İklim değişikliğinin hava kaynaklı doğal afetlere etkisini değerlendiren İklim ve Doğa Bilimci Prof. Dr. Levent Kurnaz, bu tür felaketlerin hem süresinin uzadığını hem sıklığının arttığını hem de görüldüğü alanın genişlediğini belirterek, "Şu anda 1,2-1,3 derece olarak kaydedilen ısınma, 2,4-2,7 dereceye ulaştığında ne olduğunu hiç bilmediğimiz şeyler karşımıza çıkmaya başlayacak; aynı müsilajda olduğu gibi." dedi.
Gezegenin sıcaklığı iklim değişikliğiyle her geçen yıl artmaya devam ederken, istatistikler de meydana gelen şiddetli hava olaylarının sayısında dünya çapında artış olduğunu gösteriyor.
Birçok çalışma, küresel sıcaklıkların artmasının en belirgin sonucu olarak seller, fırtınalar, kuraklıklar ve aşırı sıcaklıklar gibi hava olaylarının sayısının yükseldiğini gösteriyor.
Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ) verilerine göre, iklim veya su kaynaklı afetler, son 50 yıldır her gün ortalama 115 kişinin hayatını kaybetmesine ve yine her gün ortalama 202 milyon dolar hasara yol açtı. DMÖ'nün 2021'de yayımlanan raporuna göre, 1970 ve 2019 yılları arasında toplamda 11 bin 72 doğa olayı yaşandı.
Bu dönemde yüzde 44'lük oran ile tüm doğa olaylarının yaklaşık yarısını seller oluştururken, bunu yüzde 35 ile fırtınalar, yüzde altışar ile kuraklık ve heyelan takip etti. Aşırı sıcaklıklar yüzde 5’e tekabül ederken, en az görülen doğal afet yüzde 4 ile orman yangınları oldu.
Birleşmiş Milletler Afet Riskinin Azaltılması Uluslararası Stratejisi'nin, 2000-2019 yılları arasındaki afet sayısı verilerini önceki 20 yıllık periyod ile karşılaştırdığı raporu da çoğu şiddetli hava olayı sayısının son 20 yılda ortalama iki kat arttığını gösteriyor.
"Hava olayları daha şiddetli, daha sık ve daha geniş alanda gerçekleşiyor"
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi Müdürü, İklim ve Doğa Bilimci Prof. Dr. Levent Kurnaz, iklim değişikliği ile şiddetli hava olayları arasındaki ilişkiyi anlattı.
Kurnaz, iklim değişikliği nedeniyle şiddetli hava olaylarının artan şiddetlerle daha sık yaşanacağını ve daha geniş alanların bu olaylardan etkileneceğini ifade ederek "Örneğin kuraklıktan bahsediyorsak, kuraklık daha geniş bir alanda görülüyor, eskisinden daha şiddetli oluyor, şiddetliden kastım hiç yağmur düşmeyen süre artıyor ve üçüncü olarak da bunun sıklığı artıyor." dedi.
Tüm felaketler için bu durumun geçerli olduğunu belirten Kurnaz, "Eskiden senede 15 gün hiç yağmur düşmeyen bir zaman varsa diyelim, bu 30 güne çıkıyor ve senede iki defa görülmeye başlıyor. Yani hem süresi uzuyor hem sıklığı artıyor hem de görüldüğü alan genişliyor. Aynı şey yağışlar için de fırtınalar için de geçerli." diye konuştu.
"1,5 derece hedefi bir hayal"
Dünyadan 192 ülke, 2015’te yapılan Paris İklim Konferansı’nda (COP21) imzalanan Paris Anlaşması ile iklim değişikliğinin getirebileceği muazzam felaketlerden kaçınmak için gezegenin ısınmasını sanayi öncesi döneme kıyasla 1,5°C ile sınırlandırmayı taahhüt etti. Bu anlaşmaya atıf yapan Kurnaz, insanlığın küresel ısınma hususunda belirli bir eşiği geçmiş olduğunu savunarak, "Öncelikle bizim 1,5 derece hedefini yakalamamız hayal. Bizim insanlık olarak 2,4 ila 2,7 arasında bir yeri tutturma ihtimalimiz var şu anda." ifadelerini kullandı.
İklim meselesinin dünya gündeminde ilk sırada yer alması gerektiğinin altını çizen Kurnaz, daha günlük meselelere öncelik verilmesi nedeniyle dünyanın bir felakete sürüklenmekte olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
"Biz iklim krizini birincil problem olarak algılamıyoruz. Önce ekonomi var, önce milli güvenlik var, önce iş, aş, tarım... Sonra iklim değişikliği geliyor. İklim değişikliği de bunu hiç hoş karşılamıyor. Yani bu demektir ki; başımıza gelen felaketler gittikçe artmaya başlayacak."
