Doğuştan olabildiği gibi sonradan da gelişebiliyor. Her 30 çocuktan birinde görülüyor. Omurgada eğrilikle seyreden skolyoz hastalığı hayat kalitesini düşüren, tedavi edilmediği takdirde ilerleyebilen önemli bir hastalık. Neyse ki gerek tedavi gerekse cerrahi yöntemler sayesinde bu hastalıktan kurtulmak mümkün.
Henüz anne karnındayken bile gelişmeye başlayan skolyozun ilk belirtilerini, teşhisini ve tedavi sürecini Sağlık Bilimleri Üniversitesi Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’nden Prof. Dr. Şevki Erdem, TRT Haber’e anlattı.
İnsan hayatının her döneminde görülebiliyor
Skolyozun omurganın üç farklı düzlemdeki eğriliği olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şevki Erdem, “Bu üç düzlemden ilki önden baktığımızda sağa sola olan eğrilikte artma, ikincisi yandan baktığımızda öne ve arkaya doğru olan eğriliklerde artma veya azalma. Üçüncüsü ise omurganın kendi etrafında rotasyonu” diyor.
Yine omurgadaki 10 derece üzerindeki eğriliklere de skolyoz deniyor. Henüz anne karnında bile gelişebilen bir hastalık olan skolyozun belli bir görülme yaşı yok. İnsan hayatının her döneminde ortaya çıkabiliyor. Prof. Dr. Erdem, skolyoz görülme yaşlarına göre şöyle sınıflandırıyor:
“Doğuştan olabiliyor. Sonradan olan ise idiopatik skolyoz (nedeni belli olmayan) dediğimiz bir grup. Bu çok geniş bir grup ve çoğunluğu oluşturuyor. Bir de üçüncü grup var: Yaşlılıkta görülen skolyoz… Omurganın yaşlanmasıyla ortaya çıkıyor.”
Anne karnında bile teşhis edilebiliyor
İnsan omurgası henüz anne karnındayken, gebeliğin ilk üç ayında oluşuyor. Bu dönemde yapılan takipler doğuştan oluşabilecek skolyozları tespit etmek için çok önemli. Prof. Dr. Erdem, “Ultrasonografik değerlendirmelerle tespit edilebiliyor” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Ama henüz anne karnında olduğu için bir müdahale yapma şansımız yok. Eğer anne karnında eğrilik ilerlememişse çocuk doğduğunda, ilk etapta tespit etmek zor olabiliyor. Çoğunlukla doğuştan olan skolyozlara başka organ patalojileri de eşlik ediyor. Böbreklerle alakalı yahut omuriliğin kendi içinde olan problemler gibi… Zaten o nedenle yapılan röntgen ve muayene değerlendirmelerinde o konjenital dediğimiz skolyoz da ortaya çıkmış oluyor.”
En sık görüleni idiopatik skolyoz
Toplumda en sık görülen skolyoz tipi, idiopatik skolyoz. “Ergenlik dönemi skolyozu dediğimiz şey ergenliğe girmeden iki-üç yıl evvel başlıyor” diyor Prof. Dr. Erdem:
“Çünkü vücudun bütün kemikleri farklı zamanlarda uzamaya başlıyor. Omurganın uzaması da ergenliğe girmeden tahmini olarak iki yıl önce gerçekleşiyor. Omurga uzadıkça da skolyoz doğru orantılı olarak artmaya başlıyor.”
Çocuklar ergenlik dönemi öncesi kontrol edilmeli
Ergenlik öncesi dönemde skolyozun tespiti bunun için büyük önem taşıyor. Özellikle ailelerin bu süreçte dikkatli olması şart. Prof. Dr. Erdem, ergenlik öncesinde mutlaka bir omurga muayenesi yapılması gerektiğine değiniyor. Bu konuda herkesin yapabileceği pratik bir yöntemi anlatıyor:
“Sırttan yapılan bir test bu… Çocuk öne doğru yaklaşık 45-50 derece belden bükülerek eğildiğinde, sırtta en arkada kemik çıkıntısının düz bir hat üzerinde olup olmadığını değerlendirmek lazım. Eğer düz bir hat üzerindeyse skolyoz anlamında bir problem yoktur diyebiliriz. Ancak düz bir hat üzerinde değil de sağa-sola kayma gösteriyorsa o zaman skolyozdan şüphelenilebilir. Bir diğeri de omuzlarda dengesizlik var mı yok mu bakılmalı. Yine bir diğeri ise bel kavisinin bir tarafta oluşması diğer tarafta silinmesi… Buna dikkat etmeleri lazım. Bazen leğen kemiklerinin biri aşağıda biri yukarıda olabilir. Sırtın bir bölgesinin yüksekte diğer yarısının da aşağıda olması yine bu eğriliği ortaya koymuş oluyor.”
