Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) işgali ve burada çıkan olaylarda Prof. Dr. İlhan Varank'ın da aralarında olduğu 14 kişinin şehit edilmesiyle ilgili 52 sanığın yargılandığı davanın sekizinci duruşması başladı.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu karşısında yer alan binadaki salonda yapılan duruşmaya, 42 sanık ve avukatları katıldı.
Gazi ve şehit yakınları olan müştekiler ile avukatları da duruşmada hazır bulundu.
Müşteki Murat Koçak, televizyonlardan darbe girişimini öğrendiğini, Türk bayrağını alıp dışarı çıktığını, belediyede komutan ve erlerin bariyerlerle siper alarak "Buraya gelmeyin sizi vururuz." dediklerini aktardı.
Askere "Sizin yeriniz burası değil, yeriniz kışlanız" dediğini anlatan müşteki Koçak, şunları söyledi:
"Askerlere Cumhurbaşkanımızın konuşmasını dinletmek istedik, istemediler. Silahlarını bırakmalarını istedik. Zeki Demir koşa koşa geldi, 'Bunlar kim bunların burada olmaması gerekiyor' dedi. Ağzı bozuktu. Demir, 'sizi vururum' dedi, küfürler etti. Ateş etti, arkadaşımız ayağından vuruldu. Albay, ateş emri verdi, ağaçların arkasında saklanmış. Caminin köşesindeki askerler ateş etmeye başladı. Kolumdan G3 mermisi yedim, 5 ameliyat geçirdim. Kolumun yüzde 60'nı kullanıyorum. Bir tane asker silahını bırakıp ağlayarak kaldırım kenarına oturdu, bir tek onun masum olduğunu düşünüyorum. Caminin hocası minareden yaptıklarının yanlış olduğunu, bunun bir darbe olduğunu söyledi. Bunları duymamaları imkansız. Hoparlörden yarım saat dil dökmüş hoca vardı. Albay Zeki Demir, 'Bunun sesini kesin, vurun bunu' dedi. Sanıklardan şikayetçiyim."
"Bir rütbeli 'sizi böcek gibi ezeceğiz' dedi"
Diğer müşteki Bayram Ceylan da Başbakanın konuşmasından sonra dışarı çıktığını, Şehzadebaşı Camisi'ne gittiğini, yüzünü göremediği bir rütbelinin 'sizi böcek gibi ezeceğiz' dediğini anlatarak, vurulan arkadaşlarını taşırken kendisinin de vurulduğunu ve hastaneye götürüldüğünü aktardı.
Müşteki Mesut Akyüz de evde Başbakanının ve Cumhurbaşkanının konuşmalarından sonra ailesiyle beraber yürümeye başladıklarını, silah seslerini duyduklarını, belediye tarafına doğru gittiklerini, yanındakilerin vurularak yere düşmeye başlamasından sonra kendisinin de bacağından vurulduğunu ifade ederek, "Askerler yere sıktık diyordu ancak bulundukları yer yokuştu, kot farkı vardı. Onların yer dediği yer bizim belimize geliyordu. Şikayetçiyim." dedi.
"Yerdeyken bile ateş ediyorlar"
Müşteki Nebahat Topaloğlu da Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra eşiyle evden çıktığını belirterek, "Askerlerin böyle birşey yapabileceklerini düşünmüyordum. Halk elinde bayrakla geliyordu, eşimle onlara katıldık. Askerler caminin orada sıralanmışlardı, ateş açıyorlardı. Bizim elimizde sadece 10 metre kadar bayrak, ağzımızda Allah-u Ekber sesleri vardı. Elimizde taş bile yoktu. Vurulanları hastaneye taşıyorduk. 'Asker kışlaya' diyorduk, o ateş etmeler devam etti. Bizim bir tehdidimiz olmadığı halde, silah atmalar korkutma amacını aşmıştı, bizi tarıyorlardı. Sol bacağımdan vurulmuşum, ateş hattında kaldım. Sürünerek çıktım oradan. Orada sırayla dizilmiş askerler bize ateş etti. Yerde vurulduğumuz sırada bile bize ateş ediyorlardı. Kimin ateş ettiğini görmedim. 2 ay hastanede yattım, halen iyileşmedim. Hepsinden davacıyım." diye konuştu.
