Osmanlı Devleti, Dünya Savaşı sırasında çeşitli cephelerde dünyanın en güçlü devletlerine karşı savaştı.
Yüz binlerce evladını, memleketin dört bir yanında hatta memleketten uzak diyarlarda kaybeden Osmanlı’nın kaderi, kurulduğu coğrafyaya bağlanmıştı. O coğrafyanın kalbinde de su yolları vardı.
Doğru dürüst donanması bile olmayan Osmanlı Devleti için savaş, denizde başlayıp denizde bitti.
1- Osmanlı savaşa nasıl girdi?
Dünya, savaşa tutuşmak üzereydi. Osmanlı Devleti de bir yandan tedbir alıyor, bir yandan da ne yönde karar vereceğini belirmeye çalışıyordu. Tahta, yönetim reformu için çağrılmış olan İngilizler öne çıkmış, nüfuz sahibi durumdaydı. Almanlar ise askeri reform anlaşmasıyla Osmanlı topraklarında İngilizlere karşı durumu dengelemeyi hedefliyordu.
Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914’te Almanya ile imzaladığı gizli bir anlaşmayla savaştaki yerini seçti. Sadrazam Said Halim Paşa’nın Yeniköy’deki yalısında yapılan toplantıda, Talat Paşa, Enver Paşa ve Halil Paşa, Almanya Büyükelçisi Hans Freeiherr Von Wangenhaim ile Türk-Alman İttifak Anlaşması’nı imzaladıktan hemen sonra, 3 Ağustos’tan itibaren geçerli olmak üzere seferberlik ilan edildi. İttifak anlaşmasının ardından olaylar hızla gelişme gösterdi.
Akdeniz’de dolaşan ve İngiliz filosunun takip ettiği Alman zırhlı gemileri Goeben ve Breslau, 10 Ağustos’ta Çanakkale önlerine geldi. Enver Paşa, bu gemilerin boğazı serbestçe geçmesi için 2 gün önce izin emri yollamıştı.
Başkomutan Vekili Enver Paşa, kısa süre sonra bu zırhlıların “Yavuz” ve “Midilli” isimli Osmanlı gemileri olduğunu açıkladı. Aslında, olan biten Osmanlı’yı savaşa bir an önce çekmek için yapılan bir oyundu.
Osmanlı Devleti, savaştan önce İngiltere’ye 2 zırhlı gemi sipariş etmişti. Gelişmeler üzerine İngiltere de Sultan Osman ve Reşadiye isimli gemilere el koyduğunu açıklamıştı.
“Türkiye’nin istikbali söz konusudur”
Artık sular ısınıyordu. 27 Ekim 1914’te, içlerinde bu gemilerin de olduğu Osmanlı Donanması, Alman Amiral Souchon komutasında Karadeniz’e açıldı.
Amiral gemisi Yavuz’un direğine, “Türkiye’nin istikbali söz konusudur” anlamına gelen işaret sancakları toka edildi.
Almanların, Türkleri kendi saflarında savaşa sokmaları için aranan fırsat artık topun ucundaydı. 29 Ekim’de Goeben (Yavuz), Rus mayın gemisini batırdı. Bir kömür gemisini ele geçirdi, bir torpidobota ağar hasar verdikten sonra Sivastopol’u bombaladı.
Breslau ise Azak denizine girip petrol ve tahıl depolarını imha etti, çok sayıda nakliye gemisini batırdı. Artık, savaş başlamıştı.
Osmanlı, Almanların da büyük gayretleriyle kendisini ateşin ortasına attı.
“Karadeniz Boğazı’nın önlerinde ilk patlayan Türk topu, yalnız o eski düşmana değil, bütün bu cihan cenginde onun tarafını tutanlara karşı atılmış bir gazap narasıydı…”
1 Kasım’da Ruslar Kafkas sınırından yürümeye başlamış, İzmir’de iki Türk gemisini batıran İngilizler, Fas ve Akabe harekâtına başlamıştı.
