Koronavirüsten kurtulmak için umut olan aşının firması BioNTech, salgından önce kanser tedavisi için çalışmalara başlamıştı. mRNA teknolojisiyle bulunmaya çalışılan tedavi, koronavirüs salgınının çıkmasıyla da kendini kanıtlamış oldu. Bazı koronavirüs aşılarının mRNA teknolojisi ile geliştirilmesi ve başarılı yanıt vermesi, birçok biyoteknoloji şirketinin bu yönteme milyarlarca euro yatırım ayırmasını sağlayacak.
Koronavirüs salgınında, mRNA teknolojisiyle üretilen BioNTech-Pfizer aşısı bugün milyonlarca insana uygulandı. Aşının yüzde 95’in üstünde koruyuculuk etkisi de kanıtlandı.
mRNA yöntemi, geleneksel aşı yöntemlerine göre daha hızlı ve daha fazla aşı üretilmesini sağlıyor. Şirketin kısa sürede koronavirüs aşısı üretmesinin nedeni de bu teknoloji sayesinde.
mRNA aşılarının COVID-19 karşısında gösterdiği başarı, kanser gibi birçok hastalık için de umut oldu.
Son olarak, koronavirüse karşı aşı geliştiren BioNTech’in kurucu ortakları Uğur Şahin ve Özlem Türeci, Yunan basınına açıklamalarda bulundu.
Uğur Şahin, “Kanser aşısı çalışmalarında yaptığımız testlerin sonuna geldik. Eğer testlerin sonuçları pozitif çıkarsa ilk kanser aşılarının onaylanması 3-4 yılda tamamlanabilir” dedi.
Özlem Türeci ise koronavirüs aşılarında kullandıkları mRNA teknolojisini salgın öncesinde kanser aşısı geliştirmek için kullandıklarını söyledi. Türeci, kanser aşılarının hastalara uygulanmak üzere tasarlandığını ve çok yüksek bir bağışıklık oluşturmayı hedeflediklerini vurguladı.
Türeci, bu teknolojinin kullanıldığı aşıların aslında çok daha ağır bir hastalık olan kansere karşı savaşmak üzere geliştirildiği için virüs üzerinde yüksek bir başarı sağladığının altını çizdi.
mRNA teknolojisi nasıl bulundu?
İngiliz Financial Times’da yer alan bir habere göre 2017 yılında Vinod Balachandran, Nature bilim dergisinde, pankreas kanserinden kurtulan az sayıda hastada keşfettiği bir gerçeği açıklayan bir makale yayımladı.
Makalede, bu hastaların kanlarında dolaşan T hücrelerinin, ölümcül tümörlerdeki proteinleri tanımlama, hatırlama ve onlara karşı savaşma yeteneğini geliştirdiği yer alıyordu. Balachandran, haberci RNA moleküllerinin, ölümcül tümörlere karşı nasıl kullanılabileceğini buradaki çalışmasında anlatmıştı.
Habere göre, bu araştırma biyoteknoloji şirketi BioNTech'in kurucu ortaklarından bilim adamı Prof. Dr. Uğur Şahin'in dikkatini çekti ve bulgularla o kadar ilgilendi ki Balachandran'ın ekibini Mainz'e davet etti. Ve o akşam, İsviçreli ilaç şirketi Genentech'ten bilim insanlarının da katıldığı yemekte, mRNA aşılarının pankreas kanserini tedavi etme potansiyeli tartışıldı.
Koronavirüs her şeyi değiştirdi: Aralık 2019
O akşam yemeğinden 2 yıl sonra yani 2019'un aralık ayında pankreas kanseri hastalarında mRNA aşılarını değerlendiren ilk klinik araştırmaya 20 hasta dahil edildi.
Fakat, dünya Aralık 2019’da koronavirüs ile tanıştı ve BioNTech ile diğer biyoteknoloji firmaları, mRNA çalışmalarını COVID-19'a karşı aşı oluşturmaya yönlendirdi.
Yani, dünya koronavirüsle tanıştığında, mRNA teknolojisi kanser tedavisinde kullanılmak üzere denenmeye başlanmıştı. Koronavirüs salgını ise bu teknolojinin kullanım seyrini değiştirerek, koronavirüs aşılarının üretilmesini hızlandırdı.
BioNTech aşısının çalışmalarında mRNA yöntemini kullanması ve yüzde 95’in üzerinde koronavirüse karşı etkili olması, biyoteknoloji şirketlerinin de bu yönteme olan güvenlerini artırdı.
İngiliz Financial Times’ın haberine göre, Moderna dahil diğer ilaç üreticileri mRNA yöntemiyle kişiselleştirilmiş kanser aşıları üzerinde çalışmaya devam ediyor. Böylece en çok ölüm getiren kanser hastalıklarının milyarlarca dolarlık onkoloji pazarından yararlanmayı umuyorlar. Haberde ayrıca, 2019'da 143 milyar dolar olan kanser tedavilerinin satışlarının 2024’te 250 milyar dolara kadar ulaşacağı da yer alıyor.
Peki, mRNA aşısı nedir? Kanser tedavisinde yararı ne olur? Genlerimize zarar verir mi? Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Haydar Sur, bu soruların cevabını TRT Haber’e anlattı.
Prof Dr. Haydar Sur’a öncellikle mRNA yöntemiyle yapılan aşıların işleyişini sorduk.
"mRNA aşıları hücrenin içine posta görevlisi gibi verilen emri iletir"
Sur, mRNA aşılarının, uygun hücrenin içine kodlanmış olan bilgileri, hücrenin yapısı içinde iletmesi gereken yere ilettiğini ve daha sonra parçalanarak kendisini yok ettiğini söyledi.
