Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sonrası görevinden ihraç edilen eski Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) üyesi Hamdi Demiralay, hakim karşısına çıktı.
Demiralay, Deniz Harp Okulunda bir arkadaşı aracılığıyla 1992'de girdiği örgütteki ilk sorumlusunun "Zeyd" kod adlı Tuncay Opçin olduğunu belirtti.
FETÖ'nün darbe girişimi sonrası meslekten ihraç edilen ve tutuklanan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeleri ile askeri hakimlerin yargılanmasına devam edildi.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yargıtay Genel Kurul Salonu'nda görülen duruşmaya, tutuksuz sanık Demiralay ile avukatı katıldı.
Duruşmada sanık hakkındaki iddianamenin özeti okundu.
İddianamede, darbe girişiminin ardından tutuklanan sanığın etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak, itirafçı olduğu, örgütle bağlantılı kişilerin isimlerini vererek, teşhis ettiği anlatıldı.
ByLock kullandığını da kabul eden sanığın darbe girişimini yapanlar tarafından hazırlanan sıkıyönetim direktifindeki görevlendirme listesinde "göreve devam edecekler" arasında bulunduğu kaydedildi.
İddianamede, AYİM'de kurmay subay üye olarak görev yapan sanığın, öğrencilik yıllarından bu yana örgüt toplantılarına katıldığı, örgütün gizli haberleşme uygulaması ByLock kullandığı, örgütün stratejisi, amaçları, faaliyetleri doğrultusunda sıkı bir disiplinle hareket ettiği bildirildi.
Sanığın, terör örgütü üyeliği suçundan cezalandırılması istendi.
Savunma için söz verilen eski AYİM üyesi Hamdi Demiralay, darbe girişiminin ardından tutuklandıktan sonra etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini ve bildiklerini anlattığını hatırlattı.
Bu nedenle adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını ifade eden Demiralay, darbe girişiminin ardından açılan pek çok davada tanık olarak ifade verdiğini söyledi.
Deniz Harp Okulundan mezun olduktan sonra 2003'te Deniz Harp Akademisinde eğitim gördüğünü, bu süreçler boyunca "abi" denilen örgütün sivil imamlarıyla sohbetlere katıldığını anlatan Demiralay, seyir subaylığı, komutanlık, plan proje subaylığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Personel Plan Şube Müdürlüğü görevlerinin ardından 19 Haziran 2015'te, Cumhurbaşkanının onayıyla AYİM üyeliğine atandığını dile getirdi.
Deniz Harp Okulundan 1994'te teğmen rütbesiyle mezun olduğu bilgisini veren Demiralay, meslek hayatının büyük bölümünün denizlerde seyir halinde geçtiğini, bu nedenle örgütün sohbet toplantılarına fazla katılamadığını, meslekte aldığı terfilerde ve girdiği sınavlarda örgütün etkisinin olmadığını ileri sürdü.
"Gerçek adını sonradan öğrendim"
Sanık Demiralay, İstanbul'da Deniz Harp Okulunda eğitim gördüğü dönemde, 1992'de devre arkadaşı aracılığıyla örgütle tanıştığını, ev sohbetlerine gidip geldiğini ifade etti.
Devre arkadaşının, kendisini, İstanbul Kocamustafapaşa'da gerçek adını sonradan öğrendiği "Zeyd" kod adlı Tuncay Öpçin ile tanıştırdığını aktaran Demiralay, "Benim tarihe merakımı bildiklerinden önce tarihle ilgili sohbetler etmeye başladık. Sonra yavaş yavaş dini konulara girdiler. Burada namaz kılıp, sohbetler ediyorduk. FETÖ kitapları ve Risale-i Nur kitapları okunuyordu." dedi.
Bu toplantılara Harp Okulundan devre arkadaşı, FETÖ sanığı eski Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri Serkan Saral'ın da katıldığına değinen Demiralay, "Zeyd kod adlı şahıs, Harp Okulu son sınıfta, aynı okulda okuduğumuz Mustafa Erceylan ve Hüseyin Demirtaş'la tanıştırdı. Onlar da bu eve gidip geliyordu. Daha sonra 1994'te mezun olup Gölcük'e tayin oldum. Burada Serkan Saral ile aynı evde kalıyordum. Gölcük'te de bir örgüt sorumlusu gelirdi, namaz kılıp sohbet ederdik ama tedbir amaçlı Gülen kasetleri dinlenmiyordu. Ev denizaltıcı bir subayındı. Alt katta da başka subaylar vardı. Deşifre olmamak için bu tedbiri uyguluyorduk." diye konuştu.
