Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, ''ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs ayında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret, Körfez krizinin de başlangıcı oldu.'' dedi.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF) Başkanı Prof. Dr. Kurşun, Suudi Arabistan'da 5 Kasım'da gerçekleştirilen 'yolsuzluk operasyonu'nun ülke içinde ve Orta Doğu'daki yansımalarını değerlendirdi.
Prof. Dr. Kurşun, Orta Doğu’da bu denli büyük operasyonların ABD’nin izni veya istişaresi olmadan yapılmasının mümkün olmadığına işaret ederek, "ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs ayında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret, Körfez krizinin de başlangıcı oldu" görüşünü savundu.
Körfez bölgesinin uzun bir zamandır bir krizle karşı karşıya olduğunu hatırlatan Kurşun, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Trump'ın Suudi Arabistan ziyareti ile birlikte yeni bir planlama, yeni bir siyasetin işareti verilmişti. Ve Katar kuşatma altına alındı. Katar’ın bir şekilde bazı taleplere rıza göstermesi istendi. Ama bu konuda istedikleri başarıyı elde edemediler. Aslında Suudi Arabistan kendisi için korkulu rüya haline gelmiş İran’ın bölgedeki bir takım siyaset uzantılarını veya kendisi adına bir takım vekalet savaşları yürüten gruplarla İran’ın etkisini azaltmaktı ve bunu Katar üzerinden yapmayı hedefliyordu. Ancak başarılı olmayınca ABD’ye olan güveni sarsılan Suudi’ler, bu kez de Rusya’ya yanaşmaya başladı.''
''Ilımlı İslam’a dönüş ileride çok fazla tartışılacak''
Prof. Dr. Kurşun, Orta Doğu coğrafyasında, siyasette, silah sisteminde, bölge ülkeleriyle ilişkiler ve özellikle zihniyette yeni bir dönüşüm yaşandığını vurguladı.
Bu dönüşümün sadece 'ılımlı İslam' veya başka bir deyimle ’mutedil İslam’a dönüşün bir işareti olarak algılanmaması gerektiğine dikkati çeken Kurşun, ''Birkaç ay önce ilan edilen 2030 vizyonunda ‘mutedil İslam’a dönüş gibi söylemler de yer alıyordu zaten. Çünkü bu vizyona göre yeni istihdam imkanları oluşturulacak, kadınların iş hayatında daha fazla yer almaları, eğitimli insanların daha fazla sorumluluk almaları sağlanacak gibi birçok öngörüler vardı. Bunların yapılması esasında orada yerleşmiş olan ve kaynağını ulemadan alan bir takım anlayışların da yumuşatılması gerekiyordu. Bence bu 'mutedil İslam’a dönüş ileride çok fazla tartışılacak bir konu.'' görüşünü dile getirdi.
Suudi Arabistan’ın böyle bir dönüşüme muhtaç olduğu görüşünü savunan Kurşun, ülkenin bir anlamda dünyayla bütünleşmeyi de hedeflemesi, petrolden bağımsız bir ekonomiyle birlikte sosyal hayatı da düzenleyecek bir takım prensipleri hayata geçirmesi gerektiğini ifade etti.
Yeni prensin işe başladığı zaman sokaklarda görev yapan ‘din polisi’ uygulamasını geri çekmesinin, yapacağı dönüşümlerin ilk işareti olduğunu vurgulayan Kurşun, ''Ama bu devletin meşruluğunu sağlamış olan Vehhabilik’ten vazgeçme anlamı taşımıyor.'' tespitinde bulundu.
"Suudi Arabistan’da nesil dönüşüm süreci"
Prof. Dr. Kurşun, Suudi Arabistan’da yaşanan hadisenin bir ‘’yolsuzluk’ operasyonu olmadığını, hanedan içi bir hesaplaşma olduğunu iddia ederek, ‘’Bu operasyon Kraliyet ailesi içinde nesil dönüşüm sürecinin başlatıldığının bir işaretidir. Suudi Arabistan’da özellikle yolsuzluk komisyonunun oluşturulup bir takım hanedana mensup emirlerin, prenslerin ve aynı zamanda onların ortakları olan iş adamlarının gözetim altına alınması, hesaplarının dondurulması ve muhtemel mal varlıklarına el konulması yeni bir hadise değil, hanedan içi rahatsızlıkların uzantısı olarak gelişti.'' diye konuştu.
''Kral Selman aile içi bir devrim başlatmıştır''
Suudi Arabistan’da geleneksel krallık sisteminin Kral Selman ile birlikte alt üst olduğunu ifade eden Kurşun, şöyle konuştu:
''Kral Selman aile içi bir devrim başlatmıştır. Haziran ayında oğlu Muhammed bin Selman’ı birinci veliaht olarak ataması, ortaya çok daha net bir şey koymuştur ki o da artık yeni neslin yani, 3. neslin 1. kralı olacaktır. Muhammed bin Selman, fiilen kral olmamasına rağmen, şu anda ülkeyi yönetmektedir. Tabii bu kendilerine göre, bir takım talihsizlikler ve prestij kayıplarının yaşandığı bir süreçtir.''
Veliaht Prens Muhammed’in, prestijini yükseltmek için Yemen savaşının başlatıldığını aktaran Kurşun, burada da büyük kayıpların ve zafiyetlerin oluştuğunu vurguladı.
Yemen savaşının başarısız olmasıyla prensin burada kaybettiği prestiji düzeltmek için bu yolsuzluk operasyonunun yapıldığını öne süren Kurşun, sözlerine şöyle devam etti:
‘’Yolsuzluk operasyonu ile bir şekilde halka şirin görünme hedeflendi. Çünkü halkın bu konuda bir takım talepleri vardı ve bu operasyon bu anlamda başarılı oldu. Tabii operasyonun bu şekilde başlatılması operasyonun doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmamız için bir sebep teşkil etmiyor. Çünkü eski yönetimden güç devşirerek, ülkenin bütün kaynaklarını istediği gibi kullanan bir ekip vardı ki bunların bir kısmı hanedana mensup kişilerden, bir kısmı da onların ortaklarıydı.’’
Kurşun, operasyonun özellikle hanedan içinde yeni krala karşı oluşturabilecek muhtemel bir koalisyonu, bir muhalefeti önceden bertaraf etmek için düzenlendiği görüşünü ileri sürerek ''Muhammed bin Selman’ı krallık unvanına tertemiz bir şekilde hazırlamak istemiş olabilirler.'' değerlendirmesinde bulundu.