Ambulans şoförlüğü yaparken bir arkadaşının tavsiyesi üzerine 1952 yılında İstanbul'da basılan "Son Posta" gazetesinin Eskişehir temsilciliğini üstlenen Rıdvan Uysal, o günden bu yana fotoğraf makinesini elinden bırakmadı.
Gazetecilikte 70. yılına giren Uysal, halen Sabah gazetesinin Eskişehir temsilciliğini yürütüyor. Bugüne kadar birçok gazeteci yetiştiren Rıdvan Uysal, meslekteki dijital dönüşüme de tanıklık ediyor.
4 çocuk ve 4 torun sahibi Uysal, yaşının ilerlemesine rağmen görevine devam ettiğini ve haber yapmadığı gece, gözüne uykunun girmediğini söyledi.
Uysal, haber için sürekli araştırma yaptığını anlattı: "Gazetecilik mesleği yüreğine işlediğinde bir daha bırakamıyorsun. Gazetecilik mezara kadar giden bir meslek. Çok güzel bir meslek. Son Posta gazetesiyle başlayan gazetecilik serüvenim Sabah gazetesiyle devam ediyor. Eskişehir'in yerel gazetelerinden İstikbal'de de çalıştım."
"Türkiye'de 20 gazeteci yetiştirdim"
Uysal, dünyanın modernleştiğinin altını çizerek, her türlü mesleğin dijitalleştiğine değindi.
Fotoğraf makinesinin yerine bazen cep telefonunu kullandığını vurgulayan Uysal, şöyle konuştu:
"Eskiden kentte olan bir olayın fotoğrafını çekip, bastırarak zarfın içine koyup, otobüsle ya da trenle İstanbul'daki gazete merkezine gönderirdik. Şu anda istediğin haberi ve fotoğrafı anından gazetene iletebiliyorsun. Teknoloji aldı başını gitti. Bugüne kadar birçok çırak yetiştirdim. Türkiye genelinde yetiştirdiğim yaklaşık 20 gazeteci var. Mesleğe yeni başlayacakların çok iyi düşünmesi gerekiyor. İyi bir meslek kuruluşunda iyi bir ücret alacaksa gazetecilik yapsınlar.”
Bu meslekte aç kaldığı günlerinde olduğunu söyleyen Uysal, yaşına rağmen gazeteciliği bırakamadığını ve gücünün yettiği kuvvetçe bu mesleği yapmaya devam edeceğini vurguladı.
“Devrim'i ilk defa biz görüntüledik”
Uysal, "Türkiye'nin ilk yerli otomobili" Devrim'in yapımı gibi birçok ilke tanıklık ettiğine değindi.
Uysal, Eskişehir'de Devrim'in yapımına başlandığında haber yapıp Tercüman gazetesine gönderdiği ve Devrim'in ilk fotoğrafını çeken gazetecilerden olduğunu anlattı:
"Gizlilik nedeniyle Devrim'in fotoğrafını çekmemize izin vermiyorlardı. Daha sonra fabrikanın arkasında işçilerin girip çıktığı bir kapı aklıma geldi. Gidip, oradan içeriye girdim. Cer Atölyesindeki müthiş bir faaliyet vardı. Devrim'in kapıları, tabanları, motoru, kalıpları... Hepsini yapmışlar. O çalışmayı görünce ben hemen şak şak şak çekmeye başladım. Kimse de bana 'neden çekiyorsun' demedi. 15-20 kare fotoğraf çektim. Filmi geriye sarıp, çorabımın içine koydum. İkinci filmi makineye taktığım sırada fabrika müdürü beni gördü. 'Ne arıyorsun burada' deyince bir şey söyleyemedim. Makinemi elimden aldılar. Daha sonra makinemi alıp, kapağı açtıktan sonra ikinci taktığım filmi çıkartıp onlara verdim. Gazetem de benden Devrim fotoğrafı bekliyor. Fabrikadan çıkar çıkmaz taksiye atlayıp, İstanbul'a gittim. Ertesi gün, Tercüman gazetesi manşetten 'Devrim'i ilk defa biz görüntüledik' başlığıyla çıktı. Korkudan 3 gün Eskişehir'e gelemedim. Ortalık birbirine girdi ama ben orada gazetecilik yaptım."