Müşteki Ayla Aşkın, Cumhurbaşkanının çağrısıyla dışarı çıktığını, belediye binasına gittiğini, 'Askerin burada yeri yok askerin yeri kışla' dedikten sonra arkasını döndüğü esnada iki kurşunla vurulduğunu, annesinin üzüntüsünden dolayı kanser olduğunu, 2 ay sonra da kaybettiğini belirtti.
Müşteki Mehmet Salih Oduncu da o gece arkadaşlarıyla çay ocağında oturdukları sırada Başbakan ve Cumhurbaşkanının konuşmalarını duyduklarını, belediyeye gittiklerinde askerlerin barikat kurduğunu, askerlerin kendilerini tehdit ettiklerini, taradıklarını bildirerek, kendisinin de olayda vurulduğunu anlattı.
Müşteki Erhan Dereli, cumhurbaşkanının halkı sokağa davet edince, eşiyle helalleştikten sonra dışarı çıktığını ifade ederek, "Fatih Postanesi'ne yürürken, mermi sesleri yankılandı. Yaklaştıkça, mermi sesleri arttı. Biz belediyeye varmadan yüzlerce mermi attılar. Hepsi sözleşmiş gibi yalan söylüyor. Rütbeli zaten yalan söylüyor. Grubun en önündeydim. Polisler yanımıza geldi, 'Burada birkaç kişiyi vurdular, gitmeyin' dedi. Biz yine de gittik. Biz sivil insanlara sıkacaklarına inanamadık. Havaya ateş ettikten sonra bir müddet durdular. 8 veya 10 kişi ışıkları kesmişler, karanlık bir bölgeydi. İki kişi vuruldu, daha sonra ben kolumdan vuruldum. Rütbeli kısa boyluydu. Hepsinden şikayetçiyim." dedi.
"Afrin'de bu kadar çatışma olmamıştır"
Müşteki Mustafa Fakıoğlu da olayı televizyondan öğrendikten sonra Vatan Caddesi'ne gittiğini anlatarak, şöyle konuştu:
"Eşim 'Neden Vatan Caddesi' dedi, ben de 'Emniyet güçlerimiz orada onları korumamız gerekiyor' dedim. Saat 1'e kadar orada kaldık, büyükşehirde şehitlerimiz var denilince o tarafa gittik. Belediyenin orada büyük bir çatışma vardı, Afrin'de bu kadar çatışma olmamıştır. Silah bilgim vardır, değişik silahlar patlıyordu. Polislerden duydum, toplumsal olayları dağıtmaya yönelik bir silah kullanıyorlarmış. Omzumdan, kolumdan vuruldum, şarapnel parçalarıyla. 200'ün üzerinde gazimiz var, şehitlerimiz var. Burada sıkmadık diyorlar. Biz mi sıktık? Ruhunuzu FETÖ'ye satmışsınız."
"Elimde uçaksavar yoktu, kızım vardı"
Olaylarda yaralanan Adviyye İsmailoğlu’nun babası müşteki Osman Gazi İsmailoğlu da olay günü Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra eşi ve 2 kızıyla meydanlara indiklerini, belirterek, "Öleceksek beraber ölecektik, kalacaksak beraber kalacaktık. O gün bayrağımız ve abdestimizle beraber yollara düştük. Saraçhane'ye gittik, silah sesi duyduk. Önceliğimiz vatandı, bir adım geri atmadık. Olay yerine vardık, havaya ateş ettik, ateş etmedik diyenler, mevzi almışlardı, halkın üzerine hedef gözetmeksizin ateş açıyorlardı. Savaş sahnesini andırıyordu. Bunlar kime çalışıyordu. Görmedik, bilmedik diyorlar, inkar etme şansları yok. Camilerden sela seslerini de mi duymadılar. 3 maymunu oynuyorlar. Utanmanız yok mu diyecem, yoktur. Ar hiç yok. İnsanlar yerlere düşerken ateş etmeye devam ediyorlardı. 14 yaşımdaki kızım vuruldu, sesi kulaklarımda duruyor halen. Elimde uçaksavar yoktu, kızım vardı." dedi.