"Görevi bitince yok olur. mRNA’lar habercidir. Hücrenin dışından hücrenin içine posta görevlisi gibi verilen emiri iletir. Dolayısıyla bu teknolojiyle istenmedik hücreler yok olabilir. Kanserde de olay budur. Kanserli hücrelerin daha fazla ürememesini sağlar. Genetikçiler, mRNA’ya ne haberi yüklerse haberci mRNA’lar hücrenin içine o bilgileri aktarma yeteneğine sahip olur. Yani insanın virüse karşı savunma mekanizmasını güçlendiren maddelere yapılması gereken görev yüklenmiş olur. Bu şekilde de bulaşıcı hastalık virüse karşı aşı haline getirilmiş oluyor."
"İnsanın genetik yapılarını, kodlarını, DNA’larını değiştiremez"
Prof. Dr. Sur, aşıyla genetiğin bozulduğuna yönelik bilgilerin de tamamen bilim dışı olduğunu vurguladı. Sur, “Şunu da söylemek gerekir ki hücrenin içinde birçok oluşum var. Hücre çekirdeği de bunlardan biri. Yani genlerimizle oynuyorlar dedikleri alan oluyor bu. Bu çekirdek, çelik kasa gibi kendini korur. mRNA’lar da oraya giremedikleri gibi bir müdahalede de bulunamaz. İnsanın genetik yapılarını, kodlarını, DNA’larını değiştiremez. Çünkü mRNA’ların böyle bir yeteneği yoktur” diye konuştu.
"Vücut kansere çok daha zor yakalanacak"
BioNTech firmasının kanser aşısı çalışmalarını da değerlendiren Sur, “Bir şeye eğer aşı diyorsanız o hastalığın sizde oluşmasını önleyen, koruyan bir tedavi anlamı çıkar. Kanser aşısı deniliyorsa da vücudun hücrelerinin kanser geliştirmeyecek şekilde desteklenmesi anlamına gelir" dedi ve şöyle devam etti:
"Vücutta hücreler bir yandan yıkılmakta bir yandan yapılmaktadır. Hücreler belli bir seviyeye ulaşınca hücre o bölünmeyi yeteri kadar hücre üretildi diyerek durdurur. Yani aşırıya kaçmaz ve yapı bozulmaz. Fakat kanser hücreleri nerede durmaları gerektiğini bilmez ve çoğaldıkça çoğalır. Böylece yapı bozulmaya başlar. Bir organı bitirir yanındakine de sıçrar. Kana gider başka bir organa atlar ve vücudun her yanını sarar. Normal hücreler de bu kanser hücreleri yüzünden artık üreyemez olur. Çünkü etraflarında çok fazla istenmedik tipte hücre üremiş olur. Hem istemediğimiz sayıda çoğalıyor hem istemediğimiz yapıda ürüyor hem de istenilen işi yerine getirmiyor. Bu üç özelliği nedeniyle bu hücrelerin adı kanser oluyor.
mRNA aşılarının şimdi kansere karşı da kullanılabileceği görülüyor. Fakat tabii tamamen önlenebilir de diyemeyiz. Çünkü kanser yapıcı maddeler de bir mücadeleye girecektir. Ama en azından vücut kansere çok daha zor yakalanacak ve yakalansa da çok daha uzun süre normal yapı ve hücrelerini koruyacağı güçlendirilmiş bir seviyede olacaktır."
"Geleceğin teknolojisi mRNA teknolojisidir"
Prof. Dr. Sur, mRNA teknolojisinin gelecekte çok daha fazla hastalıkta kullanılacağı ve ilaç olarak da sadece hedeflenen bölgenin tedavisi için kullanılabileceğinden bahsetti.
"Geleceğin teknolojisi mRNA teknolojisidir. Hatta 20-30 yıl sonra, ilaçlar bu yöntem sayesinde sadece hedeflenen yeri tedavi edebilecek. Yani istediğimiz hücreye etki edecek. Bütün vücudun kanına karışıp da her tarafa etki etmekten çıkıp sadece hedeflenen bir noktayı tedavi edebilecek ilaçlar yapılacak. Bu da tıp hizmetlerini olağanüstü bir seviyeye taşıyacak. mRNA yönteminin tarihi çok daha öncesine dayansa da son 5 senedir rüştünü ispatladı diyebiliriz."
"Koronavirüs salgını mRNA yönteminin hızlı gelişmesini sağladı"
Koronavirüs salgınıyla mRNA teknolojisinin kullanımı da hız kazandı. Kanser tedavisi için denenmeye başlanan yöntem, COVID-19’un çıkmasıyla aşı yapılarak birçok insanın hayatını kurtardı. Sur, “Koronavirüs gibi hızlı yayılan bir hastalık da mRNA’nın kanser ve diğer hastalıklarda da kullanılabilmesini hızlandırdı. Çünkü kanser yavaş bir hastalık. Kanser tedavisinde etkisine yönelik çalışmalar belki 10-20 yıl sonra alınabilecek sonuçlar olacaktı. Ama salgın gibi bir hastalıkla mRNA kendini kanıtlamış oldu ve hızlıca yanıt vererek başarılı bir yöntem olduğunu kanıtladı. Yani mRNA’nın da olduğu bu nanoteknolojilerinin nerede kullanılabileceğini koronavirüs gibi hızlı bir hastalık sayesinde öğrenmiş olduk. Yani mesela nörologlar 'Neden beyin üzerinde kullanmıyoruz bu yöntemi?' diyerek beyin üstünde de çalışabilir. Çünkü bilim böyle bir şeydir. Birisi bir halka tutturdu mu diğerleri bunu çoğaltır. Bilimin güzelliği de burada yatar” ifadelerini kullandı.
Grafik: Şeyma Özkaynak