Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) ve Türk Tarih Kurumu “Zulme Direnen Selam Diyarı Filistin" başlıklı program düzenledi. Programa Filistin’den ve Türkiye’den entelektüeller, bürokratlar ve siyasetçiler katıldı.
Programın açılış konuşmasında konuşan Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Muhammet Savaş Kafkasyalı Filistin Meselesinin önemini vurgulayarak, “Biz modern uluslararası sistemin bi-sükûn olduğu gerekçesi ile değişik programlar tertip ediyoruz. Bu sistemin işleyişindeki aksaklıkları, kargaşaya sebep olan, zulme sebep olan durumların tespiti için. Dolayısıyla adalet için gerekli olan bilmek kısmı için değişik çalışmalar yapıyoruz. Bu programda bu sebeple tertip edildi. Malumunuz, Dünyada zulmün timsali olan diyarlardan birisi Filistin. Böylesine bir sebeple Filistin meselesini ele alıp, hakikatin ne olduğunu, dolayısıyla adalet için nelerin gerektiğinin tespit edebilmek için ele alalım istedik” dedi.
TİKA Başkan Yardımcısı Ali Maskan yaptığı açılış konuşmasında, Filistin topraklarının Müslümanlar ve insanlık açısısından önemine vurgu yaparak, “Binlerce yıllık tarih içerisinde bugün bütün semavi dinlere bir şekilde ev sahipliği yapmış, kucağını açmış, ortak bir buluşma noktası olmuş Filistin toprakları… Dün olduğu gibi bugün de, bugün olduğu gibi yarın da dünyanın en büyük çatışma merkezlerinden birisi olacak. Bu Filistin’in kaderinde var” dedi.
Maskan konuşmasını şu sözlerle sürdürdü;
“Filistin’de yaşayan kardeşlerimizin böylesi büyük bir sorumluluğu tek başına yüklenmesi, böylesi büyük bir sorumluluğu hem kendi ülkelerinde hem de bütün dünyada anlatmaya çalışması gerçekten çok zor. Bu üstesinde gelinebilecek bir sorumluluk, yük değil. Bizler Türkiyeli kardeşleriniz, Türkiyeli dostlarınız olarak hep Filistin’in ve Filistin’li dostlarımızın yanındayız.”
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan ise yaptığı konuşmada, “Filistin Davası, geçmişten bugüne yapılan mücadelelerin en mukaddes örneklerinden birisidir” dedi.
Prof. Dr. Turan sözlerini şöyle sürdürdürdü;
"Biz tarihçiler, savaşları çeşitli kategorilere ayırırız. Geçmişten günümüze kadar devam ettiği şekliyle. Bunlardan birincisi dava, kültür ve medeniyet savaşlarıdır. İkincisi özellikle yeni ve yakın çağdan itibaren dünyayı sarmala alan emperyalizm savaşları. Üçüncüsü de milli mücadele savaşlarıdır. Kutsal olan da milli mücadele savaşlarıdır. Filistin mücadelesi de hakikaten dünyaya mal olmuş mücadele savaşıdır. Çünkü sadece bölgesel güçlerin buraya yüklenmesiyle veya taraf olmasıyla gerçekleşen bir savaş fiili değil, topyekün, adına küresel sistem dediğimiz doyumsuz örgütlenmenin taraf olduğu bir mücadeledir."
"Eğer bir millet istiklaline sahip çıkıyorsa, hedefine bağımsızlık koyuyorsa o millet mazlumluğu kabul etmeyen bir millettir. Filistinli başı diktir, davasına sahiptir. Filistinli ölünceye kadar da buna devam edecektir. Bizim için önemli olan budur. Buna saygı duymak, bunun yanında olmaktır. Bizim için de tüm İslam dünyası için de Müslüman Türk dünyası için de atalarımızdan gelen bir davadır. Milleti millet yapan da davalarına sahip çıkmaktır. Öncelikle bunu kaybetmememiz lazım, bütün nesillerimize de bunu idrak ettirmemiz gerekiyor.”
“Filistin meselesi bağlamında en tehlikeli ve hassas dönemdeyiz”
Filistin’in Ankara Büyükelçisi Faed Mustafa ise gerçekleştirdiği konuşmada Filistin’in bu günlerde çok tehlikeli denilebilecek bir süreçten geçmekte olduğunu ve Filistin Meselesinin arka planında 100 yıla dayanan bir geçmiş olduğunu söyledi.
