Birinci Dünya Savaşı’nı yenik tamamlayan Osmanlı Devleti için Mondros Ateşkes Antlaşması yeni bir girdap başlatmıştı. Tarih 13 Kasım 1918... İtilaf Devletleri, başkent İstanbul’u işgal etti. Tarihin ilginç bir rastlantısı olarak aynı gün işgal altındaki İstanbul'a Türk ulusunun kaderini çizen isim de ayak bastı. Adana'daki Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mustafa Kemal Paşa trenle İstanbul'a gelmişti. Haydarpaşa'dan Galata'ya hareket etmek için Fransız işgal kuvvetlerine ait Kartal istimbotuna bindi. Ancak o sırada İtilaf Devletleri'nin 55 parçalık büyük filosu, Boğaziçi'ni geçerek demir atıyordu. Mustafa Kemal Paşa, işgalci düşman savaş gemilerini görünce tepkisini tarihe geçen şu sözlerle dile getirdi:
“Geldikleri gibi giderler!”
Samsun rotası İstanbul'da çizildi
Mustafa Kemal Paşa yaklaşık 6 ay İstanbul Şişli'de kiraladığı evde kaldı. Dönemin idealist subayları ve aydınları ile görüştü, İstiklal Harbi’nin stratejisini oluşturdu. Aklında Anadolu'ya gitmek vardı...
Karadeniz'den Orta Anadolu'ya açılan liman kapısı Samsun, işgal kuvvetleri için de büyük öneme sahipti. Devlet kurmak isteyen bazı eski Osmanlı vatandaşları silahlanarak, dış güçlerin de desteği ile eylemlere koyulmuşlardı. Planlardan biri, Samsun’dan Hopa’ya kadar olan Doğu Karadeniz’de bir Pontus Devleti kurmaktı. İngilizler de 9 Mart 1919'da, Samsun'a askeri birlik çıkarmıştı. Osmanlı hükümeti duruma müdahale edebilmek, kamu düzenini yeniden sağlayabilmek için bir arayış içerisine girdi. Bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesi gündeme geldi. Tuğgeneral Mustafa Kemal bu görev için en uygun isimdi. Anadolu’yu ayağa kaldırmak için gereken fırsat doğmuştu. Mustafa Kemal Paşa, 9'uncu Ordu Müfettişi olarak Samsun'a gidiyordu.
Samsun'a yolculuk 16 Mayıs Cuma günü başlayacaktı. Bahriye Nazırı Rauf Orbay yolculuk öncesinde aldığı istihbaratı Mustafa Kemal Paşa ile paylaştı. Buna göre vapurun hareketine izin verilmeyecek ya da vapur Karadeniz'de batırılacaktı. Mustafa Kemal Rauf Orbay'a şu sözlerle yanıt verdi:
"Gidersem tutuklayacaklar ya da batıracaklar, gitmezsem ne olacak? Yine tutuklayacaklar. Fakat yurt ve ulus ne olacak? Ben gideceğim."
Ve Bandırma Vapuru 9'uncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa ile 18 arkadaşıyla birlikte Galata rıhtımından yola çıktı. Önlerinde uzun, zor ama bir milletin bağımsızlığına giden yol vardı...
Tabib Yüzbaşı Behçet Adil Feyzioğlu yolculuğu yıllar sonra şu sözlerle anlatır: "Galata rıhtımında artık bekliyorduk, Mustafa Kemal Paşa geldi, arabasından indi. Arkasından Fethi Okyar geldi, onun arkasından Rauf Orbay geldi. Ayakta epeyce, bir yarım saat kadar konuştular. Mustafa Kemal Paşa bir motorlu sandala bindi. Epeyce uzakta rıhtımdan uzakta demirlemiş olan Bandırma Vapuru’na hareket etti. Arkasından biz de bir sandal ile vapura hareket ettik, vapura çıktık. Artık karayla irtibatımız kesilmişti. Vapurumuz hareket etti. Fakat bütün içimizde bir acı vardı, sızı vardı, o da üç gün önce haberini aldığımız İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali idi. Biz bu acıyı kalbimizde taşıyorduk. Vapurumuz hareket etti."
Bir ulusun bağımsızlık mücadelesinin fitilini ateşleyen yolculuk
İstanbul Boğazı ve Karadeniz, İngilizlerin kontrolü altındadır. Kız Kulesi açıklarında vapur, işgal kuvvetleri tarafından kontrol amacıyla durdurulur. Askerler gemiyi ararken Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına döner ve şu sözleri söyler:
"Bu adamlar yalnız demire, çeliğe ve silah gücüne dayanırlar. Maddeden başka bir şey bilmezler. Bağımsızlık ve özgürlük uğrunda savaşa kararlı bir ulusun kudret ve gücünü anlamaktan acizdirler. Biz silah ve cephane değil, ülkü, inanç dolu kafa götürüyoruz."
Gemide silah ve cephane olmadığı için Bandırma Vapuru’nun yolculuğu devam eder. Mustafa Kemal Paşa geminin arka güvertesindeki kamarada seyahat eder, odasından nadiren çıkar.
