Acil servis kapılarından içeri her dakika farklı bir hikaye giriyor: Trafik kazaları, aniden gelen kalp krizleri ya da çocuğunu kucaklayıp, nefes alması için umutla koşturan bir anne... Her saniye bir hayat kurtarmak için yarışılan bu temponun ortasında, sağlık çalışanları kararlarını bir göz hareketi kadar hızlı almak zorunda… Çünkü “Acil servis” zamana karşı kazanılan sayısız mücadelenin sahnesi...
Peki, acil sağlık hizmeti neleri kapsıyor? Acil servis çalışanları hastalara nasıl müdahale ediyor? Bu dinamik dünyanın perde arkasını Sağlık Bilimleri Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Asım Kalkan anlattı.
Acil Tıp Ana Bilim Dalı’nın ilk defa 1960’larda ABD’de kurulduğunu söyleyen Prof. Dr. Kalkan, ortaya çıkış hikayesini ise şöyle anlatıyor:
“ABD’de ilk önce sadece ‘emergency room’ adını verdikleri küçük bir oda olarak kuruldu. Sonradan Vietnam Savaşı'nda cepheden hastaneye götürene kadar birçok askerin öldüğünü gördüler. Bunun üzerine ‘Öyle bir ana bilim dalı yapalım ki bu insanların hastaneye götürürken vücudundaki vital bulgularının tamamını stabil hale getirsin, gerekli kanamaları durdursun, gerekli küçük cerrahi müdahaleleri yapsın’ diyerek Acil Tıp Ana Bilim Dalı’nı kurdular.”
Türkiye’de ise ilk defa 1990'lı yıllarda 9 Eylül Üniversitesi’nde Acil Tıp Ana Bilim Dalı kuruldu. “Temel amaç, gelen hastalara tanı koymak” diye anlatan Prof. Dr. Kalkan, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Sonra travma geliyor. En büyük işlerimizden biri bu. Trafik kazası, yüksekten düşme, ateşli silah yaralanması, bıçaklanma gibi yaralanmaların ilk müdahalesini yapıyoruz. Üçüncü amacımız ise ani ölümleri geri çevirmek. Bu konularda Türkiye, Avrupa’daki birçok ülkeden çok ileride. Çünkü pratik uygulamalarımız çok fazla. Acil ihtisası yapan hekimlerin, cerrahi müdahale yetkileri Türkiye’de daha fazla.”
Acil servise başvuran bir hasta aşama aşama değerlendiriliyor. Öncelikle “triyaj” denilen ölçme ve değerlendirme yapılıyor. Sonra hastalar yeşil, sarı ve kırmızı renklerle belirlenmiş 3 alana ayrılıyor. Prof. Dr. Kalkan’dan o renklerin anlamını öğreniyoruz:
“Yeşil alan genelde boğaz ağrısı yaşayan basit hastalardan oluşuyor. Tedavilerini verip bir an önce gönderiyoruz. Türkiye’deki acil servislerin büyük bir kısmının yoğunluğunu bu basit hastalar kapsıyor. Bizim için temel alanlar sarı ve kırmızı alan. Sarı alanda genelde yaşlı, böbrek yetmezliği, kronik hastalıkları olan hastaları değerlendiriyoruz. Bu alan genelde hastanede yatması gereken hastalardan oluşuyor. Kırmızı alan ise tamamen kritik, ölümcül vakalara ayrılan alan. Örneğin kalp kriziyle gelen ya da beyin kanamasıyla gelen bir hasta bu alanda değerlendiriliyor.”
Acil servis çalışanları deyim yerindeyse zamanla yarışıyorlar. Yine pek çok tıbbi branş konusunda da bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Bunun için kendilerini sürekli geliştirmek zorundalar. Prof. Dr. Kalkan, acil tıp uzmanlarının değişik branşlara hakim olmalarının önemini örneklerle anlatıyor:
“Bir beyin cerrahı değilsiniz ama bir beyin kanamasını tespit edebilmeniz gerekiyor. Radyolog değilsiniz ama iyi bir beyin tomografisi okumak zorundasınız. O yüzden çok hızlı ve çok pratik çalışmanız lazım. Aynı zamanda çok acil uygun ilaçları vermeniz lazım hastalarınıza. Bunun için de sadece çalışmak yetmiyor; çok okumak gerekiyor. Türkiye’de acil tıp eğitimi alanların yoğun bir öğrenim dönemi var. Aşağı yukarı tüm bölümlerle ilgili her şeyi bilmek gerekiyor.”
Acil tıp uzmanları gerekli olduğu taktirde ufak cerrahi müdahalelerde bulunma yetkisine de sahip… Prof. Dr. Kalkan, bu müdahaleleri, “Vücudun kafa göğüs ve karın olmak üzere üç boşluğu var. Bu üçünü de açma yetkimiz var. Tabii göğüs cerrahının yapacağı gibi büyük bir ameliyattan ziyade akut müdahale edebileceğimiz küçük işlemler yapıyoruz. Bizim hastayı ilgili branşa stabil bir şekilde devretmemiz gerekiyor” diye açıklıyor.
Türkiye'deki eğitim araştırma hastanelerine günde ortalama 1500 civarında hasta başvuruyor. Geçtiğimiz sene Türkiye genelinde 200 milyona yakın kişinin acil servislerde muayene edildiğinin altını çizen Prof. Dr. Kalkan, hastaların hangi şikayetlerle geldiğine ilişkin şöyle bilgi veriyor:
“Günlük bin 500 hastanın 700 civarı yeşil alan hastası dediğimiz basit üst solunum yolu enfeksiyonları, anemisi olup serum taktırmak isteyenler gibi çok acil olmayan hastalar. Geriye kalan 700-800 hasta ise ayakta ve ambulansla gelen hastalar. Bunların yaklaşık 50 civarı pediatrik ya da yetişkin travmaları… Ortalama 80 civarında da kritik hastamız geliyor ki bunların genel durumu kötü oluyor.”
Acil servislerde 7 gün 24 saat aralıksız hasta bakılıyor... Bu hastaların büyük çoğunluğu aslında acil müdahaleye ihtiyaç olmayan hastalardan oluşuyor. Prof. Dr. Kalkan, bu yoğunluğun önüne geçilmesi için önemli bir konunun altını çiziyor:
“Başı ağrıdığında internette araştırıp ‘başım ağrıyor, beyin kanaması geçiriyorum’ diye acile gelen insanlar var. Bunun için ilkokuldan başlayarak sağlık okuryazarlığını öğretmemiz gerekiyor ki hangi hastalar acile gelmesi gerektiğini bilsin. Örneğin göğüs ağrısı olan biri, hangi durumda acile hızlıca gelmesi gerektiğini öğrenmeli. Acil servislerin en büyük yoğunluğunu basit gribal enfeksiyonlar oluşturuyor. Aciliyeti olmayan hastalar geliyor.”