Gölcük'teki evlerde sohbete katıldığı devrelerinin isimlerini veren Demiralay, bütün evlerde örgüt sorumlularının katılımıyla sohbetler yapıldığını kaydetti.
Sorumluların, kendilerini, kılık kıyafete dikkat etme, sosyal hayata katılma, üstleriyle iyi geçinme, gerektiğinde içki içme gibi konularda uyardığına dikkati çeken Demiralay, mezun olup maaş almaya başladıktan sonra örgüt sorumlusuna himmet verdiğini itiraf etti.
Kod adı "Halit"
Demiralay, örgütte kod adının "Halit" olduğunu, kural olarak sorumlu tek kişiyle görüştüğünü, diğer örgüt mensuplarıyla işlerinin olmadığını, rütbe yükseldikçe askeriye içindeki diğer örgüt mensuplarıyla da muhatap ettirilmediklerini aktardı.
Görev yerleri değiştikçe sorumluların da değiştiğini, genellikle öğretmen olan bu kişilerle sohbetlere tek başına katıldığını kaydeden Demiralay, seyirde bulunması ve işlerinin yoğunluğu nedeniyle sohbetlere çok sık katılamadığını, sohbet sorumlusunun kendisine bazı kitaplar vererek okumasını istediğini belirtti.
Deniz Harp Okulunun ardından, örgütün yönlendirmesiyle Deniz Harp Akademisine girdiğini, burada da örgütle görüşmeye devam ettiğini anlatan Demiralay, "Rütbem yükseldikçe üslerimle iyi geçinmem, sosyal faaliyetlere katılmam, doğum günlerinde hediye almam gibi tavsiyelerde bulunuyorlardı." diye konuştu.
Örgüt sorumlusu AFAD uzmanı
Demiralay, 2013'te Aksaz'dan, Ankara'ya Deniz Kuvvetleri Komutanlığına Personel Plan Şube Müdürü olarak atandığını belirterek, burada AFAD uzmanı olarak çalışan Emin Aytaş adlı örgüt abisi ile görüşmeye başladığını söyledi.
Kıdemli olduğu için tek gittiği bu kişinin evinde, namaz kılıp kaset izlediklerini söyleyen Demiralay, örgüt sorumlusunun, iş yerindeki faaliyetlere ilişkin sorular sorduğunu, komuta katının gözüne girecek şekilde çalışmasını istediğini anlattı.
ByLock programını telefonuna Emin Aytaş'ın yüklediğini, programı genellikle örgüt sorumlusu ile buluşma zamanını ayarlamak için kullandığını belirten Demiralay, sonraları ByLock'ta sorun olduğu söylenince "sure shot" isimli başka bir program üzerinden yazıştıklarını aktardı. Demiralay, "En son bu programı kullanıyorduk." dedi.
Personel Plan Şube Müdürü iken 2015'te AYİM üyeliğine kendi isteği dışında atandığını söyleyen Demiralay, denizci subaylar için AYİM'in bir bekleme yeri olarak görüldüğünü, çok istenmediğini dile getirdi.
"Hukuku bilmediğim için tavsiye veriyordu"
AYİM'e atandıktan sonra örgüt sorumlusu Emin Aytaş'ın kendisini "Ertuğrul" kod adlı Tekin Bülbül adlı başka bir sorumlusu teslim ettiği bilgisini paylaşan Demiralay, o zamana kadar görüştüğü örgüt sorumlularının genellikle öğretmen, Bülbül'ün ise Türk Patent Enstitüsü'nde avukat olduğunu bildirdi.
Sanık Demiralay, "Hukuku bilmediğim ve AYİM'e çok yabancı olduğum için bu konuda çok bilgisi olan Tekin Bülbül bana dosyaların genelinde somut bilgi ve belgeye göre hareket etmemi tavsiye ediyordu." diye konuştu.
Görev yaptığı AYİM 2. Dairesi'nde, terör olaylarında yaralananların, şehit yakınlarının tazminat davaları, disiplin, güvenlik nedeniyle okuldan ilişiği kesilen öğrencilerin dosyaları, bedelli askerlik gibi çok farklı işlere bakıldığını ifade eden Demiralay, genellikle dairenin yerleşmiş içtihatları nedeniyle Daire Başkanının kararları doğrultusunda hareket ettiğini, vicdanına ve mantığına göre karar verdiğini vurguladı.