2- Asıl hedef neresiydi?
Türkiye’ye savaş ilan eden İtilaf Devletleri, Çanakkale’de bir cephe açmayı uzun uzadıya düşündü. Boğazı geçerlerse, Rusya’nın zengin tahıl ambarlarına ulaşan yol açılacaktı. Ayrıca, Karadeniz’de mahzur kalmış olan ticaret gemileri serbest kalacak ve lojistik destek artacaktı. Daha da önemlisi, Balkan Devletleri, savaşa İtilaf Devletleri’nin yanında katılabilecekti.
Ayrıca, Rusların boğazlarda gözü olduğunu bilen İngiliz ve Fransızlar, müttefiklerinden önce İstanbul’u alıp boğazlara el koymak istiyordu. Yani, asıl ve en önemli hedef İstanbul’du.
Bunun için hazırlıklar gizlice yapıldı. Taarruz planı ayrıntılarıyla ortaya çıkarıldı.
3- Çanakkale ilk ne zaman tehdit edildi?
1914 yılı Kasım ayında İtilaf Devletleri’nin gemileri Çanakkale Boğazı’nda göründü. Düşman bombardımanı Seddülbahir Kalesi içindeki cephaneliğe isabet etti.
Cephaneliğin yanındaki sığınakta bulunan 81 er ve 5 subay, Çanakkale’nin ilk şehitleri olarak tarihe geçti. 3 Kasım’daki bu saldırı, Türklerin önlem alması -yani savunmayı güçlendirmesi- için bir uyarı oldu.
4- Denizaltı saldırıları yaşandı mı?
1914 yılı Aralık ayında bir İngiliz denizaltısı, mayın hatlarından geçerek Kepez önlerinde demirli bulunan Mesudiye zırhlısını batırdı. 10 subay ve 24 er şehit oldu. Gemiden çıkarılabilen 10 top, bölge savunması için tabyalara yerleştirildi.
Her saldırı yeni bir tedbiri beraberinde getiriyordu. Bu kez de mayın hatları arasına gerilen ağların üzerine uzun halatlar bırakılarak denizaltı pervanelerine tehdit oluşturuldu.
5- Kahraman gemi “Nusrat” ne zaman sahneye çıktı?
19 Şubat’ta, birleşik filonun ilk ciddi taarruzu gerçekleşti. İtilaf Devletleri, 62 parça gemiyle saldırdı. 440 top mermisi attıkları taarruzda, boğazın dış tabyalarını bombardıman ettilerse de önemli bir başarı elde edemeyip geri döndüler. Bu tarihten itibaren 18 Mart 1915’e kadar, saldırılar defalarca tekrarlandı. Her fırsatta, mayın tarama çalışmaları için zemin aranıyordu.
Savaşın kaderini değiştirecek faaliyet, 8 Mart sabahı gerçekleştirildi. Her taarruz sırasında, müttefik donanmanın, Erenköy Koyu’nda dönüş manevrası yaptığını fark eden komuta heyeti, bu bölgeye mayın dökmeye karar verdi. O gece Nusrat Mayın Gemisi, Yüzbaşı Hakkı Bey komutasında Nara Burnu’ndan avara etti.
Güneye doğru yol alarak sabah 07.00 sıralarında Karanlık Liman’a vardı. Toplam 26 mayın, kıyıya paralel şekilde denize bırakıldı. Suyun 4,5 metre altındaki her bir mayın diğerinden 100 metre uzakta düşman gemileri için tehlike saçıyordu. Bu 11. hat adeta boğazı kilitlemişti.
6- Osmanlı savunma düzeni nasıldı?
Boğazın çevresindeki tabyalar güçlendirilmiş, donatılmıştı. Boğazın içinde ise 11 mayın hattı vardı. Ege Denizi’nden kuzeye gidişte, sağ yanda, Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye Tabyaları bulunuyordu. Rumeli yakasında ise Ertuğrul ve Seddülbahir Tabyaları savunma için hazırdı.