Faed Mustafa Sözlerine şu şekilde devam etti;
“Bugün geldiğimizde noktada ise Filistin meselesi bağlamında en tehlikeli ve hassas dönemdeyiz diyebiliriz. Şu an maalesef aklıselim diyemeyeceğimiz bir ABD yönetimi var. Tüm uluslararası hukuku ve tüm uluslararası kuruluşların kararlarını hiçe sayarak sadece İsrail yönetiminin kulağına fısıldadığı ve kendisine dikte ettiği kararları uygulamaya odaklanmış bir yönetim. Maalesef İsrail aşırı sağcı ve radikal bir devlet olabilir. Başkasını tanımayan ve sadece kendi programını hayata geçirmeye çalışan bir devlet olabilir. Ancak buna karşın maalesef Arap Dünyası’nda da ciddi sıkıntıların olduğunu görmekteyiz. Son yıllarda Arap Dünyası içerisindeki parçalanma ve Arap Dünyasındaki bazı ülkelerin çok erken bir zamanda hesap kitap yapmadan, İsrail ile bir normalleşme süreci içerisine girme çalışmaları da gerçekten bizleri ciddi sıkıntıya sokmakta.
“Uluslararası topluma ve uluslararası kuruluşların ise daha çok gözlemci statüsünde yer aldıklarını ve inisiyatif almadıklarını görmekteyiz. Ancak öte yandan tüm bu olumsuz tabloya rağmen şunu da size arz etmek isterim. Bu zor şartlara rağmen, her türlü zorluğa ve her türlü olumsuzluklara rağmen Filistin Halkı kendi amaçlarından, ilkelerinden ve arayışından hiçbir şekilde ödün vermemiştir. Bunun için bedeller ödemiştir ve ödemeye de hazırdır. Bizler inşallah tüm milli hedeflerimiz yerine gelinceye kadar da devam edeceğiz.”
Filistin Milli Eğitim Bakanı Sabri M. S. Saidam: “Çifte standartları olan ülkeler ve mahkemeler, Filistin’e karşı İsrail’i halen cesaretlendirmeye devam etmekte”
Filistin Milli Eğitim Bakanı Sabri M. S. Saidam ise gerçekleştirdiği konuşmada, Türkiye’nin Filistin meselesine ilişkin ilgi ve alakasından bahsederek, “Türkiye’nin sabahında kendimizi yetim hissetmiyoruz. Sevdiklerimizle, kardeşlerimizle ve en sıcak kalpli duranlarla birlikteyiz” dedi.
Saidam sözlerine şu şekilde devam etti:
“Kudüs’ü savunma konusunda hem Müslümanların hem de Hıristiyanların kutsallarını koruma konusunda geri adım atmayacağız. Filistin’den bahsederken aslında uluslararası bağlamda, uluslararası etik kurallardan da bahsetmiş olacağız. Filistin için felaket olarak ifade edilen ve ‘nekbe’ denilen o olay halen devam etmekte. Ve birileri gelip bir söz vermeye çalışıyor. Bu söz, zulme maruz kalmış, sıkıntılar yaşamış Filistin halkının sıkıntılarını gidermek değil, bu zulmün devam edeceğinin vaadi. Edward Said’te aynı şekilde bu konudan bahsediyor. Balfour’dan Trump’a çok şeyin değişmediğini, Filistin meselesinde sürekli Filistinliler’in tehcir edildiğini, mülteci konumuna sürüklendiğini görmekteyiz. Ve Filistin’in aslında eğitim kurumlarının yakılıp, yıkıldığını görmekteyiz. Ancak biz bu yıkımdan bir devlet kuracağımız gibi eğitim müesseselerimiz de aynı şekilde yıkıma maruz kalsalar bile devam ettik ve devam edeceğiz.”
“Balfour’dan bu yana Filistinliler’e ilişkin hiçbir şekilde bakış açısının olumlu olmadığını görmekteyiz. Filistin halkı sadece Batı sömürgesinin bir kurbanı değil, aynı zamanda küresel Siyonizm’inde kurbanıdır. Bu hareket ise tamamen işgali yasallaştırmaktadır. Filistin nüfusunun yüzde 70’i göç etmek zorunda kalmıştır. Uluslararası umursamazlık ve rahatlık nedeniyle Filistin’deki işgal politikaları hızlı bir şekilde yayılmıştır. Geçtiğimiz yıl Filistin Ulusal Konseyi’nde iki devletli bir çözüm konusu ele aldık. Kudüs’ün Filistin’in başkenti olması ile ilgili adımlar atıldı. O zaman Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) uluslararası kanunları ve uluslararası meşruiyeti de kabul edeceğini ifade etmişti. Diplomatlar ve FKÖ ile atılan bu adımın aslında Filistin’in devlet olması için atılan ilk adım olduğunu söyleyebiliriz. Filistin Devleti’nin yüzden fazla devlet tarafından tanındığını bilmekteyiz. Geçen hafta itibariyle Birleşmiş Milletler Genel ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde de söylenmişti. Aslında çoğuna baktığımız zaman da Trump’ın atmış olduğu adım 1967 bağlamında da değerlendirildiğinde ilk atılan adımlara ve girişimlere karşı ihanet olduğu belirtilmektedir. Birleşmiş Milletler’de Filistin’in tam üyeliğinin tanınması ve ülkelerin de Filistin Devleti’nin ve halkının bağımsızlığını itiraf etmeleri aslında önemli bir şey.”
