Haliç, 19 Mayıs 1939’da tarihi bir törene ev sahipliği yaptı. Cumhuriyet döneminin ilk denizaltılarından Atılay, o gün coşkulu kalabalığın alkışları arasında Taşkızak Tersanesi’nde suya indirildi.
İsmini Atatürk verdi
Atılay’la birlikte üç denizaltı daha üretildi. Diğer denizaltıların isimleri de daha sağlığında Atatürk tarafından verildi: Saldıray, Batıray ve Yıldıray… Hepsinin sonu “ay”la bittiği için bu denizaltılar “Ay sınıfı” olarak adlandırılmıştı. Dört denizaltıdan Atılay, acı öyküsüyle tarihe geçti.
II. Dünya Savaşı başlamıştı. Savaşta yer almak istemeyen Türkiye, özellikle Boğazlar konusunda hassas davranıyordu. Çünkü Montrö Sözleşmesi’ne göre Boğazlar, Türkiye’nin kontrolündeydi. Boğazlardan izinsiz geçişi önlemek için İngiliz yapımı manyetik alan kabloları döşendi. Kabloların işe yarayıp yaramadığını kontrol etme görevi ise Atılay’a verildi.
Atılay’ın son görevi
O sırada Gölcük’te bulunan Atılay denizaltısı, 12 Temmuz 1942’de İstanbul’a hareket ederek Moda açıklarına demirledi. Son görevine çıkacağından habersiz Çanakkale’ye vardığında ise takvimler 14 Temmuz’u gösteriyordu. Sabah saatlerinde Çanakkale’ye demirleyen Atılay’ın komutanı bölgeyi iyi tanıyan Binbaşı Sadettin Gürcan’dı.
Atılay’ın yerine getireceği görev belliydi. Çanakkale Boğazı önünde geniş bir kavis çizecek, ardından manyetik hattın üzerinden geçerek Morto Koyu’nda su yüzüne çıkacaktı.
Saatler süren sessizlik
Atılay 6 subay, 17 astsubay ve 16 erden oluşan 39 kişilik mürettebatıyla saat tam 14.30’da dalışa geçti. Bu görevde Atılay denizaltısını Kartal römorkörü takip ediyordu. Ancak kötü hava şartları yüzünden Seddülbahir açıklarında römorkör Atılay’ı gözden kaybetti.
Atılay, bir türlü su yüzünde görünmüyordu. Aradan saatler geçmişti ama ses seda yoktu. Bunun üzerine harekete geçilerek iki koldan arama yapıldı. Avcı botları yüzeyde yaptıkları taramada Atılay’ın batarken suya bıraktığı şamandırayı buldu. Battı şamandırasının içindeki telefonu çıkarıp konuşmaya çalıştılar. Ne var ki karşı taraftan ses çıkmadı.
Denizaltının batma haberi donanmayı harekete geçirdi. Bütün imkanlar seferber edilerek kurtarma çalışmalarına başlandı. Atılay’ın bulunduğu bölgede derinlik 75 metreydi. Dalgıçlar zor olduğunu bilerek bu derinliğe inmek için hazırlandı. Ancak battı şamandırasının ipi koptu. Böylece denizaltının bulunduğu yer kaybedildi.
“Gitti de gelmeyiverdi gözlerim yollarda kaldı”
Arama çalışmaları aksiliklere rağmen günler boyunca devam etse de bir sonuca ulaşılamadı. Atılay, 39 mürettebatıyla Çanakkale’nin derinliklerinde kaldı. Atılay faciasından kurtulan tek kişi vardı. O da kumanya almak için Nara Burnu’nda sahile çıkan Amasralı Er Ahmet Bağdat’tı.
Facia bütün ülkede büyük üzüntü yarattı. Şehitlerin arkasından ağlayanlar arasında ünlü bir isim de vardı. Derinlerde can veren 39 mürettebattan biri, ses sanatçısı Hamiyet Yüceses’in eşiydi. Elektrik personeli Başçavuş Fethi Yüceses’in ölümü, sanatçıyı derinden yaraladı. Bu kazanın acısıyla söylediği “Gitti de gelmeyiverdi gözlerim yollarda kaldı” şarkısı, faciayı hatırlatan bir anı olarak hafızalara kazındı.
Yıllar sonra bulundu
Aradan uzun yıllar geçti. Atılay’ın neden battığı sorusuna verilen cevaplar, tahminlerin ötesine geçemedi. Araştırmacı Selçuk Kolay, 1992 yılında Atılay’ı buldu. Böylece yıllar sonra Atılay’ın neden battığı anlaşıldı. Denizaltı, güçlü akıntının etkisiyle rotasından çıkmış ve I. Dünya Savaşı’ndan kalma bir mayına çarparak dibe oturmuştu. Atılay, 39 şehidiyle Çanakkale açıklarında yatmaya devam ediyor.