Beyşehir ilçesinde 1296-1299 yılında Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey tarafından yaptırılan Eşrefoğlu Camii, mimarisiyle birlikte ahşap 47'si direk, toplam 602 sütun ve kirişiyle biliniyor.
Ahşap yapı geçme yöntemiyle yapılma özelliğini taşıyor. Ahşap yapının bugüne kadar kuruma ve çatlama olmadan ayakta durmasının ise 1940 yılına kadar kullanılan caminin ortasındaki yaklaşık 10-15 metre derinliğinde kar biriktirilen havuz sayesinde, ısı ve nem dengesi sağlanarak geldiği belirtildi. 1940 yılından sonra bu havuz kullanılmazken, iklimlendirme cihazıyla ısı ve nem dengesi sağlanıyor.
Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey tarafından 1280 başlarında Beyşehir'de Eşrefoğulları Beyliği'nin kurulduğunu hatırlattı. Muşmal, UNESCO tarafından 2012 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınan Eşrefoğlu Camisi'nin de 1296-1299 yılında Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey, tarafından yapıldığını belirterek, şunları söyledi:
''Burası bir külliye. Bu külliyenin içerisinde külliyenin merkezinde 'Ulu Cami' olarak arkamızda gördüğümüz Eşrefoğlu Camisi var. Hemen onun sol tarafında da Eşrefoğlu Bedesteni. Aynı dönemde inşa edilmiş. Hemen onun arkasında yine beyliğin külliyesine dahil olan Eşrefoğlu Hamamı, onun karşısında caminin sol tarafında yine bir medresemiz var.''
1296-1299 yılları arasında Seyfettin Süleyman Bey tarafından inşa edildi
Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey'in türbesinin de cami içinde olduğunu ifade eden Prof. Dr. Muşmal, ''Eşrefoğlu Camisi tam adıyla Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey Cami, 1296-1299 yılları arasında Seyfettin Süleyman Bey tarafından inşa edildi ve ölmeden önce camiyi inşa ettirdikten hemen sonra türbesini de camini yanına yaptırdı ve kısa bir süre sonra da bu şehri inşa ettirmiş, bu şehrin banisi olarak hayata veda etti. Caminin minberi, ahşap cami örnekleri Konya Alaeddin Camisi gibi çok önemli kündekari tekniğiyle yapılmış çivisiz olarak inşa edilmiş üzerinde makili küfi hat ile Hazreti Allah’ın, Hazreti Peygamber’in ve dört halifenin ismi yazılmıştır. Hemen Sultan mahfilinin altında caminin çilehanesi var. Çilehanede insanların uzun yıllar boyunca buraya geldiklerinde özellikle ramazan ayının son 10 gününde buraya kapandıkları ve itikaf mahallinde son 10 günü geçirdikleri biliniyor.''
Prof. Dr. Muşmal, caminin çilehanesinden de iki kol halinde o dönem şehrin surlarının dışına giden atlı bir askerin geçebileceği dehlizin, tünelin olduğunun bilindiğini kaydetti.
"1940’lı yıllara kadar oranın açık olduğunu biliyoruz"
Prof. Dr. Muşmal, camiyii en çok sedir ağacından yapılan ahşap yapısının diğer tarihi camilerden ayıran özellik olduğunu belirtti. Ahşap yapının ise kış aylarında çatının ortasından cami içindeki 10-15 metre derinliğindeki havuza atılıp biriktirilen kar sayesinde ısı ve nem oranının sağlanmasıyla bugüne kadar kadar ayakta kaldığını belirten Prof. Dr. Muşmal, şöyle konuştu:
''Çatıdaki kar kürümek suretiyle, karlık olarak kullanılan havuza dolduruluyordu Oradaki kar, yaz boyunca içerideki nem ve ısı dengesini sağladığı için de ağaçların kuruması ve çatlaması engelleniyordu. Bilim adamlarının açıklaması bu yönde. Aynı zamanda da halk eskiden buzhane olmadığı için o kardan temin etmek suretiyle buz ihtiyaçlarını gideriyorlardı.
Hem vatandaşlara bir imkan tanınıyor hem de içerideki bir nem ısı dengesini sağlamış oluyordu. 1940’lı yıllara kadar oranın açık olduğunu biliyoruz. Daha sonradan üstü kapatıldı. Aynı zamanda da güneş ışığı içeriye alan yazın serinliği kışın ısıyı da muhafaza eden bir yapı ile oluşturulduğu gözüküyor.''