Lise öğrencisi Çağla Tuğaltay, 5 Haziran 2000'de okuldan çıkarak Şişli'deki evine gitti. Aynı gün Tuğaltay, evinde boğazı kesilmiş halde ölü bulundu. Savcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında, bugüne kadar Çağla Tuğaltay'ın erkek arkadaşı ve ağabeyi dahil yaklaşık 65 kişinin ifadesi alındı.
Alt komşu ifadesinde, maktulün eve girince ayaklarını sert bir şekilde vurduğunu, bu seslerden Çağla Tuğaltay'ın eve girdiğini anladığını, olay günü de bu şekildeki seslerden sonra Çağla'nın tanıdığı biriyle konuşuyormuş gibi sohbet ettiğini duyduğunu söyledi.
Olay yeri inceleme ekipleri tarafından apartman girişinde bulunan kan örneği ile Adli Tıp Kurumunca maktule yapılan otopside tırnakları arasında bulunan doku örneklerinin DNA taramasında, şüphelinin erkek olduğu tespit edildi. Maktulün tırnakları içinde doku örneği bulunması ise maktulün şüpheliye direndiğini ortaya çıkardı. Apartmana girip çıkan kişiler ile olaya dair ihbar edilen kişilerin ifadeleriyle kan örnekleri alınarak dosyadaki örneklerle karşılaştırıldı ancak hiçbir uyum sağlanamadı.
Savcılık, katilin peşinde
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Faili Meçhul Suçlar Bürosu Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmanın, olayın üzerinden 20 yıl geçmesi ve failin bulunamaması nedeniyle 5 Haziran 2020'de zaman aşımından kapanması beklenirken yeni bir gelişme yaşandı.
Savcılık, geçen günlerde, cinayetin işlendiği apartmanda olay tarihinde kapıcılık yapan kişinin ifadesini aldı. Bu kişiyi Adli Tıp Kurumu'na sevk eden savcılık, bu kişinin kan örneğiyle cinayetten sonra apartmanda bulunan kan ve Çağla'nın tırnağından elde edilen doku örneğinin karşılaştırılmasını istedi.
Soruşturma savcılığı tarafından titizlikle yürütülen soruşturma 20 yılını doldursa da şüpheli görülen kişilerin ifadelerinin alınmasına ve kan ile parmak izi incelemelerine devam edildiği için Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 67. maddesi kapsamında zaman aşımının duracağı ve soruşturmanın devam edeceği öğrenildi.
Bu süreçten de bir sonuç alınamazsa soruşturmanın zaman aşımına uğrama ihtimali bulunuyor.
Bu arada, Çağla Tuğaltay dosyasındaki şüpheliye ait olduğu değerlendirilen DNA örneğinin, emniyetin DNA havuzunda olduğu, emniyete girişi yapılan DNA örnekleriyle her gün karşılaştırıldığı bildirildi.
Tuğaltay ailesi katilin bulunmasını istiyor
Tam 20 yıldır kızlarının katilinin bulunması için mücadele veren Çağla Tuğaltay'ın ailesi, dosyanın zaman aşımı nedeniyle kapatılmasından endişe ediyor.
AA muhabirine olay gününü anlatan anne Gülnur Tuğaltay, 5 Haziran 2000 sabahı kızını okula yolladığını, doktor randevusu olduğu için okuldan döndüğünde 5-10 dakika gecikebilme ihtimaline karşın kızına bilgi verdiğini söyledi.
Doktor randevusunun sarkması nedeniyle kızını aradığını ancak telefonuna yanıt verilmemesi üzerine komşusunu aradığını aktaran Tuğaltay, olay gününü şöyle anlattı:
"Komşumuzda bizim evin anahtarı vardı, 'Çağla'ya ulaşamıyorum, banyo mu yapıyor, tuvalette mi? Bir bakar mısın?' dedim. Sonra komşum bizim eve girmiş, o manzarayla karşılaşmış. Birkaç dakika sonra komşumuzu tekrar aradığımda apartmandan çığlık sesleri geliyordu. Sonunu dinlemedim zaten. Eşimle beraber hemen arabaya atladık, evin oraya geldiğimizde korkunç bir kalabalık vardı. Polisler, insanlar, apartmandakiler… Apartmana koşarak girdik. Ben yukarı çıkamadım, babası çıktı o vaziyette gördü. Evin içinde buzdolabı, gardırop, balkon dahil her yerde adamı aramış ama bulamadık, ondan sonra da hayatım karardı."
Anne Tuğaltay, evde hırsızlık şüphesi olmadığını, hiçbir yerin karıştırılmadığını hatta kızı Çağla'nın cep telefonunun dahi durduğunu belirterek, "Katil, Çağla’yı öldürmüş, mutfakta ellerini yıkamış, çıkıp gitmiş. Kapıda zorlama yok. Sayısını ben bile bilmiyorum olayla ilgili birçok kere ifade verdim. Bunun haricinde de aklımıza ne geldiyle babası, ağabeyi, ben gidip emniyetle paylaştık" dedi.
