Halk arasında "kemik erimesi" olarak bilinen osteoporoz, en yaygın görülen kemik metabolizması hastalıklarından biri. Ancak bir o kadar da sinsi. Öyle ki genellikle kemiklerde bir kırık oluşuncaya kadar belirti bile vermeyebiliyor.
Osteoporoz en fazla kalça, omurga ve el bileğini etkiliyor. Başta ilerleyen yaş olmak üzere pek çok nedene bağlı olarak gelişiyor. Genellikle kadınlarda görülmesine rağmen erkeklerde görülme oranı da gün geçtikçe artıyor. Türkiye Osteoporoz Derneği’nin verilerine göre 50 yaşın üzerinde her 3 kadından birinde, yine 50 yaşın üzerinde her 5 erkekten birinde rastlanıyor.
Kemiğin kütlesinin azalması ve gözenekli hale gelip kırılma riskinin artmasıyla seyreden osteoporozla ilgili merak edilenleri Sağlık Bilimleri Üniversitesi Hamidiye Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kadriye Çetinkaya Öneş’e sorduk.
Kırıklar oluşmadan tanı konulması önemli
“Osteoporoz tanısı kemik mineral yoğunluğunun (KMY) ölçülmesi ya da düşük travmalı bir kırık gelişmesi ile konuluyor. Ayrıntılı bir öykü, fizik muayene, KMY ölçümleri ve vertebral kırıklar açısından görüntüleme yöntemlerinin kullanımı tanı koymak için gerekli olan yöntemler. Ancak kırıklar oluşmadan da osteoporoz tanısı konulması çok önemli. Çünkü kemik mineral yoğunluğu ölçümünde osteoporoz tanısı alan bir hasta gerekli önlemler alınır ve tedavi edilirse kırık oluşumu azaltılabiliyor, hatta önlenebiliyor.”
Erken evrede belirti vermiyor
“Kemik kaybının erken evrelerinde tipik olarak herhangi bir belirti görülmüyor. Ancak kemiklerde yoğunluk kaybı ilerlediğinde kırık veya çökmüş bir omurun neden olduğu sırt ağrısı, zamanla kişinin boyunda kısalma, kambur duruş ve beklenenden çok daha kolay oluşan kırıklar meydana geliyor. Bazı durumlarda kişi düşmemiş olsa bile omurga kırıkları meydana gelebiliyor. Omurgayı oluşturan kemikler (omurlar) çökme noktasına kadar zayıflayabiliyor. Bu da sırt ağrısı, yükseklik kaybı ve öne doğru kambur bir duruşla sonuçlanabiliyor.”
Osteoporoz riski genç yaşlardaki kemik kütlesine bağlı
“Kemikler sürekli bir yenilenme halindedir. Yeni kemik yapılır ve eski kemik yıkılır. Gençlerde yeni kemik yapımı çok hızlı oluyor ve kemik kütlesi 20’li yaşlara kadar sürekli artış gösteriyor. Daha sonra bu süreç yavaşlayarak devam ediyor ve 30 yaşlarına kadar en yüksek kemik kütlesine, yani doruk kemik kütlesine ulaşılıyor. İnsanlar yaşlandıkça kemik kütlesi yıkımı, yapımından daha fazla oluyor.
Osteoporoz gelişme olasılığı kısmen gençlikte ne kadar kemik kütlesi elde edildiğine bağlı olarak değişiyor. Doruk kemik kütlesi ne kadar yüksekse, “bankada” o kadar fazla kemik olur ve yaşlandıkça osteoporoz geliştirme olasılığı o kadar azalır. Doruk kemik kütlesinin oluşumunda genetik faktörler önemli yer tutmakla birlikte çevresel faktörler de önemli. Egzersiz ve beslenme doruk kemik kütlesini artırıyor. Çocukluk ve ergenlik döneminde egzersizin yanı sıra kalsiyum ve protein bakımından zengin beslenme kemik kütlesini artırıyor.”