“Avrupa tarafından atılan adımlar neticesinde Trump, İsrail’i koruma kaygısıyla maalesef bu uluslararası meşruiyeti ve girişimi hiçe sayarak böyle bir adım atmıştır. Bu olay sadece bir idrak meselesi değildir. Bu üzerinde hiçbir tasarruf hakkının olmadığı Filistin halkına karşı da yapılan büyük bir haksızlıktır. Bugün iki devletli bir yapıyı kabul eden dünya, maalesef öte yandan son gelişmelerle birlikte İsrail’i tanımış ve Filistin’i unutmuştur.”
“Çifte standartları olan ülkeler ve mahkemeler, Filistin’e karşı İsrail’i halen cesaretlendirmeye devam etmektedirler. Bu yapılanlar İsrail’in yasaların dışında bir devlet olduğunu da göstermektedir.”
Programda yer alan diğer konuşmacılar ve öne çıkan konuşmalar şu şekilde:
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça Artuklu Üniversitesi Rektörü:
“Sykes – Picot anlaşmasının uluslararası hukuki hiçbir özelliği yoktur ama vakıadır. Fransa ile İngiltere Dışişleri Bakanlarının bu konuda ittifak etmeleri ve ardından da Rusya’nın bunu desteklemesi, 1897 yılında gerçekleşen Siyonist Kongrede İngiltere’nin Theodor Herzl’e verdiği sözü gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Theodor Herzl’e verilen söz ise, ‘Sana 50 yıl geçmeden istediğin yerde bir devlet kurduracağız’. Bu devletin kurulması için Güney Afrika’da yer teklif ediliyor, Kanada’da yer teklif ediliyor, Polonya’da teklif ediliyor ama Siyonistlerin Kudüs ve çevresinde bir devlet kurmak istemesi nedeniyle 51 yıl sonra bu sözü yerine getiriyorlar. Birleşmiş Milletler’in de desteğiyle gerçekleşiyor. Türkiye’nin de bu devleti 13. Devlet olarak tanımış olması, sonradan rahmetli Özal zamanında böyle bir yanlış destekten ötürü özür dilenmesi Filistin tarihinde bir vakıa haline gelmiştir.”
Dr. Feras Ali Hasan Qawasmeh Siyasi Büro Temsilcisi Arge Araştırmacısı:
“Yahudilerin bir araya gelmesinde dini inancın ve kanaatlerin etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Onlar için Tevrat’ta geçtiği gibi vaat edilmiş topraklara ulaşabilmek amaç haline gelmiştir. Yahudiler Tevrat’ta almış oldukları bazı pasajlarla ve parçalarla kendi hedeflerine odaklandılar. Öte yandan bunu belli bir tarafı ile aldılar. Mesele bütün Yahudiler tarafından tek düzlemde ele alınmamış. Diğer pasajlara bakıldığında vaat edilen toprakların olmadığı ve hatta topraklara dönüş diye bir şeyin olmadığı ortaya çıkıyor. Ancak meselenin bu yönü ihmal ediliyor.”
Bachir Djarallah Filistin Hamas Milletvekili:
“Kudüs Filistin’in ebedi başkentidir. Kudüs, salih insanların hem doğduğu hem de vefat ettiği yerdir. Hem beşiğidir, hem mezarıdır. Birçok peygambere ev sahipliği yapmıştır. Kudüs, kutsallığı bağlamında maneviyatı en güçlü yerlerden biridir. Kudüs içerisinde Hıristiyan inancına dair çok önemli yerler var.”
“Şu an Kudüs içerisinde 6 bin tutsak var. Bunlar sadece bürokratik kararlarla yapılan tutuklamalardır. Bunların arasında 15 yaşın altında 70 çocuk var ve 25 kadın var. Bunların arasında parlamentodan dokunulmazlığı olan 6 milletvekili tutuklanmıştır. Polisin Mescid-i Aksa’ya baskınları artık sistematik hale gelmiştir. Bu Siyonist yapı kendi suçlarını meşrulaştırmak için yasal düzenlemelerde yapmıştır. Örneğin Birlik Kudüs Yasası vardır. Bu yasa Kudüs’ten asla vazgeçilmeyeceğini vurgular. Bu yönetim her yıl saldırıları planlamak ve uygulamak adına bütçeler ayırmakta ve parlamentoda onaylamaktadır. Özellikle demografiyi değiştirme çabaları ve Filistinliler’ ait toprakların satın alınması gibi bir durum söz konusu. Burada amaç demografik yapıyı İsrail lehine değiştirmek.”