Örgüt sorumlusunun, özellikle FETÖ nedeniyle askeri okulla ilişiği kesilen öğrenci dosyalarında somut bilgi belgeye göre hareket etmesini söylediğini aktaran Demiralay, "Bülbül'ün, 'somut belge gelemez zaten' dediğini hatırlıyorum." ifadesini kullandı.
Hamdi Demiralay, bu dosyalar görüşülürken somut bilgi belge istenmesi yönünde oy kullandığını, FETÖ ilgili somut belge bulunan dosyalarda, atılan öğrenciler aleyhinde de karar verdiğini anlattı.
Sanık Demiralay, AYİM'deki görev süresi boyunca herhangi bir seçim yapılmadığını, bu nedenle oy kullanmadığını belirtti.
Tekin Bülbül'ün, aynı suçtan yargılanan eski AYİM Üyesi Ertuğrul Şahin'in de FETÖ mensubu olabileceğini söylediğini aktaran Demiralay, tutuklandıktan sonra aynı araçla hastaneye gittiği Şahin'in kendisine, örgüt söylemi olan "Dua edelim, Allah bizi bu işten kurtaracak, bu sorunlar bitecek" dediğini aktardı.
Darbe girişiminden önce, daha önceden planladığı tatil için izne çıktığını, 15 Temmuz'da da ailesiyle kampta olduğunu vurgulayan Demiralay, darbe girişiminden önceden haberdar olmadığını savundu.
Örgüt sorumlusu Bülbül ile Ankara'ya geldikten sonra 19 Temmuz'da görüştüğünü, ne olduğunu sorduğunu belirten Demiralay, "Bana, 'Darbe başarısız oldu' dedi. Ben de bu işi FETÖ'nün yaptığını anladım. Zaten 5 dakika sürdü görüşmemiz, gergin bir ortamdı. Bir daha da görüşmem olmadı. Başta manevi duygularla girdiğimiz oluşum, kendi halkına silah sıkan bir konuma dönüşmüştü. Ters olan bir şeyler vardı. Ama senelerce içinde bulunduğumuz bir cemaatin psikolojisinden kurtulmak kolay olmadı. Yaşanan olaylardan dolayı tepkim vardı. Manevi duygularla girdiğim bu yapının gercek yüzünü gördüğüm için artık bunlarla birlikte olamayacağımı düşünerek bildiklerimi anlattım." dedi.
Bazı konularda yanlışlar, hatalar yaptığını ve manevi duygularının sömürüldüğünü anladığını dile getiren sanık Demiralay, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak, beraatine karar verilmesini istedi.
Demiralay'ın avukatı da müvekkilinin etkin pişmanlıktan faydalandığını, bilgisi dahilindeki örgüt mensuplarını teşhis ettiğini, bu kişilerin davalarında tanık olarak dinlendiğini belirterek, 10 günde bir imza verme şeklindeki adli kontrolün kaldırılmasını istedi.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti, sanığın adli kontrol kapsamında bundan sonra kolluğa ayda bir imza vermesine hükmetti.
Duruşma, 14 Şubat 2019'a bırakıldı.
Firari FETÖ'cü Tuncay Opçin kimdir?
FETÖ'nün firarilerinden Tuncay Opçin, Balyoz planı belgelerini Taraf gazetesinden Mehmet Baransu'ya ulaştıran kişi olarak biliniyordu.
Balyoz soruşturmasına konu gizli belgelerin, çok iyi korunan 1. Ordu Karargahı kozmik odasından, örgütün TSK'da bulunan üyeleri tarafından Tuncay Opçin'e verildiği, Opçin ve Mehmet Baransu'nun gizli görüştükleri, Taraf gazetesine teslim edilen DVD ve CD'lerin, Opçin tarafından Baransu'ya getirildiği kaydediliyordu.
İddianamede, beraat kararıyla sonuçlanan "Balyoz Planı" davasında yargılanan bazı sanıklara kumpas kurulduğu iddiasıyla yargılanan firari sanık Tuncay Opçin'in, "silahlı örgüt kurmak, yönetmek, zincirleme şekilde devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme dışında kullanma, hile ile alma, çalma, zincirleme şekilde devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin etmek ve açıklamak" suçlarından, 35 yıldan 75 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.
Kaynak: AA