"Direk öldürmek amacıyla ateş ettiler"
Bir diğer müşteki Abdullah Keşan da Albay Zeki Demir ile karşı karşıya olduğunu, 'Bize mi sıkacaksın' diye sorduktan sonra tereddüt etmeden kendisini bacağından vurduğunu belirterek, Demir'den sonra erlerin de ateş ettiğini, atar damarı koptuğu için yere düştüğünü bildirdi.
Müşteki Bozkurt Pekdemir de "Direk öldürmek amacıyla ateş ettiler. Boynumdan yaralandım. Hakkımı helal etmiyorum. Hiçbirini affetmiyorum, insanların kanları ellerine bulaştı. Hepsi aynı ağızdan ifade veriyor. Aynı koğuşta kalıyorlar, hepsi aynı şeyi söylüyor." dedi.
Müşteki Abdullah Çay da "Vatan Caddesi'nde tankların gittiğini gördüm. Radyoda başbakanımızın konuşmasını duydum. 3 arkadaşımla beraber Saraçhane'nin önüne gittik. Bu FETÖ'cü hainlere bertaraf etme amaçlı telkinlerde bulunduk. Yaptığınız hukuksuz dedik. Bizi dinlemediler, havaya ateş ettiler. O anda yüksek ihtimal Zeki Demir beni eliyle işaret ederek, vur emrini verdi. Ben hastaneye götürülürken arkadan tarıyorlardı. Beni taşıyan bir arkadaşım da şehit olmuş. Baldırımdan vuruldum. Şikayetçiyim." diye konuştu.
Müşteki Cengiz Özdemir de savaşmak için meydanlara çıkmadıklarını, ellerinde Türk bayrağının olduğunu, ayağından yaralandığını, halen 4 şarapnel parçasının ayağında olduğunu anlattı.
"5 yaşındaki çocuğum anladı, bunlar anlamadı mı"
Müşteki Sinan Öztürk, motosikletiyle Saraçhane'ye gittiklerini, askerlere 'yapmayın etmeyin kardeşimizsiniz' diye yalvardıklarını belirterek, "Bunlar sürekli havaya yere ateş ediyordu. Genç bir polis memuru üzerlerine doğru hücum etti. Polisi öldüreceklerdi, kurtulalım dedik. Hücum ettik, askerlerin etrafını sardık. Bizi karşıdan taradılar. Ben de sağ bacağımdan yaralandım. Benim 5 yaşındaki çocuğum 'Baba Fetullah'ın askerleri bizi öldürecekler mi' diye sordu. Benim 5 yaşındaki çocuğum anladı, bunlar anlamadı mı? Şikayetçiyim." diye konuştu.
Müşteki Abdülmüttalip Azbay da hiçbir tereddüt olmadan bütün askerlerin ateş emrine uyduğunu, herkesin vurulduğunu, kendisininden ayağından yaralandığını dile getirerek, "Onlarda iman eksikliği var. 10 gün hastanede yattım. Çocuğumun adını Ömer Halis koydum. Hainlerden şikayetçiyim." dedi.
Bir diğer müşteki Muharrem Gürbüz de askerlerin kendilerine ateş ettiğini, sol bacağından vurulduğunu, felç kalma riski yüzünden kurşunu doktorların çıkartamadığını anlattı.
Şehidin eşi müşteki olarak duruşmada
Şehit İbrahim Yılmaz'ın eşi müşteki Esma Rukiye Kılıçaslan Yılmaz da "Bu insanlar bunları yaparken vicdanlarının olmadığını gösterdiler. Benim eşim hafızdı, 9 aylıkken bebeğimle dul kaldım. Bu darbeciler burada utanmadan konuşurken benim eşim toprak altında yatıyor. Yetim kalan şu anda 2 yaşında kızım var. Hepsinden şikayetçiyim." dedi.
