Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlarından Prof. Gülnur Aybet, Birleşmiş Milletler 73. Genel Kurulu, dünyada geniş yankı uyandıran Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Genel Kurul'daki konuşması, dünyanın Türkiye'nin İdlib planına verdiği destek ve Türk Amerikan ilişkilerinin geleceği konularında TRT Haber'e değerlendirmelerde bulundu.
TRT muhabiri Tuna Şanlı'nın sorularını cevaplayan Aybet şunları kaydetti;
"Suriye, İdlib mutabakatı, serbest piyasa öne çıkan konulardı"
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ön plana çıkan iki konu vardı birisi Suriye ve en son varılan İdlib mutabakatı, bunun Cenevre sürecindeki bir anayasa komitesine bağlanması ve orada bir an önce bu komitenin belirlenerek çalışmaya başlaması ki bunu Cumhurbaşkanımız da çok arzu ediyor. Bir de serbest piyasa ve birbirine bağlı küresel ekonomiye karşıt ve daha içe dönük korumacı politikalara karşı bir ortak akıl ve fikir birliği ortaya çıktı.
"ABD'ye karşı ortak akıl birliğine Türkiye öncülük ediyor"
Burada da Türkiye'nin nerede durduğu çok belli. Türkiye hiçbir zaman serbest piyasa ekonomisi prensiplerinden vazgeçen bir ülke değil ve her zaman şeffaf bir yatırım ortamını destekliyor. Bu da tabiki şu anki Beyaz Saray yönetiminin dünya ekonomisi üzerinde aldığı tavırın tam karşısında duran bir tavır. Türkiye Kudüs'ten serbest piyasa ekonomisine kadar değişik konularda şimdiki Amerikan yönetimine karşı duran bir küresel akıl ve fikir birliğinin içerisinde olan bir ülke. Aslında buna bir yerde liderlik yapan ülke olarak ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanımızın her zaman vurguladığı küresel adalet teması insani yardımda Türkiye'nin hali hazırda bir numaralı ülke olması da bunlarda sayın Cumhurbaşkanımızın BM Genel Kurulu'ndaki hitabında vurgulandı.
"Çok sayıda ikili görüşme gerçekleştirildi"
BM Genel Kurulu sürecinde ikili görüşmelerde Suriye konusu ağırlıklı olarak konuşuldu. Burada Fransa daha gerçekçi bir yaklaşım içine bulundu. Suriye'ye karşı hem Türkiye'nin bölgesel liderlik konumunu hem de İdlib mutabakatındaki başarısını desteklendiği ifade edildi. Ayrıca Cenevre'de bir sonuca varılması için bir anayasa komitesi kurulması, artık Suriye halkının kendilerine ait bir seçime gidebilmesi için bu anayasa çalışmalarında hiç değilse başlaması gerektiği vurgulandı. Burada Türkiye ile nasıl işbirliği yapılabilinir bunlar konuşuldu. İngiltere ile de Suriye konusu ele alındı. Fakat İngiltere ile olan ikili ilişkilerde daha çok Brexit sonrası İngiltere - Türkiye arasındaki ticari ilişkiler, teknoloji, inovasyon bu gibi konulardaki işbirliği daha çok vurgulandı.
"İdlib mutabakatı Cenevre sürecine büyük destek sağladı"
Türkiye'nin girişimi ile Rusya ile birlikte varılan İdlib mutabakatı gerçekten son derece önemli ve somut sonuçlar verdi. Bunu bütün devletler takdir ettiler Amerikan yönetimi de dahil olmak üzere. Eğer İdlib'de böyle bir trajedi yaşansaydı bir anayasanın oturulup yazılması ve Suriye'nin tekrar savaşın bitiminden sonra bir savaş sonrası yapılanmaya girmesi de daha zor olacaktı. Biz İdlib'de yapılan mutabakatın aslında bir şekilde orta ve uzun vadede Cenevre sürecine de çok büyük bir destek sağladığını bu aşamada düşünüyoruz.
"Amerikalılar başından beri Astana sürecine mesafeli durdu"
Amerikalıların sadece yönetimin değil düşünce kuruluşlarının da genelde Astana sürecine karşı daha uzak duran bir yaklaşımları oldu. Cenevre sürecine de çok ciddi bir katkıları olmadığından dolayı hiç değilse bazı sonuçlar alabilen bir sürece bu kadar da karşı çıkıp uzak durmalarına anlam veremedim. Rusya'nın rejime destek vererek rejimin yaptığı insani suçlar diyelim. Bunların gittikçe uluslararası devletlerden gelen baskıdan aslında Rusya rahatsız. Bu aynı yöntemi İdlib'de uygulamak Rusya'nın da işine gelmezdi diye düşünüyorum. Çünkü bu daha fazla radikalleşmeye ve sonuca varılamamaya doğru giden bir yol olabilirdi. Bu da Rusya'nın çıkarlarını daha çok tehdit eden bir tablonun ortaya çıkmasına sebep olabilirdi. Bu yüzden kendi güvenlik teminatı ve çıkarları güvenceye alındıkça Rusya tabiki bu tip çözümlere sadık kalacaktır. Burada aslında işe çok pragmatik bakmamız lazım.
