Söze “O, devlerin ayakkabıcısı” diye girsek klişe durur mu diye düşüyoruz... Ancak siz Öncel Kalkan’ın hikayesini henüz duymamışsanız ondan bahsetmeye böyle başlamak, bizce tam yerinde olur.
Öncel Kalkan, 1980 senesinde İstanbul’a ilk geldiğinde, tıpkı yabancısı olduğu yeni bir yere giden birçok insan gibi, henüz ne yapacağını bilmiyordu. O senelerde tanıdığı Hasan ustası sayesindeyse, 30 senedir kendisiyle özdeştirdiği mesleğini edindi.
Beyoğlu’nun işlek caddesi İstiklal’de, Halep Pasajı’nın içindeki küçük dükkanında sattığı büyük ayakkabılarıyla kendine özgü müşterileri oldu. İsmine ‘Adım’ dediği bu dükkanda, Amerikan basketbolculardan Türk sanatçılara kadar birçok isim için ayakkabılar üretmeye başladı.
Adım Kundura'da 45-46 numaraya kadar ayakkabılar üretirken, 1991 yılında dükkanına gelen Amerikalı bir basketbolcunun 48 numara ayakkabı siparişiyle, büyük numara ayakkabı üretim serüveni başladı. Daha sonraları benzer siparişlerin artmasıyla yoğun ilgi görmeye başlayan Kalkan; “Ben artık büyük numara ayakkabı üreticisiyim, küçük numaraları artık üretmeyeceğim” dedi.
Genellikle müşterilerinin ayak numarası 48 ve 54 arasında değişse de, ürettiği en büyük ayakkabı numarası 58.
Kalkan, artık yabancıların ayakkabılarını tam ayağına oturan numaralardan almadığını, biraz içinde hareket etmesini istediklerini çok iyi biliyor. Türk müşterinilerinin aksine yabancıların ayakkabılarını böyle tercih ettiklerini belirtiyor.
Kalkan’ın yine Beyoğlu’nda, bir apartmanın en üst katında, üretimlerini yaptığı imalat atolyesi var. ‘Bu atolyenin çınarları’ olarak tanıttığı senelerin ustaları Faruk Bey ve Adem Bey de, bu üretim işinin en önemli emektarlarından ikisi.
Öncel Kalkan’da birçok hikaye var. Ayakkabı almak çoğumuz için ihtiyaç duydukça, bir mağazada çeşit çeşit modellerden en beğendiğimizi seçebilmek anlamına geliyor. Ancak Kalkan’ın anlattığı hikayeleri dinlerken, bunun bazı insanlar için o kadar da kolay olmadığını öğreniyoruz.
“O insanı mutlu edebildim ya, daha mutlu oluyorum”
Bir voleybolcunun çizme siparişi için tam 25 gün uğraşan Kalkan, ayakkabıyı teslim ettiğinde müşterisinin yaşadığı sevinci “sanki araba almış gibi mutlu oldu” sözleriyle ifade etti. Müşeterisiyse ilk kez ayağına uygun bir çizme giyebilmiş olmanın verdiği mutluluk ve attığı sevinç çığlıklarıyla, Öncel Kalkan'ın bir kez daha gurur duymasına sebep oldu.
Zaman zaman sporcu müşterilerine siparişleri elden götürdüğü de oluyor Kalkan’ın. Maç sonunda tribünde henüz seyircilerin boşaltmadığı stadyumlarda sahada ayakkabı teslim etmişliği de var. Kalkan o anları şu sözlerle anlatıyor:
“O insanların basketbol sahasının içinde bana sarılıp öpmeleri beni öyle mutlu ediyordu ki. Ben çok güzel bir iş yapıyorum diyordum.”
Öncel Kalkan’ın yaptığı işin en güzel yanıysa, müşterilerinin, ürettiği ayakkabılar için ne kadar emek verdiğini biliyor olması. Onun için emeğinin değerinin bilinmesi ve fark edilmesi paha biçilemez bir mutluluk.
Haber: Zeynep Hazal Bayraktaroğlu
Kurgu: Cihan Karaahmetoğlu