2. kademede obüs topları yerleştirilmişti. İtilaf Devletleri gemilerinin özellikle Erenköy koyunda rahat hareket edememesi için vatanı savunacaklardı. 3. bölgede, genel olarak küçük toplardan oluşan bataryalar vardı. Bunların görevi, mayın hatlarını korumaktı. Biraz daha kuzeyde, büyük savaş gücüne sahip Kilitbahir ve Hamidiye Tabyaları düşmanı bekliyordu. Onların da arkasında boğazın en dar yerinde, Mecidiye, Değirmen Burnu ve Nara Tabyaları son savunma hatlarıydı.
Ayrıca, 2 muhrip, 4 torpidobot ve 1 gambot ile denizdeki faaliyetler de güven veriyordu.
Von Sanders Paşa’nın emir subayı Binbaşı Erich Prigge, o dönem durumu şöyle ifade etmişti:
“…bir tarafta 20. yüzyıl mühendisliğinin ve Avrupa tekniğinin başyapıtı olarak gövde bulan İngiliz zırhlı ve ağır toplarla donatılmış savaş gemileri, bir tarafta Türk askerlerine mermi taşıyan, iki tekerlekli, öküzlerin çektiği Truva Savaşı’nın ilkel arabası…”
Korkusuz ismi verilen bu gemiler, neyle karşılaşacaklarını daha sonra öğreneceklerdi…
7- Dünyanın en görkemli filosu Çanakkale Boğazı’na nasıl saldırdı?
18 Mart 1915’te, dünyanın en modern silahlarıyla donatılmış, dünyanın en güçlü filosu Çanakkale Boğazı önlerindeydi.
18 Mart sabahı Alman Yüzbaşı Serno pilot olarak, Deniz Kurmay Yüzbaşı Schneider ise gözetleme subayı olarak boğazın güney çıkışı üzerinde uçuyorlardı. Bir anda, pruva hattı düzeninde ilerleyen Birleşik Filo’yu gördüler.
Bozcaada açıklarında da 19 savaş gemisi saydılar. 3 kruvazör, sayısız torpido, muhrip ve nakliye gemisi de vardı. Önde Queen Elizabeth olmak üzere, Agamennon, Lord Nelson ve Inlfexible yüzüyordu. Ocean, Irressistible, Albion, Vengeance, Majastic, Canapus, Cornwalls ve Swiftsure peşlerinden geliyordu ve onların dümen suyunda 7 savaş gemisi daha… Artık dünyada eşi görülmemiş büyük deniz saldırısı başlamıştı.
“Queen Elizabeth 1913 yılında yapılmış 27.500 tonluk bir yüzer kaleydi. Çeşitli ebattaki 65 topuyla büyük bir savaş gücüydü.”
8- Savaş ne zaman başladı?
18 Mart 1915 tarihinde saat 11.00’de, ilk top atışını Triumph zırhlısı yaptı.
Önce çatal teşkil ederek hedefi iki nokta arasına alan toplar, Anadolu’da Kumkale’yi, Rumeli’de Seddülbahir’i delik deşik ediyordu. Yarım saat sonra, 10 savaş gemisi boğaza girmiş, savaş planı uyarınca yerlerini almak üzere manevra yapıyordu.
Queen Elizabeth Hamidiye Tabyası’na, Inflexible ise Mecidiye Tabyası’na ateşe başladı. Ancak, mesafe uzak olduğundan Türk topçusu karşılık veremiyordu. 1 saat içinde denizdeki her gemi, boğazın sağında ve solundaki hedeflere bomba yağdırıyordu. Mermiler her taraftan uçuyor, patlıyor, dumanlar gökyüzünü kaplıyordu.
