Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Türkiye'nin AB'ye mahkum olmadığını belirterek, "Türkiye AB'ye tam üye olsa devletimizin çıkarları ve milletimizin geleceği açısından son derece iyi bir zemin yakalamış oluruz. Onun dışında Türkiye AB'ye üye olmazsa ne olur, ilişkiler koparsa ne olur? Ben bunu arzu etmem, bakanlığımın varlık sebebi bu ama dünyanın sonu değildir." dedi.
Çelik, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, AB Bakanlığının 2017 yılı bütçesinin görüşmelerinde milletvekillerinin eleştiri ve sorularını yanıtladı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin AB Bakanı ve Başmüzakerecisi olarak müzakerelerde hakkaniyet talep ettiğini anlatan Çelik, "Onlar diyor ki 'Siz ayrıcalık istiyorsunuz.' Kaç kere söyledim; tenzilat istemiyoruz ama zam da istemiyoruz." ifadelerini kullandı.
Bakan Çelik, AB Komisyonunun hazırladığı son İlerleme Raporuna da değindi. Raporda, 33 fasılda uyum seviyesinin iyi olduğunun ifade edildiğini dile getiren Çelik, bu fasılların niye açılmadığını sordu.
AB'nin günahlarını saymalarının, kendilerinin otomatikman her şeyi doğru yaptığı anlamına gelmediğine işaret eden Çelik, "Hiçbir arkadaşımız da bizim hükümetimizin yaptığı işleri AB'nin raporları üzerinden değerlendirmesin." değerlendirmesinde bulundu.
"Dünyadan kopulması söz konusu değil"
Raporda, "Güneydoğu'da savaş koşulları var." gibi mantıksız ve ağır ifadeler olduğunu anımsatan Çelik, bunu reddettiklerini, bu ifadelerin doğru olmadığını söylediklerini bildirerek, "Çöpe atıyoruz." demediklerini kaydetti.
Evrensel insanlık değerlerinden kopulmaması gerektiğine dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunların insan hakları ve hukuk devletine istismar etmesine bakıp da hukuk devleti ve insan hakları konusunu kendimizi bir hasım haline getirirsek bu Türkiye'ye yapacağımız en büyük kötülük olur. Biz, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti kavramlarına hasım değiliz, hısımız. Biz Avrupa'nın içerisinde kesinlikle bir misafir gibi konuşmayacağız. Tüm bu kavramlar konusunda daha ileriye gidelim, nasıl olur, buna bakacağız. Avrupa düzeni bu şekilde aşırı sağa teslim olursa Avrupa'daki Türk varlığı, Müslüman varlığı bu çetelerin hedefi haline gelecektir, Balkanlar'da yepyeni savaşlar çıkacaktır."
Dünyadan kopuk bir milliliğin olamayacağını, dünyanın içinde olacağını söyleyen Çelik, "Dünyadan kopulması gibi bir şey söz konusu değil ama dünyadan gelen her şeye teslim olarak da herhangi bir siyaset yürütmek mümkün değil." ifadelerini aktardı.
"Türkiye toplama kampı değildir"
Bakan Çelik, "Keşke parlamentodaki gruplar, tek tek bu eleştirilerden ve içerikten ayrı olarak, AP'ye, Türk parlamentosu adına 'Müzakereleri kesme kararın yanlıştır, dondurma kararın yanlıştır' deseler. 'Ne konuşacaksak müzakere çerçevesinde konuş' deseler. O zaman ellerinden bu istismarı alırız. Gelin bu mesajı verelim gruplar olarak AP'ye." çağrısında bulundu.
AP kararının basiretsiz olduğuyla ilgili büyük bir uzlaşma bulunduğuna dikkati çeken Çelik, "Bu büyük bir vizyonsuzluktur ve yok hükmündedir. Yok hükmünde olmalıdır, AB tarihi için de yok hükmünde olmalıdır." dedi.
Çelik, "Türkiye toplama kampı değildir, Türkiye sizin boks torbanız değildir. Türkiye sizin savaş partneriniz değildir. Paylaştığımız ortak değerler adına bu mükellefiyetleri paylaşıyoruz. Eğer bu mükellefiyetleri paylaşmayacaksak o zaman bu değerleri paylaşmanın bir şeyi yok." değerlendirmesini yaptı.
