Türk Hematoloji Derneği (THD) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, uzun süre hareketsiz kalmanın tromboz nedeni olduğuna ve uzun süreli yolculukların venöz tromboz oluşma riskini 2-4 kat arttırdığına dikkati çekerek, 6-8 saatten uzun süreli hava yolculukları başta olmak üzere tüm yolculuklar için her 1-2 saatte bir ayağa kalkılması ve yürünmesi, seyahat esnasında sigara kullanmaktan kaçınılması, rahat giysilerin tercih edilmesi, oturma pozisyonunun sık değiştirilmesi ve sıvı kaybının önlenmesinin önerildiğini bildirdi.
Demir, Dünya Tromboz Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, trombozun dünyada en sık görülen 3 ölümcül kalp-damar hastalıklarının (kalp krizi, inme-felç ve venöz tromboembolizm) ortak mekanizmasında ve bu hastalıkların oluşumunda yer alan sessiz bir klinik tablo olduğunu belirtti.
Trombozun, atar ve toplar damar içinde kan pıhtısının oluşması ve kan akışını engellemesi durumuna verilen isim olduğunu anlatan Demir, şu bilgileri verdi:
"Damar tıkanmasına bağlı olarak organ yetersizlikleri, sakatlıklar ve ölüm meydana gelebilmektedir. Dünyada ölüm nedenlerinin ilk sırasında tromboza yol açan kalp-damar hastalıkları gelmektedir. Akut koroner sendrom (kalp krizi ve benzeri olaylar) ve inmeler toplum tarafından iyi bilinen kalp-damar hastalıklarıyken, toplardamar tıkanıklığı (venöz tromboembolizm-VTE) konusunda yeterli bilgi birikimi ve farkındalık mevcut değildir. VTE hem bacak derin damarlarında (derin ven trombozu-DVT) hem de akciğer damarlarında (pulmoner emboli-PE) ortaya çıkabilmektedir. VTE de sakatlığa ve ölüme yol açabilir. Özellikle hastanede yatan hastaların en önemli ölüm nedenlerinin başında pulmoner emboli gelmektedir."
Demir, ABD ve Avrupa'da, VTE ile ilgili olaylar yüzünden AIDS, meme kanseri, prostat kanseri ve motorlu araç kaza kaynaklı ölümlerin toplamından daha çok insanın hayatını kaybettiğini belirterek, derin ven trombozunun yıllık görülme sıklığı binde 15 iken, pulmoner embolinin binde 9 olduğunu ifade etti. Demir, bunun yaş ilerledikçe görülme sıklığının arttığına ve erkeklerde kadınlara göre daha fazla görüldüğüne işaret etti.
VTE oluşumunu kolaylaştırıcı risk faktörlerini "geçici" ve "kalıcı" risk faktörleri şeklinde açıklayan Demir, kalıcı risk faktörlerinin çoğunlukla ailesel olduğunu, aile bireylerinde var olan bir genetik bozukluğun kişiye geçmesi ile VTE oluşumuna yatkınlık sağlandığını anlattı.
"VTE'nin önlenmesi küresel bir sağlık önceliği olmalı"
Prof. Dr. Demir, uzun süre hareketsiz kalmanın tromboz nedeni olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Uzun süreli yolculuklar venöz tromboz oluşma riskini 2-4 kat arttırır. 6-8 saatten uzun süreli hava yolculukları başta olmak üzere tüm yolculuklar için her 1-2 saatte bir ayağa kalkılması ve yürünmesi, seyahat esnasında sigara kullanmaktan kaçınılması, baskı oluşturmayan rahat giysilerin tercih edilmesi, bacakların sık olarak kasılıp gevşetilmesi, oturma pozisyonunun sık değiştirilmesi, sıvı kaybının önlenmesi ve bu amaçla tercihen alkol içermeyen sıvıların içilmesi, varis çoraplarının kullanımı ve uzun süreli hareketsizliğe yol açabilecek yatıştırıcılar ile alkol kullanımından kaçınılması önerilir."
Hastalığın işaretleri olan, bacakta pıhtı nedeniyle oluşan derin ven trombozu (DVT) ile akciğerlere oluşan pulmoner embolinin (PE), birbirinden farklı olduğuna değinen Demir, DVT'nin bacak ağrısı, hassasiyet ve şişlik yaparken, PE'nin nefes darlığı, göğüs ağrısı, nefes almada güçlük ve öksürük ve bazen kanlı balgam yapabildiğine değindi.
Demir, bacak ve akciğerlerde anormal kan pıhtısı oluşumunun önlenebileceğinin ve tıbbi testlerin tanıyı doğrulamak için gerektiğinin altını çizdi.
Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Bankasının oluşturduğu Küresel Hastalık Yükü listesinde VTE'nin yer almadığını belirten Demir, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Yapılmış epidemiyolojik çalışmalardan elde edilen verilere göre, VTE'ye küresel hastalık sıralamasında öncelik verilmelidir. Halbuki ölüm ve sakatlığa yol açan diğer iki kalp ve damar hastalığı listeye alınmıştır. VTE'nin önlenmesi küresel bir sağlık önceliği olmalıdır. VTE’ye karşı kanıta dayalı önleyici tedbirlerin özellikle sistematik ve tutarlı bir şekilde kullanılması gerekmektedir. VTE'nin büyük ölçüde önlenebilir olduğunun bilinmesi hekimler ve sağlık otoriterleri için bir öncelik olmalıdır."