Enfeksiyonlar, virüsler ve bakterilerin sağlık üzerindeki olumsuz etkileri yadsınamaz bir gerçek. Her yaş grubundan insanda türlü hastalıklara sebep oluyorlar. Bunların büyük çoğunluğu hayati tehlike yaratmadan rahatça tedavi edilebiliyor. Ancak bazen ölüme varan ciddi sonuçlar yaratabiliyorlar. Tıpkı halk arasında “kan zehirlenmesi” diye anılan sepsiste olduğu gibi…
Sepsis tüm dünyada görülen ciddi bir sağlık sorunu. Sayısal veriler de bunu doğrular nitelikte. Yapılan araştırmalara göre her yıl tüm dünyada 47 ila 50 milyon sepsis vakası görülüyor. Bunların 11 milyona yakını da ölümle sonuçlanıyor. Dünya çapındaki ölümlerin 5’te 1’inin sepsisle ilişkili olduğu belirtiliyor ve her 2,8 saniyede 1 kişi sepsis nedeniyle hayatını kaybediyor.
Vücudun neredeyse tüm organlarını etkileyen sepsis ne kadar erken tedavi edilirse hastanın yaşama şansı o kadar artıyor. Peki sepsis nasıl gelişiyor? Belirtileri neler? Kimler risk altında? Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Dökmetaş’la konuştuk.
Çoklu organ yetmezliklerine sebep oluyor
Prof. Dr. Dökmetaş, insanlar tarafından pek bilinmeyen sepsisin nasıl geliştiğini anlatarak başlıyor sözlerine:
“Enfeksiyon hastalıklarına sebep olan parazitler, maya hücreleri kan dolaşımına karışarak tüm vücuda yayılıyor. Bu da vücut savunma sistemlerini harekete geçiyor. Kontrolsüz bir yanıt ortaya çıkıyor. Multipl (çoklu) organ bozukluklarıyla beraber seyrederek karaciğer, akciğer, kalp, beyin gibi birçok sistemi etkiliyor.”
Sepsisin ortaya çıkmasından sonra kısa sürede tanısının koyularak tedaviye başlanması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Dökmetaş, “Hastalar kısa sürede tedavi edilmezse yüzde 50 ila 70 arasında ölüme sebep oluyor. Ancak tanı erken koyulur ve tedaviye başlanırsa hastalar, yüzde 80 ila 90 oranında şifa ile taburcu edilebiliyor” diyor.
Sepsisin belirtileri neler?
Peki çoklu organ yetmezliğine sebep olan sepsis hangi belirtilerle kendini ele veriyor? Prof. Dr. Dökmetaş, alarm durumuna geçilmesi gereken şikayetleri şöyle sıralıyor:
“Hastada tansiyon düşüyor nabız yükseliyor. Şuur durumu değişiyor. Ajitasyonlara veya uykuya meyil oluyor. Üşüme-titremeyle birlikte çok yüksek ateş veya tam tersi ateşin çok düşmesi görülebiliyor. Bazen ateş 40 derecelere kadar çıkıyor bazen de normalin altına, 35 dereceye kadar düşüyor.”
Bu tabloyla gelen hastalarda ilk olarak sepsisin kaynağını bulmakla işe başlanması gerektiğini vurguluyor Prof. Dr. Dökmetaş:
“Mikroorganizma ilk önce nereyi etkilemiş? İdrar yollarına giderek iltihaba sebep olduktan sonra mı vücuda yayıldı? Akciğerler iltihaplandığı için mi yayıldı? Kalp kapakları etkilendi de oradan mı kan dolaşımına geçti? Muhtemel etken neresiyse ona yönelik tedavinin bir an önce başlaması lazım.”
Son yıllarda sepsis vakalarında artış görülüyor
Prof. Dr. Dökmetaş’ın dikkat çektiği bir başka konu ise son yıllarda daha faza sepsis vakasının görülmesi… Bunun sebeplerini Prof. Dr. Dökmetaş’tan öğreniyoruz:
“Birinci neden yoğun bakım ünitelerinin çok artması ve yine hastaların çok fazla yoğun bakıma yatması. Çünkü yoğun bakıma yatınca enfeksiyon arkasından sepsis gelişebiliyor. İkinci neden ise invaziv girişimlerdeki artış… Eskiye oranla günümüzde çok sayıda cerrahi işlem yapılıyor. İleri yaş ise üçüncü en önemli neden. Önceden insanlar ortalama 50-60 yaşında vefat ediyordu. Şimdi 80, hatta 100 yaşına kadar yaşıyor. İlerleyen yaşla beraber vücut direnci de düşüyor.”
Yine organ nakilleri, kanser tedavisi gibi nedenler de sepsisin görülme oranını artıran diğer nedenler arasında yer alıyor.
Sepsisin daha fazla görülmeye başlamasıyla hastalığa karşı farkındalık da arttı. Böylece hekimler tanı konusunda daha hızlı hareket edebiliyor. Çünkü sepsisin tanısını koymak diğer hastalıklara oranla çok daha zor. Bunun sebebi ise belirtilerinin akla pek çok hastalığı getirmesi. Nitekim kalp krizi, şeker koması veya çeşitli travmalar sonrasında da benzer tablolar gelişebiliyor.
Kimler risk altında?
Sepsile ilgili merak edilen bir başka detay ise risk faktörleri… İmmün sistemi baskılanmış kişilerde sepsisin daha fazla görüldüğünün altını çizen Prof. Dr. Dökmetaş sözlerine şöyle devam ediyor:
“Şeker hastaları, böbrek yetmezliği olanlar, siroz hastaları, dalak ameliyatı olanlar ya da doğuştan dalağı olmayanlar, AIDS'li ve kanserli hastalar, ileri yaştaki insanlar, kortizon tedavisi görenler gibi vücut savunma sistemi bozulan kişilerde daha fazla görülebiliyor.”
Destek tedavisi de gerekiyor
Sepsisin tedavisindeki en önemli kriter ise belirtilerin görülmesinden itibaren 1 saat içinde hemen tedaviye başlanması. Çünkü tedaviye ne kadar geç başlanırsa ölüm oranı o kadar artıyor. Prof. Dr. Dökmetaş tedavi sürecini ise şöyle özetliyor:
“Sadece mikroplara karşı verilen ilaçlarla tedavi edilmiyor. Aynı zamanda destek tedavisi de veriyoruz. Örneğin solunum desteği gerekebiliyor. Oksijen veriyoruz ya da hastayı entübe ediyoruz. Tansiyonu çok düştüğü zaman bunu yükselten ilaçlar eklenebiliyor. Kalp çarpıntıları artarsa onu düzenliyoruz.”