"Neyi tartışacağımıza bile karar vermek istiyorlar"
İspanya'da 259 belediyede 450'ye yakın kişi hakkında "terör örgütüne üyelik ve destekten dolayı" soruşturma yürütüldüğünü, tutuklananlar olduğu bilgisini paylaşan Çelik, Türkiye'de idam cezasının geri getirilmesi tartışmaları konusunda şöyle konuştu:
"Şu anda tartışmayı kim yürütüyor Avrupa'da? Macaristan Başbakanı Orban yürütüyor. Bir kişinin katili karşısında halkın gösterdiği karara, 'İdamı getirebiliriz' dedi. Kimsenin ağzından çıkıyor mu, 'AB üyeliğinden atalım' diye? Neyi tartışacağımıza bile karar vermek istiyorlar. Vatandaş, 15 Temmuz darbe saldırısı karşısında kendisini yalnız bulmuş, dünya karşısında yalnız hissetmiş, kimse dayanışma göstermemiş böyle bir tepki ortaya koyuyor. Macaristan'da da aynı şey tartışılıyor. İfade hürriyeti ve diğer konularda tabii ki çalışalım. Siyaset ile terörün sınırı nedir, terörü desteklemek ile ifade hürriyeti ve basın hürriyetinin sınırı nedir, bu konuda bir olgunlaşmaya ihtiyacımız olduğu açıktır."
"Türkiye bir karar versin diyorlar"
AB'nin bir neoliberalizm krizi yaşadığını söyleyen Çelik, "Bunu yönetemedikleri zaman burada oluşan demokrasi açığını Türkiye gibi ülkeler üzerinden kapatmaya çalışıyorlar." açıklamasında bulundu.
Türkiye'nin Batı-Doğu dilemması içinde sıkışacak bir ülke olmadığını vurgulayan Çelik, AB Bakanlığının AK Parti hükümetleri döneminde kurulduğunu ve AB projesine verilen önem çerçevesinde faaliyetlerini sürdürdüğünü belirtti.
Bakan Çelik, AB'de değerler krizi yaşandığına işaret ederek, "Her olayda başka bir standart üretiliyor. Halbuki AB'nin özelliği, bu standartların genel geçer kurallar haline getirilmesidir." diye konuştu.
AB'nin, halklarının taleplerini yansıtmakta yetersiz kaldığını dile getiren Çelik, "Emin olun, bu yetersizlikler olmasaydı Türkiye'ye yöneltilen eleştirilerin dozu yükselebilirdi, başka şeyler olabilirdi ama kimsenin aklına 'Müzakereleri keselim' gibi mantıksız bir laf gelmezdi." değerlendirmesini yaptı.
"Türkiye'ye özel bir şey yapın diye hiçbir ayrıcalık istemedik"
Uzlaşma kültürünün oluşması için mekanizmalar üretilmesi gerektiğini bildiren Çelik, "Onlar bazen sorarlar hatta bazı küçük ülkeler, 'Siz bu kadar büyük bir stratejik ülkesiniz, bu kadar büyük bir stratejik ülke, niçin girmek istiyorsunuz?' Biz hiçbir zaman 'Büyük bir stratejik ülkeyiz' diyerek, herhangi bir fasılla, kriterle ilgili Türkiye'ye özel bir şey yapın diye hiçbir ayrıcalık istemedik. Şu anda müzakerelerin fiilen durması tamamen AB tarafından kaynaklanıyor." ifadelerini kullandı.
Türkiye-AB katılım müzakereleri sürecinde pozitif ajanda oluşturulmasının önemine değinen Çelik, "Açıkça çağrı yapıyorum; gelin diyorum, Türkiye-AB zirvesi düzenleyelim. Onlara da söyledim en son Brüksel'e gittiğimde ve bundan sonra nasıl ilerleyeceğiz, bir karar verelim. Hep şunu söylüyorlar; Türkiye bir karar versin diyorlar. Türkiye karar versin dediklerinde, tek taraflı irade olmaz. Karşı tarafta irade yok." dedi.