En önemli komplikasyon kemiklerdeki kırılma
“Osteoporozun en önemli komplikasyonu kırık oluşumudur. Kırık oluşumu, kırığın bölgesine göre önemli ikincil sorunlar getirebiliyor. Hatta kalça kemiğinde olan kırıklar ölümcül olabiliyor. Öyle ki kalça kırığı sonrası 1-2 yıl içinde hastaların yaklaşık 5’te biri hayatını kaybediyor. Yine kalça kırığı olan hastaların önemli bir kısmı bağımsızlığını kaybederek, başka birini yardımına ihtiyaç duyuyor. Kırık oluşumu genellikle yaşlılarda görülüyor.”
Sessiz seyreden bir hastalık
“Osteoporoz genellikle kırık oluşana kadar sessiz seyrediyor. Kırıklar çok küçük bir travma ile olabildiği gibi bazen hiçbir travma olmaksızın da meydana gelebiliyor. Bunun için 65 yaşından sonra tüm kadınlarda, 70 yaşından sonra tüm erkeklerde en az bir kez kemik mineral yoğunluğu ölçümünün yapılması öneriliyor.”
Tiroid osteoporoz açısından bir risk faktörü
“Eğer 'düşük enerjili' dediğimiz kişinin kendi boyu mesafesinde düşmesi ile oluşan bir kırık varsa osteoporoz tanısı açısından değerlendirilmeli… Yine kortizon kullanan kişilerin -3 aydan fazla kullanımı söz konusu ise- osteoporoz açısından değerlendirilmesi çok önemli. Çünkü kortizon, kemik kaybını artıran bir ilaç. Tiroid ilaçları kullanımı ya da tiroid hastalıkları da osteoporoz açısından bir risk risk faktörü. Çok fazla tiroid hormonu kemik kaybına neden olabiliyor. Sigara ve alkol tüketimi de bir başka risk faktörü.”
Menopoz osteoporozu artırıyor
“45 yaşından önce menopoza girmek önemli risk faktörlerinden. Çünkü menopozda kadınlardaki östrojen seviyelerindeki düşüş, osteoporoz gelişimi için uygun bir zemin hazırlıyor. Erken menopoza giren kadınlar, aylarca kortikosteroid kullanmışlarsa veya anne-babada kalça kırığı meydana gelmişse osteoporoz açısından risk taşıyor. Erkeklerde testosteron düzeylerini azaltan prostat kanseri tedavileri ve kadınlarda östrojen düzeylerini azaltan meme kanseri tedavileri yine kemik kaybını hızlandırıyor.
Kilo azlığı da osteoporoz açısından risk faktörü olarak kabul ediliyor. Gıda alımını ciddi şekilde kısıtlamak ve zayıf olmak hem erkeklerde hem de kadınlarda kemiği zayıflatıyor.”
Egzersiz yapmak fayda sağlıyor
“Egzersiz güçlü kemikler oluşturmaya ve kemik kaybını yavaşlatmaya yardımcı oluyor. Gençken düzenli olarak egzersiz yapmaya başlayanlar hayatları boyunca egzersiz yapmaya devam ederlerse en fazla faydayı görüyor. Osteoporoz için herhangi bir egzersiz programına başlamadan önce doktora danışılmalı. Hangi egzersizlerin uygun olacağına hekim karar vermelidir.”
Kalsiyum açısından zengin beslenme
“Yetişkin erkek ve kadınların günde bin miligram kalsiyuma ihtiyacı var. 50 yaşından sonra postmenopozal dönemde ve erkekler 70 yaşına geldiğinde ihtiyaç artarak günde bin 200 miligrama çıkar. Az yağlı süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler, baklagiller ve portakal gibi meyvelerde kalsiyum bol miktarda bulunuyor.”
D vitamini kemik sağlığını iyileştiriyor
“D vitamini vücudun kalsiyumu bağırsaktan emme yeteneğini geliştiriyor ve kemik sağlığını iyileştiriyor. Kişinin özellikle yaz aylarında her gün öğlenleri yarım saat el, kol ve ayaklarını güneşe maruz bırakması genellikle yeterli olmakla birlikte eksiklik durumunda hekim tarafında uygun dozda takviye de yapılabiliyor.”