"Herkesi memnun edecek bir komite oluşturulmalı"
Anayasa komitesinin oluşturulmasında Rusya ve Türkiye bu listeleri şu anda BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura'ya sunmuş durumdalar. Bunun dışında, de Mistura'nın oluşturduğu liste üzerinde bir anlaşmazlık var taraflar arasında. Görüşmeler devam ediyor. De Mistura'nın istediği bir an önce bu komitenin kurulması. Onun için burada süreç arasında sormamız gereken şey evet tabi hepimiz bunu bir an önce istiyoruz. Biraz da sürecin müzakereler kapsamında herkesi mümkün olduğu kadar memnun edecek bir komite listesinin nihai listenin ortaya çıkması gerekiyor.
"ABD Cenevre sürecinde nasıl rol oynayacağına karar vermedi"
ABD'nin hem Türkiye'nin kırmızı çizgilerini anlamadıklarını hemde ciddi bir kafa karışıklığı yaşadıklarını düşünüyorum. Çünkü hali hazırda Amerikan yönetimi Cenevre sürecinde nasıl bir rol oynayacaklarına dair bir karar verebilmiş değiller. Şundan da ümitliyim, Amerikanın Suriye Özel Temsilcisi olarak sayın eski büyükelçi James Jeffrey'nin atanması bence çok önemli çünkü kendisi biliyorsunuz hem eski Türkiye Büyükelçisiydi Amerika'nın hemde bölgeyi iyi bilen biri. Hem de çözüm odaklı biri. Onun için ben bu aşamada Amerika'nın daha sağduyulu daha somut daha çelişkisiz politikalar üretebileceğine ümit ediyorum.
"ABD yönetimi kriz çıkarmaya meyilli"
Amerikan yönetimi kriz çıkarmaya ve tırmandırmaya çok çabuk elini uzatabilen bir yönetim. Diğer yönetimlerle kıyaslarsak. Fakat aynı zamanda kendi tırmandırdığı krizi de çok farklı yollarla hemen ve direk yollarla çözmeye ve krizi anında indirmeye meyilli olan bir yönetim. Diğer Amerikan yönetimlerinde görmediğimiz bir tarz. Diğer Amerikan yönetimlerinde her zaman kriz yönetiminin belli mekanizmaları vardır. Şimdi bu inişleri çıkışları bir kenara bırakarak bizim aslında perde arkasında hem Dışişleri Bakanlıkları üzerinden hem Adalet Bakanlıkları üzerinden hem askeriye üzerinden devam eden teknik işbirliklerine odaklanmamız lazım. Çünkü bunlarda gerçekten ilişkilerde bir sürdürülebilirlik var.
"ABD Başkanı Trump tutarsız politika izliyor"
ABD Başkanı Donald Trump daha korumacı içe dönük bir Amerikan politikası izlemek istiyor. Hem küresel ekonomi bağlamında hem dış politika anlamında. Fakat bunu tam uygulamakta zorlanıyor. Çünkü küresel olarak devletlerin hem siyasi hem ekonomik şekilde birbirlerine bu kadar iç içe geçmelerini kolay kolay ondan Amerika'yı koparamadığını görüyor. Bu sefer ilkesel olarak karşı durduğu bazı ülkelerle de belki de uzlaşma olabilir liderler bazında diye düşünüyor. Bu da daha tutarsız yaklaşıma yol açıyor. BM Genel Kurulu'na hitabında İran devleti için söylemediğini bırakmadı. Resmen bir düşman ülke gibi yaptı. Sonrasında bir tweetinde sayın Ruhani ile bu sefer görüşmeyeceğim inşallah başka bir zaman görüşürüm iyi bir insana benziyor ifadelerini kullandı. Artık Amerikanın aşırı inişli çıkışlı dış politikasına ve dünyaya bakış açısına karşı artık bütün dünyada Avrupa olsun Ortadoğu olsun, Uzak Doğu olsun bütün ülkeler arasında gittikçe somutlaşan bir ortak akıl fikir birliği ortaya çıkmaya başladı. Bunu en son Türkiye Avrupa ilişkilerinde daha net gördük. Bu da tabiki Türkiye açısından iyi birşey. Dünyanın gerçekten krizli ve türbülanslı bir zamanında Türkiye'nin ortaya koyduğu liderlik ve sağduyunun diğer ülkeler tarafından ne kadar takdir edildiğini görüyoruz.
Kaynak: TRT Haber