Soğanlı ve otsu bir bitki olan lale, Türkler tarafından Orta Asya'dan göçle Anadolu'ya getirildi. Anadolu'da 12. yüzyıldan itibaren el sanatlarında süsleme motifi olarak kullanılmaya başlanan lale, bu dönemden sonra şiirde, resimde, hikayede, romanda, minyatürde ve tasavvufta ana konu olarak işlenirken, cami süslemelerine, top dökümlerinin motiflerine, halı-kilim desenlerine, savaş miğferlerine, kaftanlara, yazmalara, mendillere, eteklere, çeyiz sandıklarına, paraların üstene bile nakşedildi.
Osmanlı'da 3. Ahmed zamanında bir devre de adını veren İstanbul'un ve Türkiye'nin simgesi olan lale, 15 yüzyılın ikinci yarısında Avrupa'ya götürüldü. 1500'lü yılların ikinci yarısında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun İstanbul Büyükelçisi olan bitki bilimci Ogier Ghislain de Busbecq'in gönderdiği lale soğanları, önce Avusturya'nın Viyana şehrine oradan da Hollanda’ya ulaştı.
Hollanda'da da kısa sürede popüler hale gelen bu çiçeğin Kanada'nın başkenti Ottawa'ya geçmesiyle lale, tüm dünyada tanınır hale geldi. Bu uzun yolculuğunun son durağı olan Kanada'da, Hollanda'da ve Japonya'da, Anadolu'nun bu ünlü çiçeğinin adına her yıl festivaller düzenleniyor.
İstanbul Lale Vakfı Bilim Kurulu Üyesi İsmail Hakkı Gülal yaptığı açıklamada, görsel güzelliği olan laleye Türkler tarafından dini ve tasavvufi anlamlar da yüklendiği söyledi.
Lalenin Anadolu'ya gelişi hakkında birçok rivayet bulunduğu hatırlatan Gülal, şunları anlattı:
"Lalenin Anadolu'ya gelişi Orta Asya'dan göçümüzle başlar. Lale Vakfı Araştırmaları Merkezi olarak bu konu üzerinde araştırmalarımız var. Bir takım tezler var. Bize en çok yakın olan soğan olarak taşındığı için obalar göç ederken kadınlar tarafından taşındığı ve endemik türlerden kök boya yaparken lalenin açmış renklerinde kök boya olarak katıldığı ve baskın renkler olarak kullanıldığı varsayımı var. Türk kadınları dokudukları kilimlerde kullandıkları endemik türlerle kök boyalar yapıyorlar."
Gülal, lalenin Hollanda'ya peyzaj ürünü olarak götürüldüğünü hatırlatarak, o yıllarda hem Osmanlı'nın hem de Hollanda'nın zenginlik dönemi yaşandığı için lalenin bir statü sembolü olarak görüldüğünü vurguladı.
"Avrupa'da 1634-1637 yılları arasında lale çılgınlığı yaşandı"
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci ise lalenin, Allah lafzının yazılışına benzediğini söyleyerek, "Üstelik Osmanlıca'da ikisi de aynı harflerle yazılır. Lale, camiyi andırır. Ortası kubbe, iki tarafındaki yapraklar ise minarelerdir. Ayrıca lale, bir tek tohumdan yalnızca bir dal ve çiçek verdiği için Allah'ın birliğini temsil eder. Halk arasında böyle inanç var" diye konuştu.
Ekinci, Anadolu'da gelincik çiçeğine de lale denildiğini hatırlattı.
Selçuklu İmparatorluğu devrinden bu yana lalenin çok sevildiğini hatırlatan Ekinci, şunları kaydetti:
"Osmanlı'da ise laleye düşkünlük, daha Kanuni Sultan Süleyman zamanında başladı. Bu küçük, yaprakları gayrı muntazam çiçekten, seçme ve melezleme yoluyla çiçeği badem, yaprakları hançer, uçları tığ şeklinde zarif bir çiçek yetiştirildi. Yüzlerce çeşidi üretildi. Lalezarlar (lale bahçeleri) popüler oldu. Laleyi tasvir eden şiirler, lalenamelerde toplandı. Lale ile uğraşmak üzere bir Encümen-i Daniş (akademi) bile kuruldu. İran'dan gelme 'duhteri' adlı lale soğanının tanesi bin altına satıldı. Lale fiyatları giderek arttı. Öyle ki Sultan 3. Ahmed narh koymak zorunda kaldı. 1725 tarihli narh defterine göre 306 çeşidinden en pahalısı, 200 kuruş ile 'nar mızrağı' adlı laledir. Lalenin seyahati Anadolu'dan Hollanda'ya uzandı. Çok renkli laleler tutuldu. Amsterdam'da bir ev alabilecek paraya satıldı. İnsanların cemiyetteki yeri, bahçesindeki lalelere göre tayin edilir oldu. Lale borsası çöktüğünde, bir gecede zenginler fakir düştü. Avrupa'da 1634-1637 yılları arasında tam bir tulipmania (lale çılgınlığı) yaşandı. Alexandre Dumas’nın Siyah Lale romanı bu devri anlatır. Bu yıl vizyona Tulip-Fever adlı film de bu lale çılgınlığını anlatıyor."
"Hollanda laleden 1,5 milyar euro kazanıyor"
Lale hakkında çektiği "Lale: Doğunun Işığı" belgeseliyle lalenin tarihi yolculuğunu anlatan ve 2004 yılında New York film festivalinde finale kalarak, tarih ve toplum ödülünü alan Yönetmen Yaşar Yenigün, lalenin geleneksel Osmanlı sanatının her alanında yer aldığını söyledi.
Lale motifinin cami süslemelerinde de çokça kullanıldığını hatırlatan Yenigün "Kanun Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından inşa edilen Rüstem Paşa Camisi, Osmanlı'nın en süslü camisidir. 16. yüzyılda İznik çinilerinin seçkin örnekleriyle bezenen camide, natüralist üslupta resmedilmiş, 41 değişik lale motifi yer alır" ifadelerini kullandı.
Anadolu'dan Avrupa'ya oradan da dünyaya yayılan çiçeğin önemli bir ekonomik değer hale geldiğine vurgu yapan Yenigün, "Hollanda bugün simgesi haline getirdiği 2 binden fazla çeşidi olan laleyi çiçek ve soğan olarak dünyanın her yerine pazarlayarak yılda 1,5 milyar euro kazanıyor. Türkiye'de yapılması gereken kültürümüzde bu kadar özel bir yere sahip olan lalenin kendi vatanında üretilerek istihdam yaratılması ve ülkemizin dünyaya tanıtılmasıdır" diye konuştu.
Kaynak: AA