Çeşmelere, sebillere, cami ve hamamlara, gerekli suyu sağlayan, suyollarında basıncı ayarlayan ve suları ölçerek dağıtan su terazilerinin bir bölümü, su tarihimizin birer abidesi olarak bugün hala dimdik ayakta duruyor.
Osmanlı döneminde mühendislik harikasına dönüşen ve geçmişte yüzlercesi bulunan bu teraziler sayesinde su pek çok noktada dengeli bir şekilde kullanılabildi.
Bu kadar önemli bir görevi üstlenen su terazileri, İstanbul’un tarihi suyolu yapıları arasındaki yerini hala koruyor; ancak yüksek binaların gölgesinde…
Kimi, zamanla etrafına birçok yapı inşa edildiği için sokak arasında kaldı. Kimi de bakımsızlıktan döküldüğü için yanından geçip gittiğimiz ancak ne olduğunu anlamadığımız harabelere dönüştü. Oysa ki en temel ihtiyacımız olan suyu kapılarımıza kadar taşıyorlardı.
Peki, kaynaklardan alınan sular, şehir merkezlerine nasıl dağıtılıyordu?
Osmanlı döneminde şehrin su ihtiyacını giderebilmek için yaygın isale ve şebeke hatları kuruldu.
Kaynağından künklerle getirilen suyun şehre dağıtımının yapılması için de basıncı ayarlamak ve suları ölçerek dağıtmak gerekiyordu. İşte bu noktada devreye bu kuleler girdi.
Taş veya tuğla örgü kuleler olarak inşa edilen su terazilerinin içinde, bir geliş yolu ve bir çıkış yolu mevcut. Birkaç yere su gönderen terazilerde, ayrı çıkış yolları yer alıyor.
Kulenin en üstünde bulunan ve "sandık" denilen, üzeri açık küçük mermer havuz da gelen sularla doluyor ve belirli bir çapı olan borunun açıldığı çıkış yolu ile suyu, istenen yere gönderiyordu.
İstanbul'da yeri tespit edilen 87 su terazisi bulunuyor
Kültür Envanteri Kurucusu Caner Cangül, şu anda İstanbul’da yerini tespit edebildikleri 87 tane su terazisi olduğunu söylüyor ve "Suterazisi" sözcüğünün yabancı dillerdeki yazılarda da aynen kullanıldığını belirtiyor.
Yüzyıllarla ifade edilebilecek uzun ömürlerini, gece gündüz çalışarak geçiren ve aynı adla literatüre geçen su terazileri, tarihi ve doğal güzelliğiyle İstanbul’un su medeniyeti olduğunu bir kez daha anlatıyor ancak bu sefer sessiz ve sedasız bir şekilde…