“Heybeliada Sanatoryumu” tarihe adını Türkiye’nin ilk verem hastanesi olarak yazdırdı.
1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan hastane 2005’in eylül ayında kapılarını kapattı.
İsviçre’de bulunan bir sanatoryum örnek alınarak yapılan Heybeliada Sanatoryumu, eski bir Rum köşkünün çevresine inşa edilmişti.
"Buraya sedyeyle gelen hasta 10 gün içinde pire gibi uçardı"
Özellikle deniz ve çam havası nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanından tüberküloz hastalarının akın ettiği sanatoryum, döneminin en lüks hastaneleri arasında yer alıyordu.
Verem hastanesi olmasının yanında bir çok başka hastalığın da tedavi merkezi olan sanatoryumda tüberküloz hastaları için röntgen filmleri hayati önem taşıyordu.
Dönemin en önemli tanı yöntemi olan röntgen filmleri bugün binanın gece bekçiliğini yapan Mehmet Arslan’ın elinden çıkıyordu.
Geçmişin izleri heryerde
1982 yılında Heybeliada Sanatoryumu’nda röntgen teknikeri olarak çalışmaya başlayan Arslan, hastanenin kapandığı 2005 yılına kadar görevine devam etti.
Hastane kapanınca binanın güvenliği için İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından görevlendirilen Mehmet Arslan, o günden beri sanatoryumun gece bekçiliği görevini yürütüyor.
25 yıllık röntgen teknikerliğinin ardından Heybeliada’dan kopamayan Mehmet Arslan haftanın belirli günlerinde nöbet tutuyor.
Bina girişinde ufak, sobalı bir odada kalan Arslan, yemeğini de odun sobasında pişiriyor.
Dört kat olarak inşa edilen Heybeliada Sanatoryumu’nun koridorları, odaları laboratuvarları yılların izlerini taşıyor. Odalarda kalan tek tük dolaplarda bugün hala Mehmet Arslan’ın elinden çıkan röntgen filmlerini görmek mümkün.
Hastanenin röntgen odasında ise emektar röntgen makinesi karşınıza çıkıyor.
Sanatoryum kapanınca cihazın işe yarayan parçaları götürülmüş. Geriye kalan parçaları bile Mehmet Arslan’ı geçmişe götürmeye yetiyor.
"Benim için insanlara yardımcı olmak, çalışmaktan önce gelir"
Mehmet Arslan, herkesin birbirine yardım ettiği, gülümsemenin ve saygının eksik olmadığı bir çalışma ortamına sahip oldukları zamanları hatırlatıyor.
Tam 36 yıldır sanatoryum binasında çalışma hayatını devam ettiren Mehmet Arslan, Heybeliada’da bulunmaktan zevk alıyor. Bekçi olarak kendisini en çok zorlayan şey ise sanatoryumu görmek için gelen ısrarcı ziyaretçiler.
Arslan, Heybeliada’nın her ayrıntısını yaşamayı seviyor. Kendisine görev verildiği sürece de burada bulunmaya devam edeceğini söylüyor.
HABER: Serhan SEVİN
“Heybeliada Sanatoryumu” tarihe adını Türkiye’nin ilk verem hastanesi olarak yazdırdı.
1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan hastane 2005’in eylül ayında kapılarını kapattı.
İsviçre’de bulunan bir sanatoryum örnek alınarak yapılan Heybeliada Sanatoryumu, eski bir Rum köşkünün çevresine inşa edildi.
Özellikle deniz ve çam havası nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanından tüberküloz hastalarının akın ettiği sanatoryum, döneminin en lüks hastaneleri arasında yer alıyordu.
Verem hastanesi olmasının yanında hemen hemen her çeşit hastalığın da tedavi merkezi olan sanatoryumda tüberküloz hastaları için röntgen filmleri hayati önem taşıyordu.
Dönemin en önemli tanı yöntemi olan röntgen filmleri bugün binanın gece bekçiliğini yapan Mehmet Arslan’ın elinden çıkıyordu.
1982 yılında Heybeliada Sanatoryumu’nda röntgen teknikeri olarak çalışmaya başlayan Arslan, hastanenin kapanış tarihi olan 2005 yılına kadar görevine devam etti.
Hastane kapanınca binanın güvenliği için İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından görevlendirilen Mehmet Arslan, o günden beri sanatoryumun gece bekçiliği görevini yürütüyor.
25 yıllık röntgen teknikerliğinin ardından Heybeliada’dan kopamayan Mehmet Arslan haftanın belirli günlerinde nöbet tutuyor.
Bina girişinde ufak, sobalı bir odada kalan Arslan, yemeğini de odun sobasında pişiriyor.
Dört kat olarak inşa edilen Heybeliada Sanatoryumu’nun koridorları, odaları laboratuvarları yılların izlerini taşıyor. Odalarda kalan tek tük dolaplarda bugün hala Mehmet Arslan’ın elinden çıkan röntgen filmlerini görmek mümkün.