Olaydan bir süre sonra soruşturmanın eski hızıyla devam etmediğini kaydeden Tuğaltay, şöyle devam etti:
"Olay yeri inceleme ekipleri de ilk aşamada layığıyla çalışmamış. Yeterli hassasiyet gösterilmemiş. Açık noktalar vardı. Ben bunu 20 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra emniyettekilerle paylaşınca anlıyorum. Benim şüphelendiğim kimse yok ama Çağla’nın ürkek olması ve yabancılara kapıyı açmamasından dolayı, emniyet de biz de bunu yapanın tanıdık biri olduğu yönünde yoğunlaştık. Bununla ilgili de etrafımızdaki tüm insanların özellikle apartman ve çevresindekileri ifadeleriyle kanları alındı. Otopside Çağla'nın tırnakları kesilmiş, muhafaza altına alınmıştı. 2014 yılında bir DNA bulundu. 2000 yılında da DNA araştırması vardı, 14 senelik bir kayıptan bahsediyoruz. Yerde kan izi varmış, üzerine lastik ayakkabıyla basılmış, hiçbir ayakkabı incelemeye alınmamış. Çağla’nın cep telefonu vardı, belki katilin de vardı. Baz istasyonları araştırılmamış."
Dosyanın zaman aşımına uğrayacağı endişesiyle paniğe kapıldığını kaydeden Tuğaltay, şunları söyledi:
"Yapanın yanına kalmamalı. Bir çocuk 15 yaşında, hiçbir suçu günahı yokken, en güvenli olması gereken yerde evinde öldürülüyor ve katil hala bulunamıyor. Bu kimin ayıbıdır siz takdir edeceksiniz. Sürenin uzatılmasını istiyorum. Cinayetin süresi olmaz. 20 yıl önce yaptı, 5 Haziran'da süre doldu, 6 Haziran'da gitse 'Benim vicdanım rahat değil, bu işi ben yaptım.' dese ceza almayacak. Başka çocuklar ölmesin. Zaten bunu yapanın ruh sağlığı normal değil. Tüm yetkililerden yardım istiyorum. Hepsinin çocukları, torunları var. Biracık empati yapsınlar. 20 yıldır mücadele ediyorum. Allah onu bulmayı nasip etmeden ben gözlerimi kapamayayım."
Ailenin avukatı delil yetersizliğinin etkisine işaret etti
Tuğaltay ailesinin avukatı Cengiz Suyabatmaz ise olayın failinin bulanacağına dair umudunun çok az olduğunu dile getirerek, dosyadaki delil yetersizliğine vurgu yaptı.
Artık apartman dairesi önlerinden her sokağın köşe başına kadar güvenlik kamerası olduğunu kaydeden Suyabatmaz, "Bence failin bulunması için gerekenler yapıldı ama cinayetin işlendiği tarihteki teknolojik durumlar şimdiki gibi değildi. Bu olayda kamera kaydı yok, görgü şahidi yok. Bir kişi apartmana giriyor, cinayeti işliyor çıkıyor gidiyor. Ne mahallede ne apartmanda 'Şüpheli bir kişi gördüm.' diyen yok. Sadece bir kan var, aydınlatmayı yakarken failin elindeki kan bulaşmış, bir de Çağla’nın tırnaklarında doku örneği var. Bunları şüphelenilen kişilerin DNA’larıyla karşılaştırdılar ama uyuşmadı. Çok kısır bir dosya. Şüpheliye ulaşılabilecek yeterli delil yok. Polis çalışmıştır, ellerinden geleni yapmışlardır ama mevcut delillerle 20 yılda bir şey çıkmadı ortaya" ifadelerini kullandı.
Suyabatmaz, geçen yıllarda ceza kanununda bir değişiklik yapılarak, zaman aşımı süresinin 30 yıla çıkarıldığını ancak bunun kanun yürürlüğe girdikten sonraki olaylarda uygulanabileceğini belirterek, "Aslında cinayetlerde 20 yıllık zaman aşımı sınırı çok kısa bir süre. Örneğin soykırım suçlarında, olayın üzerinden 100 yıl geçse dahi zaman aşımı yok. Bence öldürme suçunda da zaman aşımı olmaması lazım. Bir insan canı çok önemli, soykırım suçları gibi cinayette de zaman aşımı sınırsız tutulmalı. Belki Çağla’nın olayında bir faydası olmayacak ama en azından bundan sonraki cinayetler için bir kanun değişilikliği yapılmalı" diye konuştu.