Büyük bölümü faylar üzerinde yer alan Türkiye, dört bir yanında irili ufaklı deprem potansiyeli barındırıyor. Bunlardan bazıları hissedemeyeceğimiz kadar küçük olsa da uzmanlar bu mikro sarsıntıları da yakından takip ediyor. Mikro depremler yer içindeki gerilme değişimlerine bağlı olarak meydana geliyor. Büyüklükleri en fazla 2,0 olabilen bu depremler genellikle 1, 1,5 ya da 0 büyüklüğünde meydana geliyor; bazen eksi büyüklüğünde de ölçülebiliyor.
Mikro depremler nasıl ölçülüyor?
Mikro depremleri ölçebilmek için bazı koşulları sağlamak gerekiyor. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Pınar mikro depremlerin nasıl ölçülebileceğini şöyle anlatıyor:
“Bu büyüklükteki depremleri sizin ölçebilmeniz için, bu mikro deprem etkinliğinin olduğu bölgede çok sayıda istasyonunuz olması lazım. Yaklaşık 50 kilometre yarıçaplı bir alan düşünelim. Bu alan içinde sizin mesela en az 10 deprem kayıt cihazınız olması lazım, 1-1,5 büyüklüğündeki depremleri kaydedebilmeniz için.”
Pınar, mikro depremleri ölçmek için yüzeydeki çevre gürültüsünden kurtulmak gerektiğini de anlatıyor:
“Çevre gürültüsü çok düşük olan bölgelerde siz mikro depremleri kaydedebilirsiniz ama genelde mesela şehirlerin büyümesinden, endüstrinin gelişmesinden dolayı hatta rüzgâr gibi meteorolojik olaylardan dolayı çevre gürültüsü sürekli yüksek durumdadır. Bu çevre gürültüsünden kurtulmak için sizin kuracağınız deprem istasyonlarını yüzeye değil de mesela 60-70 metre derinlikte bir kuyu açarsanız ve sismografı kuyunun dibine yerleştirirseniz bu sefer yüzeydeki çevre gürültüsünden kurtulmuş olursunuz.”
Mikro deprem takibi kritik yapı projelerinde önem kazanıyor
Pınar, mikro deprem etkinliklerinin çoğunlukla kritik yapıların olduğu yerlerde izlendiğini söylüyor:
“Mikro deprem etkinliği aslında genelde kritik yapıların olduğu yerde, mesela gaz depolama nerede yapılacaksa siz oraya belli bir amaç uğruna lokal ağ kuruyorsunuz veya bir bölgede mesela nükleer santral yapacaksanız o bölgeye mikro deprem etkinliğini takip etmek için lokal ağ kuruyorsunuz ve o bölgede mikro depremlerin bazı faylara işaret edip etmediğini takip ediyorsunuz. Genelde mikro deprem takibi proje bazlı olmaktadır.”
Pınar, mikro depremleri yaratan kuvvetlerin ikiye ayrıldığını anlatarak, “Biri doğal kökenli yani kendiliğinden doğada meydana gelen mikro depremler, ikincisi ise insan kaynaklı mikro depremlerdir” diyor.
İnsan kaynaklı mikro depremler neden izleniyor?
Pınar, insan kaynaklı mikro depremleri izlemenin nasıl fayda sağlayabileceğini bir örnek ile anlatıyor:
“Örneğin yer altı gaz depolama rezervuarı düşünelim. Eğer siz bu rezervuara gaz basmaya başlarsanız, bu gazın yarattığı bir gerilme değişimi olacaktır. Bu gerilme değişimine bağlı olarak da yine küçük küçük kırılmalar yani mikro depremler meydana gelecektir. Bu gaz depolama sahalarında eğer siz yoğun bir sismik ağ kuracak olursanız, bu mikro depremleri rahatlıkla izleyebilirsiniz ve mikro depremlerin aslında bu gibi durumlarda faydası vardır. Mesela yüksek basınçla gaz bastığınız zaman yer içine, bu gerilmenin fazla olması durumunda deprem sayısı, mikro deprem sayısı giderek artmaktadır. Dolayısıyla siz bu mikro deprem sayısının zamanla nasıl değiştiğini izleyerek gaz basıncını yavaş yavaş düşürebilirsiniz. Bu şekilde mikro deprem sayısını azaltabilirsiniz ve yüksek basınçtan dolayı mesela yer içinde meydana gelebilecek daha büyük bir kırılmanın önüne geçmiş olursunuz.”
Pınar, petrolü yeryüzüne çıkarmak için açılan kuyulara su enjekte etmenin, kaya gazı ve petrolü üretmek için yer altına basılan yüksek basınçlı solüsyonun, jeotermal alanlardaki sıcak ve soğuk suyun sebep olduğu genleşme ve büzüşme hareketinin de mikro depremlere sebep olabildiğini söylüyor.
Doğal kaynaklı mikro depremler
Pınar, doğal kaynaklı mikro depremleri izleyerek faydalı çıkarımlar yapılabileceğini de aktarıyor:
“Örneğin bir bölgede volkan varsa ve o volkan belli aralıklarla faaliyete geçiyorsa, bu yer altındaki magma hareketi yavaş yavaş yeryüzüne yükseldiği zaman kayaçların içinde basınç değişimlerine, gerilme değişimlerine sebep olmakta ve o bölgede aniden mikro depremlerin sayısı artmaktadır. Yine bu mikro depremleri izleyerek bölge halkı uyarılabilir. Volkan yakın zamanda faaliyete geçebilir gibi bilgiler de türetmek mümkün.”
Pınar, mikro depremlerin her yerde olabileceğini belirterek, “2000’li yıllardan sonra İç Anadolu’ya da deprem istasyonları kurmaya başladık ve o bölgelere kurulan istasyonlardan sonra İç Anadolu’da küçük küçük depremlerin meydana geldiği ortaya çıktı. Hâlbuki o bölgeye istasyon kurmadan önce İç Anadolu deprem etkinliği çok düşük, sismik tehlikesi düşük bir bölge olarak biliniyordu” dedi.
Kurgu: Ünsel Ayhan Aybek