İlk depremin meydana geldiği 6 Şubat 04.17'de uyanarak evlerinden çıkabilen depremzedeler, panik halindeyken açık bıraktıkları evlerinin ışıklarını söndürebilme imkanı bulamadı.
Malatya'nın Yeşilyurt ilçesine bağlı Yakınca Mahallesi'ndeki hasarlı binalara girişin yasak olması nedeniyle bir daha söndürülemeyen ışıklar, karanlık çöktüğünde boş ve sessiz evlerin hüznünü, depremin acı yüzünü görünür kılıyor.
Depremin ardından ailesiyle birlikte Şehit Hamit Fendoğlu Otobüs Terminali'ndeki (MAŞTİ) çadır kentte yaşamaya başlayan Ekrem Güneş, deprem esnasında 8. katta olan evinden ilk olarak torunlarını çıkarabildiğini söyledi.
Güneş, korku ve panik nedeniyle evden nasıl çıktıklarını hatırlamakta zorlandığına işaret ederek, "O zaman Allah bize güç ve kuvvet verdi. Artık bu nasıl oldu bilmiyorum. O esnada çocuklarımı düşündüm. Başka düşünecek bir şey yok. Torunlarımdan iki tanesini dışarı çıkarıp geri döndüm gelinleri ve hanımı kurtarmaya çalıştım. Onlarla da merdivende karşılaştım. Depremin olduğu günden bu zamana kadar dışardayım, evime hiç gitmedim." diye konuştu.
Yaşadığı çadır kentte durumlarının iyi olduğunu aktaran Güneş, "Devletimiz ve AFAD bakıyorlar bize. Evde çatlaklar var ve korkudan içeri giremedik. Askerden gelen oğluma elbiselerini almak için gittim ama içeriye girmeme memurlar izin vermedi." ifadesini kullandı.
Recep Aslantaş ise yaşadıklarını kelimelere yansıtabilmesinin çok zor olduğunu vurguladı.
Deprem anında ve sonrasında yaşadıklarına halen inanamadığına değinen Aslantaş, "Deprem oluyor dedik kalktık. Geçer dedik ve durduk. O halde çocukların olduğu odaya koştuk. Bina neredeyse yan yattı ve birbirimize sarıldık. Sonradan düzeldi kanepeler, koltuklar düştü. Apar topar üstümüzü giyindik ve aşağıya indik. Annem rahatsız ayrı yerde kalıyordu oraya gittik. Onun yanına gitmeye çalıştım gidemedim. Şükür onda da bir şey yok. Sonrasında iki gün arabada yattık." dedi.
"Yanımıza aldığımız bir mont, ayağımızda terlik ve çorap..."
Aslantaş, yaşadıkları her şeye rağmen şükrettiklerine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Biz deprem mucizeleriyiz. Ayakta kalıyorsak buna şükrediyoruz. Umudumuzu yitirmiyoruz, inşallah iyi olacak. Ben 45 yaşındayım ve 30 yıldır uğraşıyorum. Evim, arabam ve içeride, 'bir gün lazım olur' diye ayırdığım biraz da param vardı. Sadece yanımıza aldığımız bir mont, ayağımızda terlik ve çorap... Canımızı kurtardık, her şey orada kaldı. 30 yıllık emeğim 1 dakika sürdü ve gitti. Şu an evime giremiyorum. Üzerimdeki gömleğim ve çorabımı buraya gelen hayırseverler verdi. Sıfırdayım şu an. Evim yok, arabam gitti. Sıcak çorba içiyorum, Allah'a şükür. Bunu 'zenginim' ve 'çalışıyorum' diyenler düşünsün. Canım sağ mı, ailem yanımda mı? Bunlar yetiyor."