Hastanenin röntgen odasında ise emektar röntgen makinesi karşınıza çıkıyor.
Sanatoryum kapanınca cihazın işe yarayan parçaları götürülmüş. Geriye kalan parçaları bile Mehmet Arslan’ı geçmişe götürmeye yetiyor.
Mehmet Arslan, herkesin birbirine yardım ettiği, gülümsemenin ve saygının eksik olmadığı bir çalışma ortamına sahip oldukları zamanları hatırlatıyor.
Tam 36 yıldır sanatoryum binasında çalışma hayatını devam ettiren Mehmet Arslan, Heybeliada’da bulunmaktan zevk alıyor. Bekçi olarak kendisini en çok zorlayan şey ise sanatoryumu görmek için gelen ısrarcı ziyaretçiler.
Arslan, Heybeliada’nın her ayrıntısını yaşamayı seviyor. Kendisine görev verildiği sürece de burada bulunmaya devam edeceğini söylüyor.“Heybeliada Sanatoryumu” tarihe adını Türkiye’nin ilk verem hastanesi olarak yazdırdı.
1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan hastane 2005’in eylül ayında kapılarını kapattı.
İsviçre’de bulunan bir sanatoryum örnek alınarak yapılan Heybeliada Sanatoryumu, eski bir Rum köşkünün çevresine inşa edildi.
Özellikle deniz ve çam havası nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanından tüberküloz hastalarının akın ettiği sanatoryum, döneminin en lüks hastaneleri arasında yer alıyordu.
Verem hastanesi olmasının yanında hemen hemen her çeşit hastalığın da tedavi merkezi olan sanatoryumda tüberküloz hastaları için röntgen filmleri hayati önem taşıyordu.
Dönemin en önemli tanı yöntemi olan röntgen filmleri bugün binanın gece bekçiliğini yapan Mehmet Arslan’ın elinden çıkıyordu.
1982 yılında Heybeliada Sanatoryumu’nda röntgen teknikeri olarak çalışmaya başlayan Arslan, hastanenin kapanış tarihi olan 2005 yılına kadar görevine devam etti.
Hastane kapanınca binanın güvenliği için İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından görevlendirilen Mehmet Arslan, o günden beri sanatoryumun gece bekçiliği görevini yürütüyor.
25 yıllık röntgen teknikerliğinin ardından Heybeliada’dan kopamayan Mehmet Arslan haftanın belirli günlerinde nöbet tutuyor.
Bina girişinde ufak, sobalı bir odada kalan Arslan, yemeğini de odun sobasında pişiriyor.
Dört kat olarak inşa edilen Heybeliada Sanatoryumu’nun koridorları, odaları laboratuvarları yılların izlerini taşıyor. Odalarda kalan tek tük dolaplarda bugün hala Mehmet Arslan’ın elinden çıkan röntgen filmlerini görmek mümkün.
Hastanenin röntgen odasında ise emektar röntgen makinesi karşınıza çıkıyor.
Sanatoryum kapanınca cihazın işe yarayan parçaları götürülmüş. Geriye kalan parçaları bile Mehmet Arslan’ı geçmişe götürmeye yetiyor.
Mehmet Arslan, herkesin birbirine yardım ettiği, gülümsemenin ve saygının eksik olmadığı bir çalışma ortamına sahip oldukları zamanları hatırlatıyor.
Tam 36 yıldır sanatoryum binasında çalışma hayatını devam ettiren Mehmet Arslan, Heybeliada’da bulunmaktan zevk alıyor. Bekçi olarak kendisini en çok zorlayan şey ise sanatoryumu görmek için gelen ısrarcı ziyaretçiler.
Arslan, Heybeliada’nın her ayrıntısını yaşamayı seviyor. Kendisine görev verildiği sürece de burada bulunmaya devam edeceğini söylüyor.“Heybeliada Sanatoryumu” tarihe adını Türkiye’nin ilk verem hastanesi olarak yazdırdı.
1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan hastane 2005’in eylül ayında kapılarını kapattı.
İsviçre’de bulunan bir sanatoryum örnek alınarak yapılan Heybeliada Sanatoryumu, eski bir Rum köşkünün çevresine inşa edildi.
Özellikle deniz ve çam havası nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanından tüberküloz hastalarının akın ettiği sanatoryum, döneminin en lüks hastaneleri arasında yer alıyordu.
Verem hastanesi olmasının yanında hemen hemen her çeşit hastalığın da tedavi merkezi olan sanatoryumda tüberküloz hastaları için röntgen filmleri hayati önem taşıyordu.
Dönemin en önemli tanı yöntemi olan röntgen filmleri bugün binanın gece bekçiliğini yapan Mehmet Arslan’ın elinden çıkıyordu.