Söz alan bütün müştekiler, sanıklardan şikayetçi olduklarını ve duruşmaya katılmak istediklerini söyledi.
"Kaç evlat bunların adaleti yok, mermi yağdırcaklar"
Müşteki Ayhan Çelik, olay günü Saraçhane’de olduğunu ifade ederek, "Yüzlerce insanın seslerini duydum, siper alan askerleri gördüm. Bir şeyler yapabilirim diye bir yerde durdum. Parkın içindeydik. Ateş seslerinin gelmesiyle halkın vurulduğunu gördüm. Parkın içinden kaçarken arkamdan dipçikle vuruldum. Yere düştüm ayağa kalktım. Bir amca ensemden tuttu, 'Kaç evlat bunların adaleti yok, mermi yağdırcaklar' dedi. Bütün psikolojim bozuldu. Omzumdan ve kalçamdan yaralandım. Bana ve milletime kurşun sıkanlardan şikayetçiyim." dedi.
Şehit İbrahim Yılmaz'ın babası müşteki Ünal Yılmaz da oğlunun arkadaşının araması üzerine abdest aldıktan sonra dışarı çıktığını anlattı. Kendisinin de Saraçhane'ye giderken oğlu İbrahim’i aradığını belirten Yılmaz, ancak telefonunu açmadığını belirtti.
"Şeytan şarlatanın planı tutmadı"
Müşteki Yılmaz, oğlunun telefonlarını açmayınca içine şüphe düştüğünü belirterek, şöyle konuştu:
"Silah sesleri geliyordu. İnsanların yere yatıp süründüklerini görüyordum. Hastanenin yakınındaydım, oğlumun telefonuna başka biri çıktı. 'İbrahim nerede' dedim. 'Kolundan vuruldu' dedi. Oğlun şehit oldu deselerdi, cepheye koşup savunmamı yapacaktım. Yaralıdır yardım ederim diye hastaneye gittim. Hastaneye girdiğimde hastane kan gölüydü. Oğlumun bulunduğu odaya girdiğimde İbrahim vefat etmişti. Kanları musluktan akar gibi akıyordu, bana sirayet ediyordu. Sabaha kadar silah sesleri duyduk. Afrin'deki savaş gibi savaş vardı. Rütbesi söküklere sesleniyorum; devletin suyunu havasını alıp Amerika'daki şarlatanın emriyle bu devleti havaya uçaracaksınız öyle mi? 15 Temmuz öncesindeki Taksim ve Gazi olayları ile 17-25 Aralık'ın da bunların işareti olduğunu anlıyoruz. Şeytan şarlatanın planı tutmadı. Bütün şehit gazilerimizi tebrik ediyoruz. Kanlarını canlarını bu vatan uğruna dökenlere helal olsun."
Müştekilerin dinlenmesinin ardından duruşma yarına ertelendi.
14 şehit, 152 yaralı
İddianamede biri albay, 3'ü yüzbaşı, biri teğmen, biri asteğmen, ikisi uzman çavuş ve 42'si de er olmak üzere 50 tutuklu sanık var.
Darbe girişimini engellemeye çalışan vatandaşlar ve emniyet güçlerinin üzerilerine açılan ateş sonucu Prof. Dr. İlhan Varank'ın da aralarında olduğu 14 kişinin şehit olduğu, 152 kişinin ise yaralandığı belirtiliyor.
Darbe girişimi sırasında 47. Motorlu Piyade Alay Komutanlığı 2. Tabur 4. Bölük emrinde görevli subay, uzman çavuş ve sanık erler ile söz konusu alayın faaliyetlerini darbe girişimi kapsamında takviye etmek amacıyla görevlendirilen kurmay subay ve kurmay öğrenci subay sanıkların eylemleri anlatılıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin işgal edilmesi için 53 sanığın görevlendirildiği kaydediliyor.
50 sanığın ''anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek'', ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek'' ve ''TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek'' suçlamalarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep edilirken, bazı sanıkların çeşitli suçlardan hapis cezasına çarptırılması isteniyor.
Kaynak: AA