Tarih 24 Temmuz 1923...
Kurtuluş Savaşıyla kazanılan zaferin devamında Lozan Barış Antlaşması ile sınırlar çizilmiş, barış sağlanmış ve Türkiye Hükumeti resmi olarak İtilaf Devletleri tarafından tanınmıştı. Yarı sömürge bir saltanattan, kapitülasyonsuz, tam egemen ve bağımsız milli bir devlet olmuştu. Yalnız askeri zafer değil, manevi zaferlerin de bu kadar kısa sürede alınmasının dünyada başka örneği var mıydı?
Türkiye'nin bağımsızlığı ve egemenliği tanınmıştı ancak yeniden doğan bu devletin yönetim şekli belli değildi... Devletin adı henüz konmamıştı. Ancak mevcut sistem de yürümüyordu. Atatürk çözümün, cumhuriyette olduğunu görüyordu, biliyordu.
Mustafa Kemal Atatürk, aslında cumhuriyetin ilanına milli mücadele yıllarının başında karar vermişti. Halkın egemenliğine dayalı bir yönetim biçimi en büyük idealiydi. Ulus, yeni bir devrin eşiğindeydi ancak bu yeni dönem Gazi Mustafa Kemal'in sırrıydı.
Her zaman Atatürk'ün yanında yer alan Falih Rıfkı Atay, Atatürk'ün doğumundan ölümüne kadar anılarını kaleme aldığı Çankaya romanında, cumhuriyetin ilanına giden yolu şu sözlerle anlatıyor:
"Bağlı olduğu limandan ayrılmış bir geminin içindeyiz. Halk yolcuları şevk içinde türkü çığırmakta. Onların içinde tek bir şey var: Bu adama inanmak. Bu adam onlar için kader gibi bir şey."
Falih Rıfkı Atay cumhuriyetin ilanından önce, 11 Eylül 1923 tarihli bir anısını anlatıyor:
"Gazi dedi ki; 'Cumhuriyet ne demektir? Kamusa baktım, 'chose publique' kelimeleriyle tercüme edilmiş. Bizde manası ne olmalı?'
Gazi'nin sözü hangi konuya getirmek istediği belliydi. Nihayet yakında cumhuriyetin ilan olunacağını, Meclis'te Mustafa Kemal Paşa'nın ağzından işitiyorduk."
Atatürk 20 Ekim'e kadar her gün Meclis'teydi. Gerektiğinde kürsüye çıkıyor, konuşuyor, tartışmalar yapıyordu. Ekim 1923'te Meclis'te hukümetin istifasıyla başlayan süreç, yönetim şekliyle ilgili çalışmaları da hızlandırdı. 23 Nisan 1920'den beri ülke cumhuriyet ile idare ediliyordu ancak rejimin adı hiçbir yerde geçmiyordu. Aslında cumhuriyetin ilanı "doğan çocuğun adını koymaktı."
28 Ekim 1923
Cumhuriyetin ilanından bir gece önce, yer Çankaya Köşkü... İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa, Halit Paşa, Kemalettin Sami Bey'in de yer aldığı akşam yemeğine Atatürk'ün yakın arkadaşları davetli...
Fethi Okyar'ın istifası o akşam karara bağlanıyor. Ve Atatürk konuklarına sesleniyor. “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.”
Masadakiler bu sözü hemen benimser. Bu devrim, geri dönülmez bir yola girmektir... Atatürk yemekten sonra İsmet İnönü'ye "sen burada kal" der. Kanunu madde madde inceleyerek o gece sabaha kadar çalışırlar... Çalışma odasının cılız ışığı, saatler sonra tüm Anadolu'yu aydınlatacaktır.
İsmet İnönü o geceyi daha sonra şu sözlerle anlatıyor:
"28 akşamı Atatürk'ün yanında ufak bir toplantıda bulunduk. Atatürk ertesi gün cumhuriyet ilanı olacağını bildirdikten sonra herkes ayrıldı. Hiçbir konuşma olmadan oturduk diz dize... Ertesi gün çıkarılacak kanunu yazdık. O söyledi ben yazdım..."
“Türkiye Devletinin hukümet şekli Cumhuriyettir” ifadesi birinci maddenin sonunda yer aldı. Türklere ebediyen kapatılmak istenen uygarlık kapıları, artık ardına kadar açılmıştı.
"Türk Milleti'nin dünya haritasından silineceğini düşünenlerin düş kırıklığı günü"
Ertesi gün 29 Ekim 1923, en büyük gün... Millet Meclisi saat ondan beri toplantı halinde... Anayasa değişikliği konuşuldu, tartışıldı... Milletvekillerin görüşlerini beyan etmelerinin ardından hazırlanan yasa tasarısı okundu. Taslak, saat 18:45'de tartışmaya açıldı. Değişikliğin kabul edilmesi ise akşam saatlerini buldu. Milletvekilleri, saatler 20.30’u gösterdiğinde Teşkilat-Esasiye Kanunundaki maddeleri kabul etti ve Mustafa Kemal Atatürk oy birliği ile Türkiye'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Meclis binasında 'Yaşasın Cumhuriyet' sesleri yankılanıyordu.
Atatürk milletvekillerine "Türkiye Cumhuriyeti cihanda işgal ettiği mevkiye layık olduğunu ispat edecektir. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır" cümleleriyle seslendi. Ve yeminini etti.
Atatürk'ün yemini: "Reisi Cumhur sıfatıyla Cumhuriyetin kanunlarına ve hakimiyeti milliye esaslarına riayet ve bunları müdafaa, Türk milletinin saadetine sadıkane ve bütün kuvvetimle sarfı mesai, Türk Devletine teveccüh edecek her tehlikeyi kemali şiddetle men Türkiye'nin şan ve şerefini ilaya ve deruhte ettiğim vazifenin icabatından ayrılmayacağıma namusum üzerine söz veririm."
Milli Mücadele'nin önderi, artık yeni Türk Devleti'nin ilk Cumhurbaşkanıydı. Üzerinde senaryolar yazılan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu tamamlanmıştı. Ankara, 101 pare top atışıyla bayram yerine döndü.
27 yıl milletvekilliği yapan Rahmi Köken, o anki duygularını yıllar sonra şu sözlerle anlatmıştı: "Acaba binlerce yıllık tarihte böyle bir zafer kutlanmış mıdır diye düşünüyordum. O gün Türk Milleti'nin dünya haritasından silineceğini düşünenlerin düş kırıklığı günüydü."
1920 yılından itibaren 8 yıl milletvekilliği yapan Necip Güven ise anı kitaplarında o günü şu sözlerle anlatıyor:
"Cumhuriyetin ilanını zaten birinci meclisten itibaren bekliyorduk. Birinci dönemde de cumhuriyet vardı, adı cumhuriyet değildi. İkinci dönemde hukümet şeklinin değişmesi gereğini duyuyorduk. Seçimden sonra kendisini ilk tebrik eden ben oldum. İstanbul'a haber verilsin, orada da toplar atılsın dedim. Evet dedi. İstanbul'daki toplar birtakım insanların başında patlayacaktır. Gerçekten de öyle oldu. Cumhuriyetin ilanı İstanbul'daki birçok insanın rahatını kaçırmış fakat buna karşılık halk kendi kaderine hakim olmuştu."
Bir gün sonra, 30 Ekim 1923...
Tarihi kararla Türk ulusu yeni bir yolculuğa çıktı. O günün gazeteleri de, tarifsiz coşkuyu sayfalarına taşıdı.