1982 yılında Heybeliada Sanatoryumu’nda röntgen teknikeri olarak çalışmaya başlayan Arslan, hastanenin kapanış tarihi olan 2005 yılına kadar görevine devam etti.
Hastane kapanınca binanın güvenliği için İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından görevlendirilen Mehmet Arslan, o günden beri sanatoryumun gece bekçiliği görevini yürütüyor.
25 yıllık röntgen teknikerliğinin ardından Heybeliada’dan kopamayan Mehmet Arslan haftanın belirli günlerinde nöbet tutuyor.
Bina girişinde ufak, sobalı bir odada kalan Arslan, yemeğini de odun sobasında pişiriyor.
Dört kat olarak inşa edilen Heybeliada Sanatoryumu’nun koridorları, odaları laboratuvarları yılların izlerini taşıyor. Odalarda kalan tek tük dolaplarda bugün hala Mehmet Arslan’ın elinden çıkan röntgen filmlerini görmek mümkün.
Hastanenin röntgen odasında ise emektar röntgen makinesi karşınıza çıkıyor.
Sanatoryum kapanınca cihazın işe yarayan parçaları götürülmüş. Geriye kalan parçaları bile Mehmet Arslan’ı geçmişe götürmeye yetiyor.
Mehmet Arslan, herkesin birbirine yardım ettiği, gülümsemenin ve saygının eksik olmadığı bir çalışma ortamına sahip oldukları zamanları hatırlatıyor.
Tam 36 yıldır sanatoryum binasında çalışma hayatını devam ettiren Mehmet Arslan, Heybeliada’da bulunmaktan zevk alıyor. Bekçi olarak kendisini en çok zorlayan şey ise sanatoryumu görmek için gelen ısrarcı ziyaretçiler.
Arslan, Heybeliada’nın her ayrıntısını yaşamayı seviyor. Kendisine görev verildiği sürece de burada bulunmaya devam edeceğini söylüyor.fdsfsdfdfdfsfsdfsdfsfsfsdfsfsd“Heybeliada Sanatoryumu” tarihe adını Türkiye’nin ilk verem hastanesi olarak yazdırdı.
1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan hastane 2005’in eylül ayında kapılarını kapattı.
İsviçre’de bulunan bir sanatoryum örnek alınarak yapılan Heybeliada Sanatoryumu, eski bir Rum köşkünün çevresine inşa edildi.
Özellikle deniz ve çam havası nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanından tüberküloz hastalarının akın ettiği sanatoryum, döneminin en lüks hastaneleri arasında yer alıyordu.
Verem hastanesi olmasının yanında hemen hemen her çeşit hastalığın da tedavi merkezi olan sanatoryumda tüberküloz hastaları için röntgen filmleri hayati önem taşıyordu.
Dönemin en önemli tanı yöntemi olan röntgen filmleri bugün binanın gece bekçiliğini yapan Mehmet Arslan’ın elinden çıkıyordu.
1982 yılında Heybeliada Sanatoryumu’nda röntgen teknikeri olarak çalışmaya başlayan Arslan, hastanenin kapanış tarihi olan 2005 yılına kadar görevine devam etti.
Hastane kapanınca binanın güvenliği için İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından görevlendirilen Mehmet Arslan, o günden beri sanatoryumun gece bekçiliği görevini yürütüyor.
25 yıllık röntgen teknikerliğinin ardından Heybeliada’dan kopamayan Mehmet Arslan haftanın belirli günlerinde nöbet tutuyor.
Bina girişinde ufak, sobalı bir odada kalan Arslan, yemeğini de odun sobasında pişiriyor.
Dört kat olarak inşa edilen Heybeliada Sanatoryumu’nun koridorları, odaları laboratuvarları yılların izlerini taşıyor. Odalarda kalan tek tük dolaplarda bugün hala Mehmet Arslan’ın elinden çıkan röntgen filmlerini görmek mümkün.
Hastanenin röntgen odasında ise emektar röntgen makinesi karşınıza çıkıyor.
Sanatoryum kapanınca cihazın işe yarayan parçaları götürülmüş. Geriye kalan parçaları bile Mehmet Arslan’ı geçmişe götürmeye yetiyor.
Mehmet Arslan, herkesin birbirine yardım ettiği, gülümsemenin ve saygının eksik olmadığı bir çalışma ortamına sahip oldukları zamanları hatırlatıyor.
Tam 36 yıldır sanatoryum binasında çalışma hayatını devam ettiren Mehmet Arslan, Heybeliada’da bulunmaktan zevk alıyor. Bekçi olarak kendisini en çok zorlayan şey ise sanatoryumu görmek için gelen ısrarcı ziyaretçiler.
Arslan, Heybeliada’nın her ayrıntısını yaşamayı seviyor. Kendisine görev verildiği sürece de burada bulunmaya devam edeceğini söylüyor.