"Tahmin bile edemeyeceğimiz felaketler kapıda"
Kurnaz, sel, orman yangını, kuraklık gibi felaketlerin halihazırda insanlar için bilinen türden olduğunu, bunların hangi durumlarda ortaya çıkacağının ve bunlarla nasıl baş edileceğinin bilinir olmasının avantaj sağladığını vurguladı.
Geçen yaz Marmara kıyılarında görülen müsilaj sorununu hatırlatan Kurnaz, şunları söyledi:
"Önümüzdeki 10 sene içinde ne olduğunu bilmediğimiz, şu anda tahmin bile edemeyeceğimiz pek çok şey karşımıza çıkabilir. Bir sene önce bunları konuşuyor olsaydık müsilaj diye bir kelimeyi çoğumuz bilmiyor olurduk. Şu anda 1,2-1,3 derece olarak kaydedilen ısınma, 2,4-2,7 dereceye ulaştığında günümüzde yaşamakta olduğumuz felaketler şiddetlenecek, sıklaşacak ve yaygınlaşacak. Bir de ne olduğunu hiç bilmediğimiz şeyler karşımıza çıkmaya başlayacak; aynı müsilajda olduğu gibi. Çok büyük bir çekirge sürüsü saldırısıyla karşılaşabiliriz... Hiç bilmediğimiz bir sivrisinek türü gelip bilmediğimiz bir hastalık yayabilir, bir tarım zararlısı gelebilir; bunların hiçbirini bilmiyoruz. Ve bunlar karşımıza daha da sık çıkmaya başlayacak."
"İyimser senaryoları bırakıp en kötüsüne hazırlanmalıyız"
Mevcut senaryoları "iyimser" olarak nitelendiren Kurnaz, bilimsel senaryoların, tüm ülkelerin 2030 ve 2050 emisyon taahhütlerine uymalarının yanı sıra gerekli diğer tedbirleri de aldığı varsayımı üzerine oluşturulduğunu ifade etti.
Ancak doğanın bu kurallarla oynamadığını dile getiren Kurnaz, şunları aktardı:
"Yani doğada bizim hiç düşünmediğimiz ve bilmediğimiz şeyler ortaya çıkabilir ve bunlar çoğunlukla negatif yönlü ortaya çıkar. Yani bizim planlarımız bütün dünyada herkes sözünü tutacak olursa küresel ısınmanın 2,4 ile 2,7 derece arasında olabileceği... Bu sözler tutulmayacak olursa bu 2,7’den 3’e çıkar, 3,5’e çıkar, 4’e çıkar."
İyimserliği sekteye uğratabilecek bir başka endişe kaynağının da Sibirya’daki donmuş topraklarda yattığını, bu topraklardan en yüksek atmosferik ısınmaya sebep olan sera gazlarından biri olan metan gazının açığa çıkabileceğini anlatan Kurnaz, "Bu, kuyularla çıkartılacak türden metan gazı değil; yerin sadece birkaç metre altındaki bir metan gazından bahsediyoruz. Burada toprak donmuş olduğu için toprağın altında hapsolmuş durumda. Bu metan gazı yüzeye sızmaya başlayacak olursa o zaman ısınma 2,4 - 2,7°C değil 5 - 8°C ve daha da yukarı gidiyor olabilir." diye konuştu.
Sıcak bir dünyada Türkiye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
Türkiye’yi bekleyen muhtemel senaryoyu da anlatan Kurnaz, "Türkiye’yi bekleyen en önemli problem susuzluktur. Bu nedenle de bizim tarıma çok çok önem vererek özellikle tarımsal sulamayı hemen kontrol altına almamız gerekiyor. Genel kanının aksine, Türkiye su zengini bir ülke değil, hatta su stresi çeken bir ülke. Artan nüfusu ve azalan kaynakları ile 2040 yılı itibarıyla su fakiri bir ülke olacağı tahmin ediliyor." ifadelerini kullandı.
Kuraklıktan da kötüsü: Dev göç dalgaları
Kurnaz, Türkiye'yi bekleyen en önemli afetin kuraklığın da ötesinde göç olduğu; Pakistan, Mısır, Etiyopya, Bangladeş, Hindistan gibi ülkelerde yaşanacak aşırı sıcak dalgalarının milyonlarca hayatı tehdit edeceği ve bu bölgelerde yaşayan insanları göç etmeye itebileceği uyarısında bulundu.
Bu ülkelerin her birinin nüfusunun 100 milyonun üzerinde olduğunu hatırlatarak yakınlıkları nedeniyle Türkiye'ye de göç verme ihtimallerinin bulunduğuna dikkati çeken Kurnaz, "Bu sefer göç dalgası 1 milyon, 2 milyon değil, 10, 20, 30 milyonlarda olacak. Türkiye’yi bekleyen ana tehdit budur esasında. Çünkü zaten kendi kaynaklarımız sınırlı. Başımıza gelebilecek en büyük felaket, bir gün kapımızda 30 milyon mülteci bulmak olur." diyerek sözlerini tamamladı.