İleri yaşta dejeneratif skolyoz görülüyor
Yaşlılıkla beraber de skolyoz görülebiliyor. Bunlar çocukluktan devam eden tedavi edilmemiş, ilerleyen yaşlarda daha da artan skolyoz olabiliyor. Bir diğeri de omurganın yaşlanması sonucu disklerin bozulmasıyla ortaya çıkan dejeneratif skolyoz… Erdem, “Skolyoz sadece omurgada bir eğrilik olarak kalmıyor. Aynı zamanda omurga kemikleri arasında kaymalar, sinir sıkışmaları, kanal daralmaları, ciddi sırt ve bacak ağrıları hatta yürüme mesafesinde kısalmalarla seyrediyor” şeklinde açıklıyor.
Tedavi yaşa ve eğriliğin derecesine göre yapılıyor
Ve tedavi seçenekleri… Gerek doğuştan gerekse sonradan oluşan her türlü skolyoz rahatlıkla tedavi edilebiliyor. Bu hastaların skolyozla uğraşan bir hekim tarafından takibi şart. Tedavide skolyozun bulunduğu yaşa ve eğriliğin derecesine uygun olarak hareket edildiğini belirten Prof. Dr. Erdem şöyle devam ediyor:
“Sırttaki eğrilik 45 derece üzerinde, bel bölgesinde ise yaklaşık 35 dereceyi geçip 40’a doğru yaklaşıyorsa, bunlarda cerrahi müdahale yapılabilir. Ancak daha düşük 0 ila 20 derece eğriliklerde, korse uygulamaları egzersiz ve fizyoterapi uygulamaları önemli. Korse uygulaması özellikle büyüyen omurgada yani ergenlik öncesi işe yarar. Omurga artık gelişimini tamamladıysa çok düzeltici bir etkisi yok. Ama bilimsel olarak gerçekliği kanıtlamış ameliyat dışı yöntemlerin başında korse uygulaması geliyor. Fizyoterapi ve egzersiz gibi diğer yöntemler biraz daha kasları güçlendirerek vücut dinamizmini, vücudun dik durmasını veya kasların güçlenmesini sağlayarak skolyozda hafif bir düzeltme sağlıyor ama bilimsel olarak bunun bir karşılığı yok.”
“Ameliyattan bir gün sonra hastayı yürütüyoruz”
Tıbbın tüm alanlarında olduğu gibi skolyoz ameliyatları konusunda da büyük mesafe kat edildi. Hastanın yaşına uygun cerrahi müdahaleler artık başarıyla yapılıyor. Prof. Dr. Erdem, bu süreci şöyle anlatıyor:
“Cerrahi olarak bu eğrilikleri vida ve çubuklarla düzeltiyoruz. Eğer ergenlik dönemi öncesindeyse omurganın büyümesine izin veren cerrahi teknikleri uyguluyoruz. Artık omurga gelişimini tamamlamışsa vida ve çubuklarla düzelttikten sonra omurganın daha fazla ilerlemesini önlemek için o bölgeye füzyon dediğimiz işlemi ilave ediyoruz. Bu ameliyatlar 3,5-4 saat sürüyor. Ameliyattan bir gün sonra hastayı kaldırıp yürütüyoruz. Bir ay sonra yüzmeye başlatıyoruz. Çocuklar 1 aydan sonra okuluna devam ediyor. Her türlü spor aktivitesinin büyük bir çoğunluğunu yapıyor. Bu ameliyatlarda çocuklarda en korkulan şey felç riskidir. O felç riski de bizim nöromonitor dediğimiz sinir takip cihazlarıyla hemen hemen sıfıra yakın. Korkacak bir cerrahi müdahale olmaktan büyük oranda çıktı.”