Bandırma Vapuru Karadeniz'e çıktıktan sonra fırtınaya yakalanır. 17 Mayıs’ta İnebolu'ya, 18 Mayıs'ta da Sinop Limanı'na ulaşır. Mustafa Kemal Paşa, Sinop'tan Samsun'a karadan gitme yollarının araştırılmasını ister. Yolculuğu tehlikeye düşüren sadece Karadeniz'in hırçın dalgaları değil, olası bir saldırıdır da... Ancak yolların bozuk oluşu ve Rum çetelerin saldırıları nedeniyle güvenli bir kara yolculuğu mümkün değildir. Sinop Limanı’ndan demir aldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa rotanın değişmesini ister ve Bandırma Vapuru hep karaya olabildiğince yakın seyreder. Çünkü İngiliz savaş gemilerince görüldüğü anda batırılacaktır. Tehlike halinde gemi karaya oturtulacak ve Samsun’a yolculuk karadan devam edecektir.
Bandırma Vapuru, Karadeniz'in hırçın dalgaları ile mücadele ederek 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun Limanı'na demir attı...Mustafa Kemal Atatürk, 9'uncu Ordu Müfettişi sıfatıyla İstanbul'da bindiği Bandırma Vapuru’ndan 102 yıl önce Samsun'da indiğinde, hayatta kalma savaşı veren bir milletin kaderini nasıl değiştireceğini kimse bilmiyordu. Samsun caddeleri hıncahınç doluydu... Milli Mücadele başlamıştı.
Dönemin İngiltere Başbakanı Lloyd George, dünyanın en güçlü silahlarıyla geldiği Anadolu'dan yenik çıktığında Atatürk ile ilgili şöyle demişti:
"İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki bu kez Anadolu'dan çıktı. Hem de bize karşı.. Elden ne gelebilirdi?"
Tarihin akışını değiştiren vapurdaki kahramanlar
Geminin en önemli yolcusu 9'uncu Ordu Müfettişi Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşa’ydı… Yanındaki 18 silah arkadaşıyla beraber Türk ulusunun kurtuluş mücadelesi için ilk kıvılcımı çaktılar.
Atatürk’ten sonra en kıdemli subay, 3'üncü Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bey'di. İlerleyen yıllarda hem asker hem politikacı olarak görevler yaptı. Manastırlı Albay Kazım Bey Kurmay Başkanı’ydı, Müfettişlik Sağlık Başkanı ise Doktor Albay İbrahim Tali Bey’di. Kurmay Başkan Yardımcısı Mehmet Arif Bey, İstihbarat Müdürü Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey de Bandırma Vapuru’ndaydı…
Bandırma Vapuru yolcuları arasında daha sonra ülke yönetiminde görev alacak isimler de vardı. Onlardan biri de Eski başbakanlardan Doktor Binbaşı Refik Bey’di… İlerleyen yıllarda milletvekilliği yapan Topçu Binbaşı Kemal Bey, Piyade Yüzbaşı Cevat Abbas, Yüzbaşı Ali Şevket, Yüzbaşı Mustafa Vasfi, Teğmen Muzaffer de gemideydi.
Gemide Atatürk ve Karargahı 22, er ve erbaşlar 25, müşavir ve katipler 8, gemi personeli 21 olmak üzere toplam 76 kişi vardı.
Bandırma Vapuru’nun hikayesi
Gemi 1878 yılında İskoçya'da, 279 grostonluk yolcu ve yük vapuru olarak inşa edildi. Geminin ilk sahibi Dussey and Robinson şirketi gemiyi Torocaderto adıyla 5 yıl çalıştırdı.
Gemi 1883 yılında Yunanistan'daki bir firmaya satılarak Kymi adını aldı. Geminin Londra'daki kaydı da Pire Limanı’na alındı.
1894 yılında Pire Limanı’ndaki kayıt o zamanki Deniz Yolları İşletmesi anlamına gelen İdare-i Mahsusa'ya nakledildi ve Türk bayrağı çekilerek, adı Panderma olarak değiştirildi. Marmara Denizi kıyılarında, Tekirdağ, Mürefte, Şarköy, Karabiga, Erdek arasında yük ve yolcu seferleri yaptı.
28 Ekim 1910 yılında geminin adı artık Bandırma olmuştu ve posta vapuru olarak hizmet vermeye başladı.
28 Mayıs 1915'te İngiliz denizaltısı E-11 tarafından Silivri açıklarında torpidoyla vurularak battı. Vapur Haliç'te tamir edildi.
19 Mayıs 1919 Milli Mücadele yolculuğundan sonra da posta hizmetlerine devam etti. Gemi 1924 yılında hizmet dışı bırakıldı. Bir yıl sonra, 1925'te parçalanarak satıldı.
Bandırma Vapuru 47,7 metre uzunluğa, 6,83 metre genişliğe ve 4,27 metre yüksekliğe sahipti. 50 beygir gücündeki gemi, saatte en fazla 9 mil hız yapabiliyordu.