları gibi yeniliklerle göz sağlığını korumaya yardımcı olmayı amaçlıyor.
Peki, gen düzenleme teknolojisi miyopiye çare olabilir mi? Mavi ışık filtreleri gerçekten rahtsızlığı engelleyebilir mi?
Sağlık Bilimleri Hamidiye Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Banu Açıkalın'la konuştuk.
Miyop, genellikle ilkokul döneminde ortaya çıkıyor, ergenlikte hızla artıyor ve gelişimin tamamlandığı 20-22 yaşlarında duruyor. Buna basit miyopi deniyor. Ancak dejeneratif olan türü, sürekli ilerleyen ve tedavi edilmesi zor bir sorun. Dr. Banu Açıkalın, çocuklardaki miyop vakalarının alarm verici bir hızla arttığını belirtiyor ve dejeneratif miyopinin üstesinden gelinmesinin güç olduğunu vurguluyor:
"Kesinlikle bir artış var. 2020 yılında 2,5 milyar kişinin miyop olduğu biliniyor, 2050 yılında ise bu sayının 5 milyara çıkması bekleniyor. Pandemi döneminde miyop sayısında ve miyopun ilerleyişinde ciddi bir artış yaşandı.
Basit ve dejeneratif, her iki miyop türünde de ciddi bir artış gözlemliyoruz. Dejeneratif miyopide retina yırtıkları ve retinanın ayrışması gibi ciddi sorunlar ortaya çıkabiliyor."
Çocukların günde en az iki saat dışarıda vakit geçirmesi, göz kaslarını rahatlatıyor ve uzun süreli ekran kullanımının yol açabileceği göz problemlerini önlemeye yardımcı oluyor. Ancak dijital cihazların artan kullanımı, bu önerinin uygulanmasını zorlaştırıyor. Göz sağlığı uzman Banu Açıkalın da, çocukların açık havada aktif olmalarının miyopinin gelişimini azaltabileceğini belirtiyor:
"Miyopi daha erken yaşlarda görülmeye başladı ve hızla ilerliyor. 3-4 yaşlarında çocuklarda bile gözlemleniyor. Miyop riski olmayan çocuklarda bile görülmeye başlandı. Özellikle pandemi döneminde çok hızlı ilerlediğini gördük.
Uzun süre yakından çalışmak, tablet ve cep telefonları kullanmak miyopiyi hızlandırıyor. Çocuk dışarıda zaman geçirirse miyop daha az gelişir. Tedavi için çocukların açık havada vakit geçirmesini öneriyoruz, gözlük veriyoruz ve düzenli takip çok önemli. Ayrıca durdurmak için bazı damlalar öneriyoruz."
Tedavi için gözlük, lazer ve kontak lensler kullanılıyor. Son dönemde popülerleşen mavi ışık filtrelerinin gerçekten miyopiyi önleyip önlemediği ise tartışmalı bir konu. Peki göz hastalıklarının durdurulmasında mavi ışık filtreleri gerçekten yardımcı mı? Prof. Banu Açıkalın, mavi filtrelerin göz yorgunluğunu azalttığını kabul etse de, miyopi üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğunu dile getiriyor. Dijital cihaz kullanımının kontrollü bir şekilde yapılması ve göz sağlığını koruyacak diğer önlemlerin alınmasının daha önemli olduğunu ifade ediyor:
"Bu şekilde devam ederse miyopun yol açtığı komplikasyonlar, özellikle retina yırtıkları, glokom gibi hastalıklar artacak ve bu hastalıkların tedavisi için ciddi bir maliyet ortaya çıkacak. Glokom hastalığı, yani göz tansiyonu hastalığı. Bu da körlüğe götüren bir hastalık. Gittikçe dünya için bir risk oluşturuyor bu. Miyopiyi geri döndürmek mümkün değil, ancak ilerlemesini durdurabiliriz. Bunun için de önlem almak gerekiyor."
Her ne kadar şimdiki tedavi yöntemleri miyopinin geri dödürülmesini sağlayamasa da, gelecekte genetik düzeyde yapılacak müdahalelerle tedavinin mümkün olabileceğini de sözlerine ekliyor Prof. Banu Açıkalın.
Geleceğin tedavi yöntemleri arasında CRISPR gen düzenleme teknolojisi, umut verici bir gelişme kaydediyor. Özellikle kalıtsal körlük ve genetik bozuklukların tedavisinde kullanılıyor.
Harvard Tıp Okulu'nda yapılan bir araştırmada, retina bozukluğu olan hastalara CRISPR ile gen tedavisi uygulanarak görme yetilerinde iyileşmeler gözlemlendi. Genetik mutasyonları onarmayı hedefleyen bu tedavi, bazı hastalarda belirgin gelişmelere yol açtı.
Bu teknoloji, gelecekte genetik hastalıkların tedavisinde çığır açabilir. Ancak, şu an deney aşamasında ve daha fazla klinik denemeye ihtiyaç var. CRISPR, ayrıca miyopi gibi genetik yatkınlığı olan hastalıkların tedavisinde de umut vadediyor.