30 yıllık birikim, 12 binden fazla insan iskeleti…
Hepsi, Türkiye’de ilk kez kurulan Hacettepe Üniversitesi bünyesindeki "Antik DNA Laboratuvarı"nda inceleniyor.
Yaklaşık 1 ay önce açılan laboratuvarda, Neolotik dönemden günümüze kadar uzanan ve Anadolu'nun her yerinden toplanan insan iskeletleri bulunuyor. DNA'sı incelenen iskeletler sayesinde, uygarlıkların kalıtsal ve bakteriyel hastalıkları gün ışığına çıkarılıyor.
Bu çalışmalarda ilk aşama kazı çalışmaları. Kazılardan elde edilen iskeletler önce yıkanıyor, ardından restore ediliyor. Kazı süreci ise oldukça uzun, 1 ay sürdüğü bile oluyor.
Her canlı genetik bir materyale sahip
Biz de sürecin nasıl işlediğini ve laboratuvarda neler yapıldığını Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal'a sorduk.
Erdal, iskeletlerin niteliğine göre yaşı, cinsiyeti, demografik özellikleri ve boyu gibi bedensel özelliklerini gösteren ölçüler aldıklarını anlatıyor.
"Topluluklar arası biyolojik uzaklıklara bakıyoruz, akrabalık ilişkilerini, hastalıklarını çözmeye çalışıyoruz. İskelete yansımış verileri, iskeletin zaman içerisinde göstermiş olduğu değişimi analiz ederek çözmeye çalışıyoruz.”
Prof. Dr. Erdal, her canlının genetik bir materyale sahip olduğunu ve bunun da Deoksiribo Nükleik Asit (DNA) olarak adlandırıldığını söylüyor.
Süreç nasıl işliyor?
Kazıdan laboratuvara uzanan süreç ise, Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Füsun Özer'in verdiği bilgilere göre şöyle:
"İskelet laboratuvarında antropolojik açıdan çalışılan kemikler, DNA analizleri yapmak için bu laboratuvara getiriliyor. DNA özütü çıkarmak için öncelikle laboratuvara gelen kemiklerin, kazı sırasında kemiğin üzerine bulaşmış olan toz toprak temizleniyor. O da zımparalama yöntemiyle yapılıyor.
Zımparalanan kemiklerin dış yüzeyleri daha sonra DNA yok etme özelliği olan çamaşır suyuyla temizleniyor ve hatta DNA’yı bulunduğu yüzeye bağlama özelliği olan ultraviyole ışınlarına maruz bırakılıyor. Bu kontaminasyondan arındırılmış kemikler daha sonra soğutmalı bir ortamda toz haline getiriliyor. Ardından, toz haline getirilen kemiklerden küçük bir parça alınıyor, kimyasal yöntemler kullanarak içindeki DNA’yı özütleniyor. Yapılan şey aslında, kimyasal solüsyonlarla saklı olan hücreleri patlatmak ve DNA’yı açığa çıkarmak."
Bazen DNA'lar iklim şartlarından dolayı bozuluyor
Peki, DNA açığa çıktıktan sonra ne yapılıyor? Bu sorunun cevabı ise dizileme işlemi. Bu aşamada bireyin genetik şifrelerinin tamamı yani genomu ortaya çıkarılıyor.
İskeletlerin analizi için her şey yolunda giderse izolasyondan dizileme aşamasına kadarki süreç 1 hafta 10 gün sürüyor. Ancak bazı durumlarda minimum 2-3 aylık sürdüğü de oluyor. Çünkü kimi zaman DNA, iklim şartlarından dolayı bozuluyor. Yapısını çözmek de bir hayli zaman alıyor. Bu yüzden DNA’ların incelendiği laboratuvarın ısısı da 18-20 derece aralığında korunuyor.
İskeletler bilgi veriyor, DNA kanıtlıyor
DNA işlemlerinde önemli olan bulguların nasıl okunacağını bilmek. Sonrasında kişinin hangi hastalığının olduğu bulunuyor. Veba, verem, cüzzam ise bu hastalıklardan sadece birkaçı.
Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, kişiyle birlikte yaşayan bakterilerin olduğunu belirtiyor.
"Bu bakterilerin şu anda ağzımızın içerisinde milyonlarcası bulunuyor. Bunlar gibi normal insan bedeninde yaşayan bakterileri de analiz edebiliyoruz. Her bir bakterinin de kendine ait bir hücresi ve DNA’sı söz konusu.
Mesela insanın yerleşik yaşama geçişi büyük oranda veremin yayılmasına neden oluyor. Orta Çağ'ın hemen sonrasındaki kentleşme veremin çok önemli bir hastalık haline dönüşmesine sebep oluyor. Bunları ancak DNA analizleriyle çözebiliriz. İskeletler size bazı bilgiler verir hastalıklar hakkında. Ancak bunu kanıtlayabilmeniz için DNA çok önemli bir araç haline dönüşmüş durumda."
Türkiye’nin en eski kafatası cerrahi operasyonu
Bir kişinin cüzzamlı olup olmadığını anlamak için ellerine bakılıyor. Sivrileşen, eriyen ve uç kısımları yok olan eller kişinin cüzzamlı olduğunu ortaya çıkarıyor.
DNA, bu alanda önemli bir araç, ancak iskeletlerin teşhisinde tek araç değil. Kalıntıların röntgeni çekiliyor, makroskobik ve mikroskobik analizleri de bu konuda uzmanlara yardım ediyor.
Aynı zamanda, laboratuvarda Türkiye’nin şu ana kadarki en eski kafatası cerrahi müdahalesi de bulunuyor. Milattan önce 10 binli yıllarda yapıldığı düşünülen operasyonun nedeni ise bilinmiyor. Ancak kafatası içerisindeki büyü, kötü ruh ya da basıncı azaltmak amaçlı olduğu düşünülüyor.
Füsun Özer, Türkiye’nin arkeolojik kazılar açısından çok zengin olduğunu söyleyerek, “Böyle laboratuvarların diğer üniversitelerde de açılması lazım ki bizim arkeolojik zenginliklerimizi çalışabilelim ve tarihimizi aydınlatabilelim. Anadolu’nun geçmişini, tarihini, tarih öncesini aydınlatabilelim" diyor.