Osmanlı döneminde Edirne Sarayı ve kent merkezinin içme suyu ihtiyacının karşılanması için Mimar Sinan tarafından 16'ncı yüz yılda yapılan 500 yıllık 35 kilometre uzunluğundaki tarihi su kemerleri ile su yolları defineciler tarafından tahrip edildi.
Edirne'nin merkeze bağlı Küçükdöllük köyünde bulunan ve 7 kemerler olarak bilinen yapıda, kaçak kazı ile define arayanlar yapının taşlarını kırarak büyük zarar verirken, hala kullanılır durumda bulunan su yollarının da kapak taşları kırıldığı görüldü.
"Definecilerin tahribatı yoğun olarak kendisini göstermektedir"
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Engin Beksaç, Mimar Sinan tarafından yapılan su kemerlerine, defineciler tarafından kazı yapılarak yıllardır zarar verildiğini söyledi.
Tarihi kemerlerin, Osmanlı sivil mimarisinin en önemli örneklerinden biri olduğunu belirten Beksaç, "Bulunduğumuz yer Hıdırağa Köyü'nün arkasından gelen 7 göz kemeri olarak bilinen Osmanlı su kemeri. Bu kemer çok uzun bir hat boyunca yukarılardan Edirne'ye su getirmek için yapılmış bir kemer. Edirne çevresindeki Osmanlı sivil mimarisinin en önemli örneklerinden bir tanesi.
Bu kemerin, takip ettiği uzun bir hat boyunca buraya geldiğini biliyoruz. Daha yukarıdaki köylerde bunların civarında bu 7 göz kemeri ile bağlantılı olarak yapılmış değişik kemerler mevcut. Maalesef yıllar boyu bu bölgelerde unutulmuşluğun içerisinde kalmış kemerler arasında yer alıyor burası.
Yıllar boyunca da definecilerin tahribatı yoğun olarak kendisini göstermektedir. Daha önceki yıllarda bu kemer ve civarındaki diğer kemerler üzerinde yapılmış olan temizlik çalışmalarında biz de bulunduk ve bunların bazılarına öncülük ettik ama şu an görüldüğü gibi bunlar kendi kaderine terk edilmiş durumda.
Bu kemerler esasında Edirne tarihi için olduğu kadar Trakya ve Türkiye tarihi, hatta Balkanlar tarihi için de çok önemli eserler arasında yer alıyor" dedi.
"Bulabilecekleri hiçbir şey yok"
Tahrip edilen alanda definecilerin bir şey bulmasının mümkün olmadığını söyleyen Beksaç, "Aslında definecilerin burayı kazmaktaki amacı da saçma, çünkü aradıkları hiçbir şeyi burada bulmaları mümkün değil. Osmanlı mezarlıklarının, arkeolojik alanlarının tahrip edilmesi defineci hastalığı, hırsı aslında bütün değerlerimize tahribat yapmakta. Bunun dışında hiçbir şey yok, sadece zarar. Bulabilecekleri hiçbir şey yok. Maalesef cezalar yeterli değil.
Burada cezaların da dikkatle ele alınması gerekiyor. Burada hukukçular ellerinden gelen çabayı gösteriyor. Biz vatandaş olarak birlik ve bütünlükte çalışmalıyız. Herkese büyük işler düşüyo" şeklinde konuştu.
"Hepimize büyük görev düşüyor"
Prof. Dr. Beksaç, özellikle pandemi süreciyle birlikte yoğunlaşan bir defineci faaliyeti olduğuna dikkati çekerek, "Bu Türkiye'nin diğer bölgelerinde olduğu gibi Trakya'da ve Edirne'nin pek çok bölgesinde karşımıza çıkan çok acı bir olay. Bunun önlenmesi lazım. Son olarak sadece Edirne'nin kuzeyi değil, güneyinde de yoğun bir defineci faaliyeti haberi almaktayız.
Bunları bütünüyle takip etmek mümkün. Bunun önüne geçilmesi şart. Burada eğitim çabalarının arttırılması lazım. Birlik ve bütünlük içerisinde olmamız gereken en acil günlerden birinde bile bu çabalar ulusal ve insani değerlerimize ağır bir tahribat olarak karşımıza çıkıyor. Sadece Osmanlı değil, Osmanlı öncesine de ait olan pek çok arkeolojik alan şu anda ağır bir tahribat altında.
Bu işleri yapanlar sıradan insanlar değil. Daha örgütlü gruplarla karşı karşıya olduğumuz kanısındayım. Ama bunu yapabilmek için de gerçekten hepimize büyük görev düşüyor. Sadece emniyet teşkilatı, jandarma veya hudut taburuna değil, hepimize vatandaş olarak görevler düşmekte. Birlik ve bütünlük içerisinde bunu başarabilirsek gerçekten ulusal ve tarihi değerlerimizi koruma fırsatı bulacağız" diye konuştu.