Sami H. A. Abuzuhri, Filistin Hamas Milletvekili:
“Adı Filistin Meselesi olabilir ancak Filistin sadece Filistinliler’in değil bütün Müslümanların meselesidir. İngilizler Filistin’i 1917 yılında işgal ettiği zaman Filistin Osmanlı toprağıydı. Kudüs’te gittiğimiz her yerde Osmanlıların mirasını görüyoruz. Bu buluşmalar geçici değil önemli buluşmalar ve bu meselenin hepimizin meselesi olduğunu gösteriyor.”
“Filistin bizim için İngiltere’nin işgal ettiği topraklar demek. Bu alan 27.000 kilometrekare. Kudüs ve Gazze bu alanda çok cüzi bir yerdir. Bizim bu toprakların tamamını kazanmaya çalışıyoruz. Filistin sadece Gazze, Kudüs ve Batı Şeria’dan oluşmuyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Yüzyılın anlaşmasına gelecek olursak bu Amerika tarafından yapılan bir plandır ve Filistin meselesinin üzerini örtmeye çalışıyor. Medyada karşımıza çıkan bu anlaşma sadece Gazze’de bir Filistin Devleti kurmak ve Batı Şeria ile Kudüs’ü yok etmek.”
Mustafa Barghouti PNI Genel Sekreteri:
Neden Filistin Birliği’ni tam anlamıyla tesis edemiyoruz?
“Bu konuda hangi argümanlar ve araçlar kullanılması gerekiyor meselesine girmeden önce, mevcut durumun ne kadar tehlikeli olduğu konusuna bakmalıyız. Olup biten aslında Filistin Davasının bütün bileşenleri ile tasfiye edilmesi çalışmasıdır.”
“Aslında Filistin Yönetiminin elinde herhangi bir bölge yok. Gerçek bu realite bu. İsrail askerleri istedikleri bölgeye girebiliyorlar. İki hafta önce Ramallah’a girdiler ve her bir bölgeye girebiliyorlar. Devlet Başkanlığı binasının etrafına kadar geldiler ve zırhlı araçları ile geçtiler.”
“Şu an İsrail Parlamentosunda yüzde 70’inin ruhsatsız yaptığı yerleşim yerleri var. İsrail her zaman yalan söylüyor. Yerleşim yerlerini sürekli genişletiyor. Batı Şeria’da Filistinliler’in araç kullanmasının yasak olduğu caddeler ve sokaklar var. Buralarda araç kullanırken yakalanırsanız hapise atılırsınız. Bu aynı zamanda bir Apartheid rejimine de vurgu yapıyor. Burada Güney Afrika’daki Apartheid’tan daha şiddetli ırkçı bir rejim olduğunu söyleyebiliriz. İsrail’in Filistinliler’i kontrol altında tuttuğu tecrit bölgeleri var.”
“Bu konudaki diğer bir tehlike ise normalleşme maalesef, Yüzyılın Anlaşması ile birlikte bölgedeki ülkelerle ve Arap Ülkeleri ile Filistin Davası ekseninde bir normalleşme var. Milli duruşumuzu ve davamızı tehdit eden bir saldırı ve tehlike ile karşı karşıyayız. Bizler birliği tesis etmeden normalleşmeye hayır diyoruz.”
Filistin’de birliği sağlamak için gerekli şartlar neler?
“Filistin’de iç uzlaşı ve birliğin sağlanabilmesi için bazı şartların gerçekleştirilmesi lazım. Bence bunlardan ilki, hiç kimsenin ya da hiçbir partinin tek başına hareket etmemesi lazım. Bu daha önce başarısız oldu. Hiçbir zaman da başarı getirmeyecektir. Katılımcılık ve ortaklık çok önemlidir. Diğer bir mesele de Filistin halkına seçme hakkının verilmesi ve demokrasidir. Bu seçimlerin de sonuçlarına saygı duyulması gerekir. Diğer bir mesele ise omuz omuza vererek bir ulusal ve milli strateji ile bir araya gelmemiz gerekiyor.”
“Siyonist yönetimle bir arabuluculuk yapılması ve orta yolun bulunması hayaldir. ABD bu sorunun çözümü için arabulucu olabilmesi yanılsamadır. İstisnasız tüm ABD yönetimleri İsrail tarafındaydı. Trump yönetimi bazı Siyonist partilerden daha fazla İsrailcidir diyebilirim.”
Kaynak: TRT Haber