Çelik, Türkiye ile AB arasında özellikle AB'nin çıkarlarını doğrudan ilgilendiren ekonomi ve enerji diyaloğu gibi konuların kendi ritmi içinde ilerlediğini dile getirdi.
Siyasi ve demokrasiyle ilgili meseleler geldiğinde bu ritmi çalıştırmakta zorlanan bir zihniyet olduğuna işaret eden Çelik, şunları anlattı:
"Türkiye, kendi ekonomisini ve milli çıkarlarını düşünerek hareket edecek ama AB'nin olumsuz tavırlarına karşı ortak akıl üretebilirsek Meclis'te, ben bundan memnuniyet ve gurur duyarım. Hatta arkadaşlarımın konuşmalarını da dinledim, diyorlar ki 'Bir B planı olsun, başka bir şey olsun.' Bunun üretilmesi gözüyle de bakıyorum, 'Nasıl yapabiliriz, ne yapabiliriz' diye. Çünkü AB Bakanlığı hepimizin geleceğini ilgilendiren bir işe imza atıyor."
"Devletin bütün damarlarına girmişler"
Çelik, anayasa ve başkanlık sistemiyle ilgili tartışmalarda hangi sistemde denetleme mekanizmalarının ve hukuk devletinin en iyi şekilde getirildiğinin göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi.
Darbe girişiminin ardından yürütülen soruşturma sürecine de değinen Çelik, "Belki de tablo şu an bizim gördüğümüzden daha vahim düzeyde. Yani bambaşka bir şeye dönüşmüş durumda. Devletin bütün damarlarına girmişler." dedi.
AB içinde Türkiye'yi çok iyi anlayan, son derece demokrat kimlikli insanların da olduğunu belirten Çelik, "Türkiye'ye karşı yürütülen siyasetin arkasında bu aşırıcı sağcı ve ırkçı etkinin olduğunu ve bunu nasıl yönetebilecekleri konusunda ciddi bir kaygı içerisinde olduklarını onlar da ifade ediyorlar." diye konuştu.
"Bakanlığımın varlık sebebi ama dünyanın sonu değil"
Çelik, şöyle devam etti:
"Tabii ki AB'ye mahkum değiliz ama Türkiye AB'ye tam üye olsa devletimizin çıkarları ve milletimizin geleceği açısından son derece iyi bir zemin yakalamış oluruz. Onun dışında Türkiye AB'ye üye olmazsa ne olur, ilişkiler koparsa ne olur? Ben bunu arzu etmem, bakanlığımın varlık sebebi bu ama dünyanın sonu değildir. Türkiye bugüne kadar AB üyesi olmadan geldi. Demokrasisini, ekonomisini büyütebileceğini gösterdi. Keşke olsa, keşke böyle bir vizyon üretilse ve Türkiye bugün AB'nin üyesi olarak bu meseleler üzerinde Avrupa'nın geleceği üzerinde katkılarını ortaya koyabilse.
Türkiye onurlu, egemen bir devlet olarak değerler Avrupa'sının tam üyesi olmak istiyor ama Sarkozy'nin kafasındaki Avrupa'nın, Cameron'ın bahsettiği Avrupa'nın ya da bugün Türkiye'ye karşı ırkçı yaklaşımlar üreten Avrupa'nın üyesi olacak olsak bile, bizi oranın bir parçası yapacak olsalar bile, ben Türkiye'nin AB Bakanı olarak çıkarım, 'Türkiye'nin böyle bir AB'de yeri yok' derim. AB değerleri, siyasi değerler bakımından adalet, insan hakları, hukuk devleti bakımından yetkin bir Avrupa'nın parçası olmak istiyoruz."
Olağanüstü hal konusunda AB'de de standart bir düzenleme olmadığını belirten Çelik, tutuklu akademisyen ve gazeteciler konusunda da her bir dosyanın farklı değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğünü aktardı.En çok kriz zamanlarında umutlu olunması gerektiğini anlatan Çelik, konuşmasını şair Nazım Hikmet'in, "Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm / Bizim de üstümüze güneş doğacak gülüm / Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm / Unutma ki umuda kurşun işlemez gülüm." dizeleriyle bitirdi. AA