17 Ağustos 1999'da saat 03.02'de 7,4 büyüklüğünde meydana gelen ve 45 saniye süren Marmara Depremi, binlerce kişinin hayatını kaybetmesine, yaralanmasına neden oldu.
Acıyı yaşayanlardan biri de 22 yaşındaki 19 Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi son sınıf öğrencisi İhsan Kaya. Şeker Mahallesi'nde oturdukları belediye lojmanlarında henüz 17 aylıkken ailesiyle enkaz altında kalan Kaya, 3 ağbeyi ile enkazdan kurtuldu ancak anne ve babasını kaybetti.
Sadece fotoğraflardan tanıdığı anne ve babasını hiç görememenin hüznünü yaşayan Kaya, fırsat buldukça büyük özlem duyduğu ebeveynlerinin köydeki mezarına giderek dua ediyor.
"Anne ve baba" olarak gördüğü teyzesi Güzide ve eniştesi Rıdvan Yücel'in desteğiyle büyüyen ve üniversiteyi kazanan Kaya, acıların ve hataların tekrar yaşanmaması adına farkındalık oluşturmak için deprem belgeseli çekmeye başladı.
"Başka çocuklar bu şekilde büyümesin"
İhsan Kaya, depremle ilgili hiçbir şey hatırlamadığını, sadece aklına insan eliyle yapılan binaların yıkımından kaynaklanan acıların geldiğini söyledi.
Belgeselle acıları tekrar hatırlatıp insanları üzmeyi amaçlamadığını belirten Kaya, "Amacım; yapılan hataları, yanlışları tekrar ortaya çıkarıp bunlardan ders alınıp, tekrar aynı hataların yapılmamasını sağlamak ve 17 Ağustos'ta yaşadığımız acıları tekrar yaşamamak. Yetim ve öksüz büyüdüm. Depremde annemi ve babamı kaybettim. Başka çocuklar da bu şekilde büyümesin, bu acıları tatmasın diye bir farkındalık oluşturmak için bu belgeseli çektim. Amacım farkındalık ve bilinç oluşturmak" dedi.
"Birbirimize sarıldık ve bugünlere geldik"
Kaya, belgeseli 45 saniyelik bir deprem olduğu için 45 dakikada 45 kişiyle görüşerek yaptığını aktararak, farklı kültür ve meslek gruplarından insanları dinlerken o anları yaşamış gibi hissettiğini dile getirdi.
Deprem sırasında 17 aylık olduğu için depreme ait bir anısının olmadığını, kendisini teyzesi ve eniştesinin büyüttüğünü anlatan Kaya, "Küçüklüğümden beri onları annem ve babam olarak biliyorum. Zaten anne ve baba olarak hitap ediyordum onlara. 2012'de eniştem vefat edince teyzem bana hem anne hem baba hem de teyzelik yapmaya başladı. Birbirimize sarıldık ve bugünlere geldik" ifadelerini kullandı.
"Hayatta olsalardı sanırım ilk önce sarılırdım, ellerini öperdim"
Anne ve babasının yokluğunu hiç yaşatmadıkları için teyzesi ve eniştesine teşekkür eden Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çünkü ben 'baba' dediğim insanın sırtında hep oyun oynayan, orada büyüyen bir insanım. Hep şu aklımda var; 'Acaba olsalardı nasıl olurdu, şu an ne yapıyor olurdum ya da nasıl bir aile olurduk?' Sadece bunları merak ediyorum. Bunlar da cevapları olmayan sorular. Anne ve babamın yokluğunu sağ olsunlar bana hiç hissettirmediler. Bazen 'Neden?' diye soruyor insan. 'Başka bir şekilde olabilirdi.' diyor. İnsanın yaptığı bir şey yüzünden bina yıkıldı, annem ve babam öldü ama biz başka yerde otursaydık belki bunlar yaşanmazdı."
Kaya, anne ve babasını fotoğraflardan tanıdığını dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Başka bir şekilde hiç hafızamda yok, düşündüğümde gözümün önüne bir şey gelmiyor. Hayatta olsalardı sanırım ilk önce sarılırdım, ellerini öperdim. Sonra da babama, 'Ben klarnet çalıyorum.' derdim. Hiç görmediğim bir şeye özlem duyuyorum ben. Bu saçma gelebilir ama insan hiç tanımadığı, görmediği, kokusunu bilmediği, dünya gözüyle görmediği bir insana da özlem duyabiliyormuş."