Saat 14.00’te, Anadolu Hamidiye Tabyası, Fransızların Bouvet savaş gemisini hedef aldı. 35’lik topların birkaç isabetli atışının ardından, Bouvet geri çekilmeye çalıştı. Ancak, Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarptı. Önce yan yattı ve sonra, savaşın o büyük gürültüsü içinde bile duyulan bir çatırtının ardından 3 dakikada boğazın dibine battı.
Baş tarafı sulara gömülen ve karinasında 7 metrelik hasar olan Gaulois Zırhlısı da geri çekiliyordu. Birleşik filoda bir şaşkınlık oldu.
Saat 15.00 sularında, savaş yeniden şiddetlendi. Önce Namazgâh Kışlası harap oldu. Ardından, Hamidiye Tabyası Irresistible’ı ateş altına aldı. Sancak bordasından isabet eden top büyük hasara yol açtı. Gemi yarım saat sonra yan yatarak akıntıyla sürüklenmeye başladı. Kısa süre sonra Nusrat’ın döktüğü bir mayına çarptı ve savaş dışı kaldı. Ona yardıma giden Ocean, gemiyi yedeğine almayı başaramadı. Ancak artık Ocean da tehlikeli sulara girmişti. Saat 16.00’da Inflexible da Nusrat’ın mayınlarından nasibini aldı.
9- Birleşik donanma geri çekilmeye ne zaman karar verdi?
Saat 18.00’de Amiral de Robeck geri çekilme emri verdi. İstanbul’a doğru yola çıktıklarını zanneden gemiler, ateşlerini keserek boğazdan geri döndü. Tam o sırada Ocean da mayına çarptı. Sancak yönüne eğilmiş bir halde büyük hasara uğradı. Geri dönen filoda Bouvet, Ocean ve Irresistible, sulara gömüldüğü için yer alamadı. Yenilmez denilen armada yenilmişti. Görkemli gemilerin kimi yana kimi de baş tarafa yatmış halde yüzüyordu.
Türk tarafında, savaşın sonunda, 4 subay ve 22 er şehit olmuş, 52 er de yaralanmıştı. Bu arada 3 Alman askeri ölmüş ve 14’ü de yaralanmıştı. Dünyanın en güçlü filosu denilen armadanın üç gemisi artık boğazın dibindeydi. Inflexible, Gaulois, Agamennon ve Suffren savaş dışı kalmıştı. Yani 18 büyük gemiden 7’si kaybedilmişti.
10- “Çanakkale Geçilmez” diyen kimdi?
Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, Müttefik Donanması’nın çekilmesini Dardanos Bataryası’nda izliyordu.
O gün 4 bin merminin düştüğü Dardanos Bataryası’ndaki şehitlerden dolayı üzgün fakat düşmanın çekilişinden dolayı gururluydu. Boğazda düşman donanmasının gidişini seyrederken şunları söyledi.
“Gittiler… Geçemediler… Geçemeyecekler…”
18 Mart 1915’te, Winston Churchill’in ifadesiyle, “Türkler Çanakkale’yi zorlayan, çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısında, âdeta bir kale gibi dikilmişlerdi".
Birleşik Filo, savaş gücünün 3’te birini kaybederken, zayiatı da 800’ü geçmişti.
Türk tarihinin bu unutulmaz zaferinde, toprak tabyalarda mücadele edenler kadar, gizli obüs bataryaları ve mayınların da payı vardı.
Yenilmez denen armada yenilmiş, bir daha boğazı zorlamaktan vazgeçmişti.
Ancak şimdi, Çanakkale için başka bir savaş hazırlanıyordu. Kısa süre sonra, tarihin en kanlı cephesi yine Çanakkale’de ortaya çıkacak; 18 Mart Zaferi ile moral bulanlar, mazlum Truva’nın efsanevi kahramanları gibi yurtlarını savunacaklardı.
İşte o zaman, istilacı Batı’ya karşı savaşanlar Truva’nın İntikamını kesin olarak alacaklardı…
Haber: Cevdet Cantürk