Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD'nin başından beri Rakka'nın kuşatılması stratejisinde YPG ya da demokratik güçlerin rolü olabileceğini söylediğini belirterek "En son (ABD Genelkurmay Başkanı Joseph) Dunford'un ziyaretinde de 'sadece kuşatmada yer alacaklar, Rakka'nın içine kesinlikle girmeyecek' dediler. Bunun böyle olmasını temenni ederiz. Özellikle ortaklarımızın verdiği sözü tutmasını her zaman bekleriz. Biz Türkiye olarak verdiğimiz sözü sonuna kadar tutuyoruz. Münbiç'te verilen söz henüz tutulmadı. Dolayısıyla tüm bu anlaşmalara rağmen biz de temkinli davranıyoruz ve tedbirlerimizi de alıyoruz." dedi.
Çavuşoğlu, Bosna Hersek Dışişleri Bakanı İgor Crnadak ile baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından Dışişleri Bakanlığı Resmi Konutu'nda ortak basın toplantısı düzenledi.
"Türkiye'nin Rakka operasyonu konusunda ortaya koyduğu strateji başından beri belli"
Bakan Çavuşoğlu, Rakka operasyonuna ilişkin bir soru üzerine, bu konu üzerinde Türkiye'nin başından beri ortaya koyduğu stratejinin belli olduğunu ve operasyondan sonraki aşamanın çok iyi planlanması gerektiğini belirtti.
Rakka'ya yanlış gruplarla ve özellikle başka terör örgütleriyle gitmenin yanlış olduğunu başta ABD olmak üzere herkese anlatmaya çalıştıklarını söyleyen Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"ABD başından beri Rakka'nın kuşatılması stratejisinde YPG ya da demokratik güçlerin rolü olabileceğini söyledi. En son (ABD Genelkurmay Başkanı Joseph) Dunford'un ziyaretinde de 'sadece kuşatmada yer alacaklar, Rakka'nın içine kesinlikle girmeyecek' dediler. Bunun böyle olmasını temenni ederiz. Özellikle ortaklarımızın verdiği sözü tutmasını her zaman bekleriz. Biz Türkiye olarak verdiğimiz sözü sonuna kadar tutuyoruz. Münbiç'te verilen söz henüz tutulmadı. Dolayısıyla tüm bu anlaşmalara rağmen biz de temkinli davranıyoruz ve tedbirlerimizi de alıyoruz. Esasen yerel güçlerle ve koalisyon içindeki ülkelerin özel kuvvetleriyle Rakka'da da operasyon başarılı bir şekilde sonuçlanabilir ve bu şekilde yerel halkın da desteği kazanılabilir ama YPG gibi teröristlerin şehre girmesi demek halkın belki de DEAŞ'a destek vermesi demektir. Çünkü iki şeytan arasında halkı tercih yapmaya bırakmamalıyız.
ABD, YPG'ye silah vermediğini söylüyor. Kobani'den bu yana silah verildiğini biz biliyoruz. Bu silahların bir kısmını da Türkiye'de PKK'nın elinde yakaladık. Zaten PKK ile YPG arasında hiçbir fark yoktur. Kimse bize bunun tersini anlatmasın veya ikna etmeye çalışmasın. Biz biliyoruz gerçekleri. O nedenle ABD'nin böyle bir terör örgütüne silah vermesi doğru değil. En son YPG'liler zaten bu kuşatma operasyonunun içinde yer almalarını bile nasıl suistimal ettiler ve ABD'nin de kendilerine silah verdiğini itiraf ettiler. Dolayısıyla biz ABD'nin YPG'ye silah verdiğini biliyoruz ve vermemeleri konusunda da Dunford'un ziyaretinde de arkadaşlarımız gerekli mesajı vermiştir."
"Tüm teröristlerin Almanya'yı seçmesi tesadüf değil"
Bakan Çavuşoğlu, Almanya ile yaşanan gerginliğin Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ile yapılan diyalogla bir ilgisi olmadığını belirtti. Almanya'nın her zaman Türkiye'den değil, Türkiye karşıtı olan inisiyatiflerden yana olduğunun altını çizen Çavuşoğlu, bugün 4 binden fazla PKK'lıyı istediklerini ancak birinin bile geri verilmediğini ifade etti. PKK'lıların Almanya'nın her yerinde terör örgütü için para topladığını vurgulayan Çavuşoğlu, bunun Almanya yönetimi tarafından da çok iyi bilindiğini anlattı.
İsviçre'den iki terörist istediklerini ve bu iki teröristin de Almanya'ya sınır dışı edildiğini, DHKP-C'lilerin de Almanya'da faaliyetlerini sürdürdüğünü kaydeden Çavuşoğlu, "Tüm teröristlerin Almanya'yı tercih etmesi tesadüf değildir. Şimdi FETÖ'cülere kucak açan bir Almanya. Türkiye'de tüm terör faaliyetlerini gerçekleştiren teröristlere en çok desteği veren ülke Almanya. Dolayısıyla biz de Almanya'ya tepkimizi gösteriyoruz. Yaptıkları açıklamalara baktığınız zaman da bu art niyeti görüyorsunuz." diye konuştu.
Steinmeier ile diyaloğu sürdürdüklerini belirten Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
"Kendisine Türkiye'ye ziyaret için de bir tarih belirlemeye çalışıyoruz ama Türkiye'de de biz gerçekten çok yoğunuz, çok işimiz var. Diplomaside karşılıklılık esası önemlidir. Bir dışişleri bakanı ikili bir görüşme talebinde bulunduğu zaman, görüşme talebinde bulunduğu bakanın olduğu yere gider. Nezaket kuralı bunu gerektirir. Telefonla görüşmek istediği zaman da karşı tarafın uygun olduğu bir zamanı kabul etmek doğaldır. Ama bazı Batılı arkadaşların şöyle bir anlayışı var; biz büyük bir ülkeyiz, biz koskoca Almanya'yız, biz koskoca şuyuz, buyuz. Dolayısıyla Türkiye'nin bakanı ben ne zaman görüşmek istesem o zaman benimle görüşmek zorunda. Böyle bir şey yok, kusura bakmayın. Biz de burada boş gezmiyoruz, yan gelip yatmıyoruz. Biz de yoğunuz. Dolayısıyla benimle görüşmek istiyorsan benim uygun olduğum şartı da sen gözetmelisin. Orta yolu buluruz. Avrupalı arkadaşlarımızda bu anlayışın bir kere değişmesi gerekiyor. Yani, kendileri birinci sınıf, Türkiye ve Balkan ülkeleri ikinci sınıf anlayışından kurtulmaları gerekiyor. Ben her zaman tüm dışişleri bakanlarıyla her şartta görüşmeye hazırım ama bizi eşit bir ortak olarak görmeleri gerekiyor, saygı da duymaları gerekiyor. Bizim çünkü anlaşamadığımız konularda bile her zaman muhataplarımıza saygımız, nezaketimiz vardır."